Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Dört yanlış bir doğru

Sınavlarda uygulanırdı. 4 yanlış bir doğruyu götürür. Yani bilmiyorsan atma yoksa doğru bildiğin de gider. Terkedilme eğilimine rağmen hayatın gerçeklerine çok uygun bir yapısı var. Bilmiyorsan ya öğren ya da sallama.

Bilim dünyasında iş biraz daha başka. Bilmediğin halde bilgiçlik taslıyorsan, dil ve görüntü yönünden de biraz karizmatik yapı kazanmış isen karşındaki sana inanabilir. Hele bilmediğini de bilmiyorsan iş çok daha derinlere iner. Anlattığın dört yanlış bir doğruyu götürmekle kalmaz 1 yanlış dört beş doğruyu da beraberinde götürür. Maalesef bu tip insanlar çevremizde küçümsenmeyecek oranlarda var ve yanlış bilgiler ile doğrularımızı da kaybediyoruz.

Binlerce yıldır kullanılan tereyağı 1900’lü yılların ortalarında kötü olarak tanıtılmaya başlandı. Tereyağının kalp damarları başta olmak üzere beyin damarları ve daha sonra da tüm damarlarımızı sertleştirerek, kolesterol düzeyimizi artırarak bizleri öldürdüğü söylendi. Pek çok taraftar bulan bu görüş şunu bazı bilim insanları hariç çoğunluğuna düşündürtmedi. Madem bu yağ bu kadar kötü, nasıl oluyor da teknolojik aletler daha ortada yok iken o zor şartlarda insanlar bu derece güçlü ve kuvvetli olabildiler. Odun kesip taşıdılar, maden açtılar, yol yaptılar, tonlarca taşlardan ev yaptılar, kilolarca ağırlıktaki kılıçları ile savaşlarda saatlerce savaşma gücü buldular, soğuklar ile mücadele ettiler. Kanser ve şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, depresyon gibi illetlere kolay kolay yakalanmadılar.

Son yıllarda ise tereyağı başta olmak üzere yumurta ve etler konusunda görüşler değişmeye başladı. Sayısız tereyağını öven makaleler yayımlandı. Kasım 2017’de ünlü tıbbi dergilerde tereyağının adeta bir can simidi olduğu şeklindeki çalışmalar ard arda çıktı. Halen karşı duranlar olsa da gemi çoktan demir aldı.

2016 Nobel Tıp Ödülü sahibi Prof.Dr. Yoshinori Oshimi yıllardır yaptığı çalışmalar ile ara öğünlerin zararını kanıtları ile anlattı. Ama halen ülkemizde ve dünyada sık sık ve azar azar yiyin diyenler var.

Son olarak da tuz konusunda tartışmalar var. Rafine edilmemiş tuz ile ilgili olan bu tartışmalarda içerdiği element miktarından tutun da radyoaktivite taşıdığı için zararlı olabileceği konularında aykırı şeyler söyleyen pek çok kişi ister istemez zihinleri bulandırıyor. Dr. Jacques De Langre 30 yıl tuz üzerine çalışmalar yapan, doktorasını da tuz konusunda veren bir biyokimyacıdır. Doğal tuzun 84 element içerdiğini, anne karnında iken bile tuz yoğunluğu fazla adeta bir okyanus içinde (amnios sıvısı) büyüdüğümüzü belirten bu uzman, rafine edilmiş tuz karşıtı bir bilim insanıdır. Doğal tuzun da ne çok ne de az alınmasını ama tuza kesinlikle herkesin ihtiyacı olduğunu belirtmektedir.

O kadar çok örnekler verilebilir ki yanlış yönlendirilmemize ve sağlığımızın birtakım insanlarca sömürülmesine. Burada özetle söylenecek şey şudur: Bilmiyorsan gönül sazını çalmasını, ne teli incit ne burguyu kır (Mevlâna).

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X