‘Metin yazarın içine sinmeli’

Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği “Edebi Kazılar” söyleşilerinin bu ayki konuğu Kemal Selçuk, “İyi bir yapıt ortaya koymak için teknik kadar, metnin yazarı tatmin etmesi de gerekir” dedi.

‘Metin yazarın içine sinmeli’

Dilek Atlı

Nilüfer Kütüphane tarafından geleneksel hale gelen ve her ay bir yazarı okurla buluşturan “Edebi Kazılar” söyleşilerinin bu ayki konuğu, Bursalı yazar Kemal Selçuk oldu. Okurla bir araya gelen Selçuk’a sorularıyla yazar Hakan Akdoğan eşlik etti. Selçuk, yazın serüvenini aktararak başladığı söyleşide, 8 yıl aradan sonra kaleme aldığı İletişim Yayınları’ndan çıkan “Cemiyet Kaçkını” romanıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Selçuk, “Metin, yazarın içine sinmeli. İyi bir yapıt ortaya koymak için teknik bilmek ve kullanmak kadar, metnin yazarı tatmin etmesi de gerekir. Kurşuni romanımdan 8 yıl sonra Cemiyet Kaçkını’nın gelmesi bu nedenledir” diye konuştu. Selçuk, metinlerde inandırıcılığın önemini vurgulayarak, “Gerçek ile kurgu ilişkisinde metnin kendi gerçekliğinin dışına çıkmamayı önemsiyorum” dedi.

ÖYKÜDEN KISA ROMANA…

Selçuk, aşk kırıklıkları ve yazar kıskançlığını öne çıkardığı Cemiyet Kaçkını’na kadar süren yazın hayatını dinleyicilerle paylaşırken, çocukluk yıllarında okumayı ve paylaşmayı çok sevdiği çizgi romanlara değindi. Mustafakemalpaşa’da geçen çocukluğunda babasının öğretmen olması nedeniyle kitap okunan bir evde büyüdüğünü ifade eden yazar, “Ortaokul yıllarımdan başlayarak Agatha Cristie, Jack London, John Steinbeck, Reşat Nuri Güntekin okudum. O dönemi çözümlediğimde, çocukluğumun düş ülkesinin bir hazine olduğunu fark ettim” dedi.

Babasının önerisiyle kısa öyküler yazdığını kaydeden Selçuk, şöyle devam etti:

“Bu, 12 yıl kadar sürdü. Nahit Kayabaşı’nın çıkardığı Biçem, Yeni Biçem, Düşlem dergilerinde, ardından Adam Öykü’de öykülerim yayımlandı. Anton Çehov, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Tomris Uyar gibi öykücülerden etkilendim. Zaman içinde yazı sizi başka bir yöne çekiyor. Dönüşüm yaşıyorsunuz. Ağaç Adamlar adlı öykü kitabım yayımlandığında öyküyle devam edeceğimi düşündüm. Ama öyle olmadı. Yazı, beni başka bir yaratı evrenine çekti. Uzun öyküler yazmaya, novella adı verilen kısa romanlar kaleme almaya başladım. 2003 yılından bugüne novella türüyle iç içeyim.”

“Hüznün Kantosu”nun soluksuz kaleme aldığı ilk novallası olduğunu belirten Selçuk, “Kurşuni”yi ise daha uzun sürede yazdığını dile getirerek, “Günde 50 kelimeyi zor bulan bir yazım süreciydi. Cemiyet Kaçkını bundan 8 yıl sonra doğdu; fakat kafamda kurgusu hazırdı ve metin kendini yazdırdı” dedi. 

Puşkin, Dostoyevski, Kafka ve Marquez gibi yazarların yapıtlarında kendilerinden izler bulunabileceğine işaret eden Selçuk, “Yaratıcı ile kurmaca arasındaki gizemi ancak yazan kişi bilebilir. Gerçek dünyadan kurmacaya doğru yola çıkan okur, yazarın rehberliğinde bir dünyaya adım atmaya gönüllü olmuştur” diye konuştu. 

Yazarların, kendine yakın hissettiklerinden etkilenebileceğini söyleyen Selçuk, “Örneğin, kendimi Çehov’a çok yakın hissettiğim bir dönemim oldu. F. Scott Fitzgerald, Jack London, Ernest Hemingway gibi klasik Amerikan yazarları benim için önemliydi. Bu yazarların hayatları da en az yazdıkları kadar ilginçtir. Dostoyevski, farklı gelişim süreci olan bir yazar. İlerleyen bir yaratıcılığı var. ‘Hepimiz Gogol’un Paltosu’ndan çıktık’ demiştir. Elbette ki yazarlar, belki aynı kaynaklardan beslenirler ama farklı şeyler de ortaya koyabilirler.”

 

‘YENİLİKÇİ EDEBİYATI SEVİYORUM’…

Son romanı Cemiyet Kaçkını ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan yazar, varoluşçu kaygıların baskın olduğu kurguya değinerek, “Albert Camus’nün Yabancı ve Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar yapıtlarını çok önemserim. Varoluşçuluk, edebiyatı besleyen kaynaklardan biri. Diğer taraftan, iyimserlikten yanayım. Karamsarlığı gerçeklik olarak algılıyorum elbette. Metnin, kurmacanın, gerçekliğin dışına çıkmamasını önemsiyorum. Cemiyet Kaçkını’nda kahramanlar bu nedenle, ilerleme ve dönüşüm yaşıyorlar. İkilik yaratmayı ve karşıtlıkların birliğini metinlerimde kullanıyorum. Tek gerçek yok. Çelişki yumağı yaratırken, bu ikiliğe mahkûm olduğumuzu düşünüyorum. Modern insan bunalımı bir yazgı” diye ifade etti.

 

Oğuz, Kerim ve Makbule karakterlerine değinen Selçuk, şunları aktardı: 

“Yazarken gözlem yapmak önemli. Bu nedenle romanda Bursa’nın farklı mekânları yer alıyor. Zamanlar da öyle. Oğuz, edebiyat anlayışı son derece seçkin biri ama bilinçli şekilde yazmayı reddediyor. Yazmamanın hazzını yaşıyor. Kerim ise her sene bir kitap yayımlayan o kadar da edebi seçkinliği olmayan biri. Bu yönüyle de barışık. Kerim, Oğuz’un karşıtı. Oğuz, Kerim’i hor görüyor ve bundan besleniyor. Makbule ise iki aşk arasında tercihini Kerim’den yana kullanan bir okur. Edebiyatta kadın karakterlerin cezbedici yönü metinde yer alıyor. Yazar ve ilişki kıskançlığı, çatışmaların birliği var kitapta. Cemiyet Kaçkını kısa hikâye olarak düşündüğüm, zamanla kafamda olgunlaşarak romana dönüşen bir yapıt. Yenilikçi edebiyatı seviyorum. Karakter ve hikâye inandırıcı olmalı, metin okura samimi gelmeli diye düşünüyorum.” 

Söyleşi sonunda Nilüfer Kütüphane adına Dilber Koç, Kemal Selçuk ve Hakan Akdoğan’a katkılarından dolayı birer anı armağanı sunarak, teşekkür etti. Selçuk, daha sonra katılımcılar için kitaplarını imzaladı.

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X