Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

12 Eylül Askeri Darbesi

1971’den sonra Türkiye sıkıntılı günlerin içine girmeye başladı. 1975 Kıbrıs harekâtını izleyen günlerde, ABD’nin ambargo koymasıyla ülke ekonomik açmazlar yaşamaya başladı. Diğer yandan da anarşi, sağ-sol çatışması gündeme gelmişti.

Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nde birçok öğrenci öldürüldü. Yıl sonunda Kahramanmaraş’ta çıkan olaylarda 105 kişi öldü. Sadece 1978’de ülkede 831 kişi öldürüldü.

1980, Tariş olayları ve 24 Ocak Kararları ile başladı. Cinayetler, boykotlar, enerji sıkıntısı, ekonomik zorluklar bir birini izliyordu. Terör daha da artmış, 1980’de yaklaşık 10.000 terör olayında 2 binden fazla insan ölmüştü.

MHP Genel Başkan Yardımcısı gün Sazak, CHP eski liderlerinden Nihat Erim, Türkiye Maden-İş Sendikası Başkanı Kemal Türker gibi tanınmış isimler öldürüldü. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresi 6 Nisan 1980’de dolmasına rağmen TBMM bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçemiyordu. Bu karışıklıklar devam ederken 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu. 12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59’da Türkiye radyoları İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla birlikte yayın geçti. Harbiye Marşı’nın çalınmasından sonra Genelkurmay ve MGK Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi okundu.

12 Eylül Askeri Darbesi de 1960 darbesi gibi ABD marifetiyle yapılmıştır. 12 Eylül 1980 gününe kadar terör had safhadayken 13 Eylül günü bıçakla kesilmiş gibi hiçbir olay olmadı ve olaysızlık uzun süre devam etti.

12 Eylül’den sonraki tutuklamalar, işkenceler, yargılar ayrı bir bahis konusu. Ama 12 Eylül’ün perde arkasını anlamak ve hatırda tutmak ayrı bir öneme sahip. 12 Eylül’de idam ile yargılanan işkence gören merhum Muhsin Yazıcıoğlu 12 Eylül’ün perde arkasını ABD ile ilişkilendiriyor ve şunları diyor:”  Bu operasyon Türkiye’ye karşı bilinçli olarak yapılmıştır. Sağ-sol kamplaşmasının özellikle körüklendiği, bunun fikir seviyesinden kavgaya dönüşmesini özellikle provoke ederek gerçekleştirdiklerini düşünüyorum.

Ortadoğu’da başlayan petrol krizinin bütün dünyayı sarmış olması münasebetiyle Ortadoğu’da hâkimiyet oluşturmak isteyen ve dünyadaki krizden ve petrol krizinden faydalanarak dünyadaki hegemonik pozisyonunu daha da pekiştirmek isteyen ABD’nin Türkiye’de birtakım provokasyonlarını gerçekleştirdiği ve tabi olarak var olan dalganın yani sağ-sol kamplaşmasının içine provokasyon sokarak çatışmaya dönüştürdüğünü düşünüyorum.

Yıllar sonrasına dönüp baktığımızda çok net olarak anlaşılıyor ki ihtilal öncesinde Yunanistan’ın NATO girişi desteklenmiyordu. Hiç beğenmediğimiz demokratik ortamda bile siyasiler, NATO’ya Yunanistan’ın dönüşünü kabul etmemişler. Türkiye’de NATO üslerinin açılmasını kabul etmemişler.

12 Eylül harekâtı sonrasına baktığımızda hemen bir talimatla Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü sağlanmış, ABD üslerinin açılışı gerçekleşmiş, Çekiç Güç’ün güneyimizde konuşlandırılması kabullenilmiştir. Çekiç Güç’ün kanatları altında PKK büyütülmüş sonra Ortadoğu’ya  müdahalesini sağlayacak zemin hazırlanmış ve Irak’ın kuzeyinde bir yapay devletin kurulmasına altyapı oluşturulmuştur. O halde 12 Eylül harekâtının sadece Türkiye’de bir kavgayı durdurmak maksadıyla geldiği kanaatinde değilim.” Bunlar gerçeklerin bir parçası. Kim bilir daha neler var. ABD aynı numarayı bize Suriye’de çekmeye çalışıyor.

Muhsin Başkan’a Allah’tan rahmet diliyorum.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X