Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Bir şehir düşünün!

Bir şehir düşünün! Caddeleri harap, sokakları kayıp, binaları yıkılmış, yanmış kevgire dönmüş. Elektrik yok, su yok, manav yok, bakkal yok, fırın yok, hastane yok, okul yok, umut yok, geçmiş yok, gelecek yok.

Bir şehir düşünün! Açlık var, karanlık var, sefalet var, korku var, ölüm var, katliam var, parçalanmışlık var, her an hafife aldıkları ölümü bekleyen çaresizler var. Çünkü…

Bir şehir düşünün! Kan kaos ve gözyaşı. Her şey donmuş. Zaman donmuş, göz donmuş, akıl donmuş, bilinç donmuş, acı donmuş, vicdan donmuş, merhamet donmuş, dil donmuş.

Bir şehir düşünün! Her şey kayıp. Anne kayıp, çocuk kayıp, aile kayıp, amca, hala, dayı, teyze, dede, nine kayıp. Geçmiş kayıp gelecek kayıp.

Bir şehir düşünün! İnsanların, insan aradığı şehir. Başka hiçbir iş yok. Sokaklarda çocuk arayan anneler, aynı işi enkazlarda yapmaya çalışan babalar. Bu şehrin adı Halep.

Suriye’de Halep’te neler oluyor? Yakın geçmişte Bosna’da, Irak’ta, Libya’da, Afrika’nın çeşitli yerlerinde ne olduysa o oluyor. Elli yıldır Filistin’de ne oluyorsa o oluyor. Bosna’da, Irak’ta on binlerce insan katledildi. Milyonlarca insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. On binlerce kadına tecavüz edildi. Irak’ta, Suriye’de on binlerce çocuk kayıp. Bunlar olurken Birleşmiş Milletler ne yaptı? BM bugün ne yapıyor? Koskoca hiçbir şey. BM demek Amerika demek. Amerika demek kaos demek.

Tanrı’yı yeryüzünden kovmayı amaçlayan Batı kültürü aydınlanmanın, rasyonalist, pozitivist ve modernist paradigma, emperyalist ve sömürgeci yeni yeni dünya düzeni, onun dayandığı anlamlar ve kavramlar çerçevesi kelimenin tam anlamıyla hayatın bütün alanlarını büyük bir kaosa ve nihiliteye sürüklemiştir. Şüphesiz bu kaos ve nihilite, dünyanın maddi ve manevi bütün kaynaklarını sömüren, her şeyi metalaştıran, insani olan tüm ilişkileri üretim ve tüketime indirgeyen, özellikle üçüncü dünya ülkelerinin kanını emen, çoğunluğunu Anglo-Sakson kökenlilerin oluşturduğu, dünyayı yöneten devletlerin onların nezdinde sermayeyi korumak için bir enstrümandan başka bir anlam taşımadığı çok uluslu şirketler egemenliğini sürdürmesine neden olmuştur.

Şüphesiz bu egemenliğin sürdürülmesi için insanı kuşatan tüm jeopolitik unsurlar, coğrafyadan, ekonomiden, nüfustan, kültürden, dinden, sanattan medyaya kadar her şey kendi amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu anlamda günümüzün en önemli silahı olan medya, çeşitli algı operasyonları yaratarak gerçekleri arka plana iterek gizlemeyi başarıyor. Her türlü anlaşmazlık bir yana işin özünde sömürü vardır. Müslüman kisvesi altında kafa kesen unsurlar hiç şüphesiz Batı sömürgecileri tarafından yaratılan unsurlardır.

Denilebilir ki Müslümanların hiç mi suçu yok? Bu konunun uzmanlarınca uzun uzadıya incelenmesi, irdelenmesi gerekir. Burada ben sadece şunu söyleyeceğim: Müslümanlar indirilmiş dinden uzaklaşmış, bindirilmiş dine yönelmiştir. Müslüman için bundan büyük felaket olur mu?

Önerilen kitap: Kaosun Jeopolitiği ve Dinler arası Diyalog

Lütfü Özşahin-Rağbet Yay.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X