Avatar
Dilek Göral Kemankaş

Para mı insan mı?

Yasal düzenlemelere karşın artışını sürdüren iş kazalarını değerlendiren, emekli Baş İş Müfettişi Şenel Şen, “Para insandan daha mı kıymetli?” soruma “Maalesef Türkiye`de şu an öyle görünüyor” yanıtını veriyor. Masanın iki tarafını da bilen Şen, hem eleştiri hem özeleştiri yapıyor.

İstanbul`daki asansör kazasının ardından Çalışma Bölge Müdürlüğü İş Teftiş Bursa Grup Başkanı Şenel Şen`in İzmir yolundaki bürosunun kapısını çaldığımda henüz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Çağdaş ülke olacaksak ‘can mı mal mı’ noktasındaki kararımızı netleştirmemiz gerekiyor” açıklamasını yapmamıştı.

Branşı inşaat mühendisliği olduğu için konuya hayli hâkim olan Şen bürokrasi kökenli olduğundan mevzuata, devlet mantığına yabancı olmayan ama şimdiki işi ortak sağlık güvenlik birimi (OSGB) hizmeti ile de işverenin yaklaşımını yakından bilen bir isim. Dolayısıyla Şen, sistemin yanlışları üzerinde duruyor. Eğitilmesi gerekenin çalışan değil işveren olduğunu söylüyor. İş sağlığı ve güvenliği uzmanı olmak ve OSGB açmak konusundaki eleştirilerini sıralıyor. Yasadaki sıkıntıları ve teşkilat yapısındaki sorunları irdeliyor.

Şenel Şen ile iş kazalarını konuşurken bir çarpıcı nokta daha ortaya çıkıyor: Türkiye gelecek yıllarda iş kazalarından daha çok meslek hastalıklarını konuşacak.

 

 
Soma, Mecidiyeköy… Bu olanlar mukadderat mı?
Kader değildir. İş kazalarının dünyada yüzde doksan sekizi önlenebiliyor, yüzde ikisi takdiri ilâhidir. Ben iki büyük kaza olayında koordinasyonu sağladım; Mustafakemalpaşa ve Dursunbey’deki maden ocağı kazalarında krizi yönettim, çok acı olaylar yaşadık. Takdiri ilâhinin önüne geçme şansımız yok, öyle bir iddiamız da yok ama iş kazalarını yüzde doksan sekiz oranında önleyebilirken meslek hastalıklarını sıfırlama şansımız var.

Neden yapılamıyor?
Temel nedenlerin birincisi işverenlerin duyarsızlığı.

Para insandan kıymetli mi?

Şu anda öyle görünüyor. Maalesef Türkiye’de şu anda öyle gözüküyor. İnşaat sektöründe, parası olanlar iştigal eder. Rantı çok yüksektir. Dolayısıyla bundan rant sahipleri faydalanır. Rant sahipleri için de para çok önemlidir. Türkiye’deki para sahibi insanlar insafsız, demek istemiyorum ama biraz daha ellerini vicdanlarına koymaları, insan sağlığına değer vermeleri gerekir. 2012`de çıkarılan 6331 sayılı otuz sekiz maddelik İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu`nda yaklaşık yirmi beş maddede işveren sorumlu tutuldu. İşveren bilinçli hale gelmez, bu kanunu özümsemezse yasanın geçerliliği pek mümkün olmaz. 1985`ten 2014 yılına kadar iş sağlığı ve güvenliği ile ilgilenen biri olduğum için tecrübelerime dayanarak şunu söylüyorum; eğitim konusu ön plana çıkınca çalışanların eğitilmesi gerektiği, dikkate alındı. Tamam doğru ama önce çalışanların değil, çalıştıranların eğitime tâbi tutulması lazım.

İşveren yüzde kaçı konuya duyarlı?

Gerçek anlamda Türkiye`de “İş sağlığı ve güvenliğini işyerimde kurmak istiyorum”, diyen işverenlerin oranı yüzde beş. Yüzde otuzu kanun korkusundan dolayı, “Kanun böyle emrediyor, vecibelerini yerine getirelim”, diyor. Yüzde altmışı ise uzman gelsin-gitsin diye düşünüyor. Çalışanlara da yükümlülükler geldi yasayla; iş güvenliği kurallarına uyma yükümlülüğünüz var, diyor. Türkiye`de fazla uygulanmıyor. Yasa işverene iş güvenliği kurallarını iki kez ihlâl eden çalışanın belgelendirmek kaydıyla üçüncü kez aynı hatayı yapması halinde tazminatsız olarak iş akdini feshetme yetkisi veriyor.

Bu çok bilinen bir şey değil ama.

Çünkü uygulanmıyor.

Stadyumda niye kimse ölmedi!

Son Mecidiyeköy’deki kazada tek risk asansörler mi?

Basından gördüğüm kadarıyla inşaatta boşluk ve delikler var. Başka yerden de insanlar düşebilir. İki ay önce de iki işçinin öldüğü söyleniyor. Neden üzerine gidilmiyor? İşverenin kendi beyanında, bizim her proje bazında diyor kaybedeceğimiz insan sayısı bellidir, diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Burası Patagonya mı? Nasıl belli olabilir? Ben stadyumun uzmanlığını yaptım Allah’a şükür niye insan ölmedi. Bursa stadyumu çok büyük bir sanat yapısıdır. Niye ölmedi? Yeterli tedbirleri alırsanız ölür mü adam, eğitim verirseniz ölür mü? Ortalama yüz kişiyle çalışıyorduk orada biz, bin sekiz yüz kişiyle eğitim verdik, sirkülasyondan dolayı. İşte inşaat sektörünün kadersizliklerinden bir tanesi de sirkülasyonun çok fazla olması.

 

Meslek hastalıkları çıkacak davalarla işverenin başı ağrıyacak

OSGB’lerin büyük çoğunluğu doktorların elinde dediniz.

Onlarla ilgili konuşmak istemiyorum, o çok büyük bir yara. Fakat şu kadarını söyleyeyim, meslek hastalıkları patlayacak bu ülkede. Çünkü Türkiye’de yüz yirmi beş hastaneye meslek hastalığı tanı-teşhis ve tedavi yetkisi verdiler. Bunun üç tanesi Bursa’da; Tıp Fakültesi, Şevket Yılmaz ve Yüksek İhtisas Hastaneleri. Böylece meslek hastalıkları tespit edilebilecek ve beş-on sene sonra anormal derecede meslek hastalığı patlayacak. Bunlarla ilgili davalar başlayacak. Davalar geldiğinde işverenlerin büyük ölçüde başı ağrıyacak. Bunun farkında değiller. 2020`ye kadar Türkiye’nin en büyük hadikapı meslek hastalıklarıdır. Bilimsel yönden baktığınızda her yıl ortalama seksen bin iş kazası, bin beş yüz iki bin ölümlü kaza olan bir ülkede üç yüz-beş yüz tane meslek hastalığı olmaz. En az otuz- otuz beş bin civarında meslek hastalığı çıkması lazım. Fakat dünya istatistiklerine baktığınızda biz meslek hastalığı olmayan ülke sıralamasında şampiyonuz. Resmi rakamlara baktığınızda sadece 2011`de on tane meslek hastalığından kaybettiğimiz çalışanımız. Böyle bir şey olamaz. Onun için OSGB kuran doktor arkadaşların çok dikkat etmesi gerekir.

 

Güvenli değilse işçi çalışmayabilir

Çalışanların ne gibi hakları var?

Bu yasa çalışanlara görüş bildirme hakkı verdi. Diyor ki, işçi, çalışan kişi, mesleğinden, yaptığı işten dolayı vücut bütünlüğünü arızaya uğratacak, acil ve hayati tehlike arz eden bir durum söz konusuysa bunu derhal işverene bildirir, bu eksikliğin giderilmesini ister, işveren gidermiyorsa, işyerinde de iş sağlığı ve güvenliği kurulu varsa oraya yazılı olarak müracaat eder, kurul olağanüstü toplanır, alacağı karar işçinin lehineyse o eksiklik ortadan kaldırılıncaya kadar işçi çalışmaz, çalışmaktan kaçınır. Aslında yasa çok güzel.

Ben muhbirlik yapamam

Yasa güzel de uygulamaya gelince neden sonuç alınamıyor?

Biraz önce size rakamlar verdim. Yüzde altmış beşi ise yapmak için yapmaya çalışıyor. Ben iş güvenliği uzmanlığı yapıyorum. İşyerlerine defalarca raporlar düzenliyorum, diyorum ki işyerinde şu, şu, şu noksanlıklar var, bunları gider. Gidereceğiz, deyip, dikkate almıyorlar ama bakanlığın bir müfettişi geldiği zaman elleri ayakları dolaşıyor. Onun temel kaynağı da bizim ücretlerimizi işverenden almamıza dayanıyor. İşveren diyor ki, bu benim paralı çalışan bir elemanımdır, bana dayatma yapamaz. Bakanlık da iş güvenliği uzmanına yasada sadece şu yetkiyi veriyor: Tespit ettiğin noksanları işverene verdiğin anda işveren bunu yapmıyorsa, yapmamakta ısrar ediyorsa, ilgili bakanlığa şikâyet et. Yani muhbir olarak kullanıyor. Ben muhbirlik yapamam. Bunu yaptığım takdirde piyasada iş bulma şansım kalmaz.

 

Yasa çıkıyor uygulanamıyor

2009`da başlatılan proje denetimi uygulaması ne ölçüde başarılı oldu?

Bununla ilgili ilk etapta inşaat sektörü dikkate alındı. Özellikle ölümlerde yüzde kırk üç gibi bir orana sahip yüksekten düşmelere odaklanıldı. Başarı elde edilince 2010`da bu projeye Kocaeli, İstanbul, Bursa ve İzmir de dâhil edildi. Ben o zaman Bursa Grup Başkanlığı görevini yapıyordum. Bizde Balıkesir, Çanakkale ve Bursa illerinde her yıl inşaat sektöründe on beş ile yirmi arasında çalışan hayatını kaybederdi. Projeyi uyguladığımız yıl sadece iki ölümlü olay yaşandı. Olumlu, doğru bir proje aslında, eğitici ve yaptırımcı; cezacı değil.

Proje doğruysa inşaat sektöründe sorunlar neden bitmiyor?

2012’de 6331 sayılı yasa ile iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu geldi. Üç sınıf belirlendi; çok tehlikeli, tehlikeli ve az tehlikeli işyerleri. Az tehlikeli iş yerlerinin yükümlülüğünü 1 Temmuz 2016’ya öteledi. Handikaplarımızdan bir tanesi yasaların ötelenmesidir. Haziran 2012’de kanun çıkıyor, Ocak 2013’te uygulamaya geçmiyor. İşverenlerin yoğun baskıları nedeniyle bir yıl daha öteleniyor; uygulaması 2014. 1 Ocak 2014’te uygulamaya giriyor, bu sefer Bakanlığın savunması şu; elimizde yeterli uzman yok. İşveren de diyor ki uzmanlar bizden yüksek rakamlar istiyor. Bunların aslında gerçekle ilgisi yok. Uzman sayısını Mayıs 2014’te yüz yirmi bine çıkardı.

Herkes OSG uzmanı oldu

Son kazada işçinin deneyimsizliği gerekçe gösteriliyor?

Eğitim konusu ayrı bir yara. Yasayla belirlemiş, diyor ki, çok tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde çalışanlar yılda on altı saat eğitim almak zorundadır. On altı saatlik eğitimi siz hiçbir zaman inşaat sektöründe veremezsiniz. Ancak kurumsal firmalarda verirsiniz. Bir de kim veriyor bu eğitimleri, ne kadar bilgi ve becerisi var? Devlet bunları denetlemiyor, gelip benim OSGB’mi, beni denetliyor; kapısı dışarı, penceresi içeri açılıyormuş, bunları denetliyor. Uzmanların beş günlük stajları var acaba yüzde kaçı gerçek anlamda staj yapıyor? Kağıtları imzalanıyor, staj yaptım, diye gidiyor devlet bunlara sertifika veriyor.

Doğru mu anlıyorum; ticari bir iş haline mi geldi bu uzmanlık sertifikası konusu?

Evet, açık ve net söylüyorum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın uzman konusundaki işi ranta döndü. Dört yüz lira belge parası alıyor, yüz yirmi lira sınava giriş parası alıyor. Yüz yirmi bin kişiyle çarpın bunu ne kadar para ediyor. Bana belge veriyor, beş yılda bir bana on iki- on üç bin lira para vereceksin bu belgeyi vize yapmak için diyor. Bunlarla uğraşacağına, bu eğitimleri kimler veriyor, bu denetimleri kimler yapıyor, bu denetimleri yapan arkadaşların yetkileri, bilgileri, becerileri, donanımları nedir, onlarla uğraşsınlar.

Bursa’da kaç OSGB var?

Doksana yakın ve çoğunluğu doktorların elinde.

Kamu çok rahat serbest piyasa zor

Kamuda uzun yıllar çalıştınız, şimdi özel sektördesiniz. İkisi arasındaki fark nedir, iş yapabilmek açısından?

Kamu çok rahat. Yirmi yedi yılın on bir yılı yönetici olarak geçti. Kamuda mesleğiniz gereği sürekli emrediyorsunuz. Masanın öbür tarafı; serbest piyasa çok zor. Bir kere emir kipini işletemiyorsunuz, çünkü emir alan kişisiniz, işveren bile olsanız. Ayrıca burada verilen emirlerin sahada uygulanma şansı çok zor. Bu da yasal düzenlemelerin yetersizliğinden kaynaklanıyor. İkincisi maddi durum konusunda devlet gerçekten anormal derecede üzerimize geliyor. Fatura kesiyorum, üç ay sonra tahsil edeceğim, kestiğim ay içinde faturanın vergisini ve KDV’sini benden alıyor. Buna ne kadar dayanabilirim? İşverenin de durumu çok zor. Onlara da hak veriyorum. Üretim yapmışsınız, satmışsınız, altı aylık çek almışsınız, devlet vergisini peşin olarak istiyor; stopaj, geçici vergi, SGK, kira, genel giderler, personel giderleri…

Şenel Şen kimdir?

Emekli Baş İş Müfettişi, A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı, inşaat mühendisi. 1960 Kayseri doğumlu. Eski adıyla Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi İnşaat Fakültesi, şimdiki adıyla Gazi Üniversitesi Mühendislik Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. 1985`te iş müfettiş yardımcısı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nda çalışmaya başladı, 1988’de iş müfettişi oldu. 1999’da baş iş müfettişi ve aynı zamanda İş Teftiş Kurulu Bursa Grup Başkanlığı görevine getirildi. 2010’a kadar bu görevini sürdürdü. Ocak 2011’de emekliliğe ayrılarak kendi şirketini kurdu. Önce danışmanlık hizmetleri veren şirketini 2012’de Ortak Sağlık Güvenlik Birimi`ne (OSGB) dönüştürdü. Evli, iki çocuk babası.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X