Bursalı yazar son romanını anlattı

Bursalı yazar Kemal Selçuk, yeni romanı ‘Rüyadaki Kadın’da acı çeken genç bir kadının sesini duyan orta yaşlı bir erkeğin hikâyesini okurlara aktarırken ‘Roman hayatın gizemini yansıtmalı’ dedi.

Bursalı yazar son romanını anlattı

Dilek Atlı

“Cemiyet Kaçkını” adlı romanının ardından İletişim Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı “Rüyadaki Kadın” ile yeniden okuyucuyla buluşan yazar Kemal Selçuk, okurlarını bu defa daha uzun soluklu bir hikâyeyle başbaşa bırakıyor. Bursa’da yaşayan yazar, psikolojik-gerilimi de eklediği yeni kitabında acı çeken bir kadının sessiz çığlığını duyan orta yaşlı bir erkeğin bugününü ve dününü anlatıyor. Elbette, kapıları aralanan sırlarla… 
Kemal Selçuk, son romanı ‘Rüyadaki Kadın’ ile ilgili sorularımızı yanıtladı. 
 

Rüyadaki Kadın’da İstanbul’dayız ve nam-ı diyar Nurullah Ataç abimiz Hikmet Kara ile birlikteyiz. Romanın kısa özetini sizin ağzınızdan alabilir miyiz?

Nurullah Ataç’a görünüş olarak da benzeyen emekli edebiyat öğretmeni Hikmet Kara, küçük bir yayınevinde düzeltmenlik yapmaktadır. Okuma grubunda tanıştığı başı beladaki Aylin adlı bankacı kadına yardım eder. Takıntılı âşığından bir türlü kurtulamayan genç kadın ona güvenir. Ancak Hikmet’in geçmişi pek iç açıcı değildir. Edremit’te yaşayan eski öğretmen annesi Asude ve emekli hakim babasının bu durumdan haberi yoktur. Yolları kesişen Hikmet ile Aylin’i sürprizlerle dolu trajik bir son beklemektedir. 
 

Romanda okuru yakalayan birden fazla tema var. Bunların arasından en çok sıyrılanlardan biri de yalnızlık. Hikmet, Aylin, Banu, Serhat, Asude ve hatta arada bir ortaya çıkan karakterler “günümüzün yalnızları” adeta… Karakterler üzerinden romandaki yalnızlık tarifini siz yapar mısınız?

Büyük şehrin hayhuyu içinde geçen günler, yalnızlık yüklü kuşkusuz. Çalışma hayatı, koşuşturma, trafik derken zaman akıyor… Metropollerin yalnızlığında “baş başa” kalmak neredeyse terapi gibi geliyor. Aylin, Hikmet’e baş başayken içini döküyor. Banu’ya da öyle. Romandaki karakterler dostluğun, birbirine güvenmenin önemini kavramışlar. Dijital kuşatma altındayken, dizilere ya da sanal âleme sığınma yok onlarda. 

Yer yer gerilimin yükseldiği kitabınızda, kadına karşı sıklıkla rastladığımız psikolojik şiddete de yer veriyorsunuz. Bu konuda neler söylersiniz?

Oto galericisi Bekir, kendisini reddeden Aylin’in peşini bırakmaz bir türlü. Gücüne güvenerek mesajlarla ve çeşitli yollarla onun direncini kırmaya çalışır. Kadının hayatını adeta kâbusa çevirir. Ne yazık ki böyle olaylara sıklıkla rastlıyoruz. Kadına karşı şiddet giderek artıyor. Psikolojik şiddete maruz kalan Aylin’i dostları yalnız bırakmıyor. Ama diğerleri Aylin kadar şanslı mı?

Rüyadaki Kadın’ın, günümüzde geçen bir konuya sahip olsa da 1980’lere hatta 1970’lere kadar uzandığını söylemek mümkün… Bu açıdan yaklaşırsak, “Hikmet Kara’nın iki yüzü var” diyebilir miyiz? 

Elbette diyebiliriz. Biraz da koşullardan ötürü mesleğinde ahlak dışı yollara başvuran Hikmet, umulmadık bir anda hayatının aşkıyla karşılaşır. Ancak yaşadığı hüsranla olgunlaşır. Geçen yıllar onun içindeki “Nurullah Ataç”ı ortaya çıkarmıştır. Yine de kendini onunla kıyaslamayacak kadar “birikimli” biridir. Aylin’e yardım eli uzatmakta hiç tereddüt etmez. Ben her insanın gelişmeye açık olduğuna inanırım. Yeter ki istesin. 

Romanda dikkatleri çeken başka bir tema da “bağımlılık”. Karakterlere baktığımızda hemen hemen hepsinin yaşadıklarına dayanan bir bağımlılıkları var. Buna özellikle mi yer verdiniz? 

Kocasından boşanan Aylin, geçen yıllarla birlikte ilişkilerinde aradığını bulamaz. Yalnızlığından ve hüsranlarından ötürü içki ve sigaraya sığınır adeta. Üstüne bir de Bekir’in ısrarları eklenince çantasından konyak eksik olmaz adeta. Ancak dostluğun önemini keşfeder. Kendiliğinden, doğallıkla olur bu neredeyse. Banu da boğazına da düşkündür mesela. Hani öyle yemek falan da ayırt etmez(!) Ne bulursa mideye indiren Banu’ya kıyasla “organik tarımcı” Serhat çok titizdir bu konuda. Karakterleri belirgin özellikler ve davranışlarla zenginleştirmek mümkün. Ancak “sahici” olmaları koşuluyla. Bir okur olarak da romanda inandırıcılık ararım. 
 

Bir de Asude var. Asude’nin varlığıyla kitabın iki sonu varmış gibi de aslında. Böyle ifade edebilir miyiz?

Eski kuşak solculardan Asude, baskın bir karakter. Emekli hakim kocası onun sözünden çıkmıyor. Anaerkil bir ailede yetişen Aylin’le anlaşamıyorlar gibi görünseler de, içten içe seviyorlar birbirlerini. Romanın sonlarındaki diyaloglardan bunu anlamak mümkün en azından… Asude gizemli bir karakter ayrıca. Onun otoriterliği bile “tatlı” aslında. Ancak ilkelerinden kesinlikle ödün vermiyor. Aşkından vazgeçmek pahasına da olsa… Tam idealist yani. Bu açıdan bakıldığında romanlar, hikâyelerle örülüdür. Bazen ana hikâye baskın dursa da, hiç umulmayan başka hikâyeyle gelişebilir, sonlanabilir kitap. Edebiyatın güzel yanı da bu galiba…
 

Son olarak Rüyadaki Kadın temposu ve “serüvenci” ruhun yanı sıra sizin diğer kitaplarınızdan başka hangi yönleriyle ayrılıyor?

Rüyadaki Kadın’da, acı çeken genç bir kadının sesini duyan orta yaşlı bir erkeğin hikâyesini yazdım. Arkasında bambaşka bir hikâyesi daha olan bir roman… Hikâye sadece romanın bir unsuru olarak düşünülmemeli; hayatın gizemi hakkında da bir şeyler söylemeli. Karakterler bize hoşça vakit geçirtmekle kalmamalı, o gizemi hissettirmeli. Dostluğun, değişimin, olgunlaşmanın mümkün olduğunu… 

foto-1-dat3610090.jpg

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X