Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Akıl,bilim,insan, ilerleme ve doğa

Başlangıçta Aydınlanma Fransası’na hâkim rengini veren Katolik Kilise’sinin deist eleştirisidir. Voltaire ve Rousseau deist kampın önde gelenlerindendir. Oysa onlardan bir kuşak sonra, yani yüzyılın ortasından itibaren (18.yy) gerçek manada ateist sınıflandırılabilecek isimler de Aydınlanma salonlarında boy göstermeye başlarlar.

Gerçekten de Aydınlanma ilerledikçe, Voltaire’in aklın zaferi ile müjdelediği insanoğlu, ilginç bir biçimde “kutsal”la arasına mesafe koymayı reddetmekte, ama “kutsal”ı da geleneksel formlarında kabul etmekten sakınmaktadır. 18. yüzyıl, sadece delil ölçütünü ve tapınma yönünü değiştirmesi anlamında ‘aydınlanmıştır. Bu dönemde akıl, Tanrı’yı ve dini anlamlandırmada giderek ön plana çıkar ve sonrasında kendisi de dinleşir. Aklın dönem sonunda kazandığı prestij ve kutsiyet öyle bir noktaya varır ki, ateistler bile bir “Akıl Dini”ne hayat verme ihtiyacını hissederler.

Akıl, Tanrı’nın yerini aldıkça, onun taşıyıcısı olan insanın da kutsallaşması şaşırtıcı olmaz. Artık pek çok düşünür, “İnsanoğluna yarı Tanrı” muamelesi yapmaktadır.

Bilim bağlamındaysa bu süreç esasen 1680-1715 arasında ilk işaretlerini verir. Daha o dönemde bile, bilim adeta “bir put, bir mit olmuştur. “Bilimsel mitoloji ve materyalist metafizik” ortaya çıkmaya Newton’cu fizik kavramları bazı materyalist filozofların elinde metafizik bir forma bürünmeye başlar. Dönemin tüm yazarlarınca ima edilen şey, tamamen akli ve seküler bir dünyanın, bir dünya cennetinin gerçekleşmesidir.

Bunların yanı sıra 18. yüzyıl Fransız düşüncesinin anahtar sözcüğü “doğa”dır. Tanrısal güçlerle birlikte tasavvur edilen doğa, “kendisinden umulan, kendisiyle düşüncelere hatta inançlara meşruiyet sağlanandır.” Tanrının çıkarıldığı her noktaya, ona mukabil ve “insan için iyi olan her şeye mündemiç” bir doğa idesi yerleştirilir. Doğa, “ezeldir, kapsayıcıdır, örgütleyicidir ve hareketin kaynağıdır” ve doğa “Tanrı”dır.

Fransız Devrimi, genelde din, özelde ruhban karşıtı tutumu ve verili dine karşı paralel bir seküler maneviyat yaratma çabası ile, kendisini takip edecek tüm devrimlerin ana laboratuarı işlevi görmüştür. 1791’de dini özgürlükler, ertesi yıl boşanma hakkı tanınır, evlilik laikleştirilir. Kamusal alanda dini seremoniler ve gösteriler yasaklanır. Hatta 1791 Anayasası’yla İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi, bir milli ilmihal halini alır ve ona iman edilmesi emredilir. Artık yeni bir din tüm özellikleriyle (dogmalar, bayramlar, mitoloji, azizler,tapınaklar…) birlikte ortaya çıkar. Bu seküler din, Notre Dame Katedrali’ndeki akla tapınma ayiniyle zirveye ulaşır.

İtalyan Faşizmi, Alman Nazizmi ve Rusya sosyalizmi Fransız devrimi etkisiyle yeni bir din-siyaset dini-yaratmışlardır.  

Osmanlı’yı Tanzimat’tan beri sarsan, İslam karşıtlığını körükleyen bütün söylem ve yazmaların da ana karargahı Fransa’dır. Akıl ve bilim Fransa örnek alınarak Jön Türkler tarafından kutsallaşmış, bu inanış Cumhuriyet’in devrimlerinde ön safta yerini almış ve günümüze kadar gelmiştir. Akıl, bilim, doğa ve ilerleme seküler din olmuştur. “Madde ebedidir. Bilime iman edilmelidir.” Yani tanrının yerini madde ve bilim almıştır. Bu da insanlığın köleliği, sömürüsü, bedbahlığı, yalnızlığı ve en büyük korkusu demektir.

Kaynak: Onur Atalay- Türk’e Tapmak- İletişim yay.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X