Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Gerçekten aç mıyız?

Açlık, iştahımızı uyaran temel  dürtüdür. Normal şartlarda karnımız acıktığında çok önemli bir meşgalemiz de yok ise açlığı giderme amacı ile yemeğimizi yeriz. Yenilen yemek binlerce yıldır programlanmış, özel görevlerle donatılmış vücudumuzun ilgili bölgeleri tarafından işlenir ve hücrelerimize kadar gönderilerek yaşamımızın devamı sağlanır.

Son yıllarda obezitenin giderek artmasında duygusal iştahın rolü çok daha belirgin hale geldi. Psikolojik ve sosyal stres faktörlerinin iştahımızı artırarak bizi daha fazla yedirmesine duygusal iştah diyoruz. Ortada açlık olmamasına rağmen bizi ruhsal anlamda rahatlattığı için daha fazla yiyor, daha çok yağlanıyoruz. Bir kalemde özetlersek: Daha fazla yağ dokusu vücutta daha fazla iltihabi maddelerin artışına, daha kontrolsüz hücre yapımına, insülin direnci gelişmesine ve sonuçta normal dokuların yolundan saparak kanserli doku haline gelmesine neden olmaktadır.

Duygusal iştahı kontrol etmek için öncelikle aşırı yemek yemeye sevk eden faktörleri bir bir saptamak zorundasınız. Duygusal iştahınız varsa başlangıç için bir liste tutun. Gece küçük bir matematik hesabı yaptığınızda midenizi, karaciğerinizi, pankreasınızı, geri kalan tüm sindirim sisteminizi ne kadar yorduğunuzu görürsünüz. Oysa aç olmadığı halde yemek yiyen bir insanın yemek yerine başka bir seveceği uğraş bulduğunda onunla da mutlu olabileceğini bilmesi gerekir. Bu dünyada her insan mutluluğu arar. Anne memesini emmek başta olmak üzere basamak basamak mutlu olmanın yollarını arayan insan, mutluluğu bulamadığında o basamakları tırmanmak için kendisine bir baston arar. Bu bastonun adına ne derseniz deyin. Kimi zaman kumar, alkol, kimi zaman tiner, uyuşturucu hap, kimi zaman bol pasta ve börekli sofralar, kimi zaman bol para harcamak ve daha niceleri…

Çok obez hasta takip ettim. Hipotiroidisi olan, probiyotik eksikliği olan, bağırsaklarında yaygın kandida mantarı hâkimiyeti olan, besin allerjisi olan, kortizol kullanımına bağlı olan, strese bağlı olarak kilo alan, ilaçların yan etkisine bağlı olarak kilo alan, aktivitesini kaybettiği için kilo alan gibi. İnsülin direnci gelişmemiş olan hastalar biraz aktif yaşam içine sokulduklarında mükemmel kilo veriyorlar. Bu hastaları üstelik karınlarını aç bırakmadan zayıflatmak çok kolay. Altta yatan patolojik durumu ilaçlarla düzenlediğiniz zaman yukarıda saydığım pek çok obezite sebebini de ortadan kaldırıp hastayı düzeltebiliyorsunuz. Ancak duygusal sebeplere bağlı olarak kilo alan yani duygusal açlığı olan obez hastalarda hekimin işi çok zor. Burada hastaya bir abi, anne, baba, dost ne derseniz deyin böyle yaklaşmak gerekir. Hekimlik sanatını burada göstereceksiniz. Ne kibrit kutusu kadar peynirler, ne listeler, ne kalori cetvelleri, ne besin piramitleri hepsi hikâye. Hasta size inanacak, kendisini tanıyacak, ilerideki yaşamında başına neler gelebileceğini görecek ve kendini sevmeyi öğrenecek. Bunu başardığınızda o kilolar gider.

Obezite giderek artıyor. Gereği kadar ciddiye alıyor muyuz? Eh yavaş yavaş başladık. Tedavide doğru yolda mıyız? Hayır halen inatla listeler ile götürüyoruz. Sosyal medyada da bu konuda hem güldüren hem de düşündüren yazılar gırla gidiyor. Bir tanesine bayıldım. ‘’Abi uzun zamandır görünmüyordun ama arkadaşlar Google Earth’ten görmüşler seni’’.

Sağlıcakla kalın.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X