Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Fecr-i kâzib

Şafak vaktinden önce doğu tarafta, ufukta beliren ince ve uzun bir hat şeklindeki beyazlığa verilen isimdir.
 
Bu zaman gecenin sonudur, aydınlanmanın işaretidir ancak gerçek sabah daha olmamıştır ve bir müddet sonra kaybolarak daha sonra yerini gerçek aydınlığa (Fecr-i Sadık) bırakır.
 
Kısa bir müddet önce ABD’li bilim insanları ve kameramanlardan oluşan bir grup Alaska’da küresel ısınmanın nedenlerini ve sonuçlarını araştırmak üzere bu bölgeye gittiler. Besin zincirinin en altından başlayarak bölge hayvanlarının yaşamından tutun da buzulların erime derecelerine varana kadar pek çok şeyi gözlemleyip kayıt altına aldılar.
 
Sonuç şu: Bize emanet edilen dünyayı kendi ellerimiz ile yok ediyoruz. Yani daha açık bir deyimle kendi ayağımıza sıkıyoruz.
 
Alaska’nın ormanlarında yaşayan ve ağaç kabuklarında yuvalanan ancak soğukta yaşamını ve nüfusunu ancak belli sayıya kadar artırabilen kıl kanatlı böcekler eskiye göre ortalaması 10 derece daha artan sıcaklıktan dolayı aşırı üreyip ormanları tamamen kurutmuşlar. Daha önce içlerinde su barındırmayan, yavaş yavaş eriyip tekrar buzullaşan kalın buzul tabakalarının aralarından koca ırmaklar geçer olmuş. Bu bölgelere yumurtlamak için gelen ve yumurtladıktan sonra ölerek çevreye besin, gübre olarak hayat veren somonların miktarında inanılmaz azalmalar olmuş.
 
Bizler kendimizi bu dünyanın efendisiyiz diye kabul ediyoruz. Oysa efendi gibi davranmıyoruz. Dünyamızı hor kullanırken binlerce mil uzaklıktaki balıkların yaşamını, karbondioksiti havadan temizleyerek bizlere daha temiz hava vermeye çalışan ağaçları, küçük farelerden büyük boz ayılara kadar pek çok yaratılan canlının hayatını tehlikeye atıyoruz. Oysa bu dünya sadece bizlerin yaşam alanı değil. Diğer canlıların da bu dünyada (adı üstünde, canlı) yaşama hakkı var. Kıydığımız bu canlıların vebali bizimdir.
 
Bunun bedelini bize yaşam bir gün mutlaka gösterecek, ki gösteriyor zaten.
 
Topraklarımızı fakirleştirdik ve yeterli vitaminleri, mineralleri alamıyoruz. Omega-3 kaynaklarımızı tükettik, hücrelerimiz fason şekilde üretiliyor. Un ve şeker ağırlıklı beslenmeye başladık ve herkes kronik hastalıklar ile, obezite ile cebelleşiyor.
 
Betonların arasına hapsolduk, ozon tabakasını bozduk ve çoğumuz D vitamininden yoksun, 40 lı yaşlarda kemik erimeleri ile protezler ile dolaşıyor.
 
Bağırsaklarımızda bulunan ve bizimle beraber doğan, bizimle birlikte büyüyen 100 trilyon faydalı probiyotik etkili mikroorganizmalarımızı öldürdük. Sonuçta bağışıklık sistemimiz iflas etti ve yılda 4- 5 kez grip bizleri yataklara düşürüyor.
 
Bitmez bu hikaye…
 
Şimdilik fecr-i Kâzib dönemini yaşıyoruz.
 
Ya kendimize çeki düzen verip fecr-i sadığı görürüz ya da o karanlık hiç geçmez kör oluruz.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X