Nail Keçili
Nail Keçili

Resmi Yunanistan gezisi

Yunan Yat Kulübü Komodoru beni Yunan adalarına davet etti. Süleyman Kosif’in ünlü yelkenlisiyle cuma sabahı saat 8’de çıkış almak üzere Marmaris Gümrüğü’ne yanaştık. Bekle babam bekle. Önce özelleştirilmiş gümrüklü limanı işleten beylere ciddi bir yanaşma parası ödüyorsun. Sonra bekliyorsun ki gümrükçüler seni çağırsınlar. Gözlüğünü, varsa şapkanı çıkartıp suratına baksınlar pasaporttaki resim tutuyor mu? Bize bu icraatı yaptıklarında saat 11 buçuğu geçiyordu. Belimdeki rahatsızlık dolayısıyla bizi uzun rıhtımın ucuna yanaştırmışlardı. Bir kilometreden fazla sakat belimle ve bastonumla yürüdüm, gümrük binasına girme zamanını beklerken insanların oturması için konmuş banklarda gümrük memurları oturmuş kahve, çay içtikleri için ayakta kaldık. Duty free salonundan bir genç bey çıktı, “Nail Bey sizi eskiden tanıyorum, kitabınızı da okudum. Lütfen gelin burada istirahat edin” dedi. Hoşuma gitti, gittim oturdum. Gümrükçü amcalar çağırdı vurdular pasaporta damgayı, gidin dediler. Çıktık yola o bekleme süresi ve asık suratlı insanlar bizde keyif falan bırakmamıştı. Adamla randevum saat 1’deydi. Biz 11 buçuğa doğru yola çıktık. Havanın sertliğini de dikkate alırsak 3 saatte Rodos’a vardık. Görevli acente fiyakalı bir yere teknemizi bağladı, bizi misafir edecek beylerle ertelediğimiz randevu saat beş gibi gerçekleşti. Teknemizde onları önce misafir ettik, sonra onlar bizi dedem Kanuni Sultan Süleyman’ın Osmanlı İmparatorluğu’na kattığı Rodos şövalyelerinin korudukları güçlü bir kalesi olan Rodos Adası’nda kalenin içindeki ünlü Yunan lokantasına götürdü. Masa gerçekten birbirinden güzel deniz ürünü mezelerle doldu taştı. Eşraftan Rodos’un Türkçe konuşan kalantor beyleri bizimle birlikte oturdular. Rodos’ta turizm Marmaris’e oranla çok daha iyi. Ancak onlar memnun değiller. Sokaklar da her zaman olduğu gibi mevsim itibariyle kalabalık değil. Geç saatlere kadar sohbetimiz devam etti. Sayın Komodora ex komodor olarak “Kanuni burayı nasıl bir savaşla alabilmiş” dedim. Adam güldü. “Savaşmadı” dedi. “Rodos’un 7 kapısı vardır. Bu kapıların sorumlularını satın alarak kapıları açtırttı. Böylece savaşmalarına gerek kalmadı.”Tabii ki bu güzel bir palavraydı, çünkü ben Rodos’un nasıl alındığını gayet iyi biliyorum, çok okumuştum. Rodos Kanuni Sultan Süleyman’ın büyük dehası ile Tersane Adası’nda yapılan küçük boy teknelerle ve yeraltından açılan lağımcı dediğimiz ekiplerin tünel kazmalarıyla ve daha birçok teknik icra ederek gerçekten savaşılmadan alınmış, teslim olan Rodos şövalyelerini de gemilerine binerek serbest bırakmıştır. Zamanın papası Rodos şövalyelerine Malta Adası’nı hediye ederek şövalyeler oraya yerleşmişler ve o tarihten sonra Malta şövalyeleri olarak anılmaya başlamışlar. Rodos’un birçok yeri gerçek manada Osmanlı kokmaktadır. Şehirde ve köylerde ciddi miktarda çok iyi Türkçe konuşan Rumlar ve Yunanlılar yaşamaktalar. Bir Rum bana “Bil ki bey Türkler Yunanlıları severler, Yunanlılar Türkleri sevmezler. Bunu kafana sok” dedi. Adamcağızın söylediği sözün gerçeğini yıllar evvel Türk Yunan yat yarışı için Atina’da Yunanlılarla yaptığım toplantıda yaşamıştım. Ödleri patlıyordu bizden. Ne zaman ki Kuşadası’na geldiler, yarışlar yapıldı. İki ülke arasında hiçbir ihtilaf çıkmadan bitti. Ondan sonra senelerce bu yarışlara katılan paralı Yunanlılar hep yazlarını Türkiye’de geçirmeye başladılar.

Cumartesi günü öğleden sonra Rodos’taki dostlarla vedalaşarak, vira demir bismillah dedik. Rotamız Simi. Bu arada aynı Türkiye’de olduğu gibi Yunan gümrüğüne oradaki acente bizi bir minibüsle götürdü, gümrükçüler yüzümüze baktılar. Parmak izlerimizi aldılar. Teknemize döndük. Hava yumuşamıştı. Senelerdir yaşayamadığım deniz yolculuğu keyfini Süleyman Kosif ve Yunanlı dostlarım bana yaşattılar. Simi Adası limanına girerken disiplin içerisinde yapılmış evlerin ve pırıl pırıl boyanmış binaların fotoğraflarını çektim. Oradaki rehber teknemizle irtibata geçerek yine bizi çok güzel bir yere kıçdan karaya yanaştırdı. Kızım Nazlı’nın da sınıf arkadaşı olan Moris Kohen isimli Türk vatandaşı karadan bizi selamladı. Simi’de Vakkorama dükkânı açıyorlarmış. Zaten Simi ilginç bir yer, minik nüfusuna ilaveten Türklerle dolu. Lüks Türk yatları limanı süsleyen en büyük unsur… Buraya en son 20 yıl evvel gelmişim. Bu Yunan adaları seyahatinden satın aldığım tek şey zehirli bir hayvan soktuğunda sizi ölümden kurtaracak hazır iğne. Bu iğne Yunanistan’da eczanelerde 40 Euro’ya satılıyor ve satışı serbest. Türkiye’de ise yasakmış.

Can kurtaran bir iğnenin neden yasak olduğunu anlayamadım. Akşam yemeği için neredeyse Türk müşterilerin sayesinde adanın yarısını satın aldığını öğrendiğim Manos’a gittik. Bir masada son yıllarda reklam işleriyle çok büyük paralar kazanan Gezi mensuplarından reklamcı Serdar Erener, şarkıcı karısı, kız kardeşi şarkıcı Sertab Erener, kocası ve bir çift daha Serdar Bey’in özel yatıyla gelmişler. Lokantanın 10 masası varsa 8 masası Türktü. Göbekler atılmaya başladığı zaman kafayı çekenlerin görüntülerinden çok hazzetmediğim için tekneye döndüm. Gemicilerle biraz sohbet ettikten sonra da ilaçlarımı alıp, şeker iğnemi yapıp yattım.

Gümrük macerasını burada da yaşadıktan sonra muhteşem yatların sahipleri Türk ve Musevi Türk vatandaşlarımızı Simi’de bırakarak Marmaris yoluna çıktık. Pazar günleri Marmaris gümrüğü saat 17’de Rodos’a giden feribotu göndermesine müteakip gümrük kapanıyormuş. Bize “acele edin” dediler. Gerçekten de 17’ye 20 kala Marmaris gümrükçülerinin karşısında esas duruştaydık. Yunanlılardan örnek almamız gereken çok fazla bir şey yok ancak onlar Avrupalı, biz Ortadoğuluyuz. İsterdim detaylara girmek ama detaylar için sayfalar, hatta kitaplar lazım. Allah’tan dileğim sağlığım sürdüğü sürece Marmaris’teki evimden ayrılmamak.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X