Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Bana bağırsağını söyle…

Ben de sana kim olduğunu söyleyeyim. Bu o kadar önemli bir cümle ki, kesinlikle şaşmayan bir olayı gözler önüne seriyor. Etrafınızdaki insanlarda, kendi yakınlarınızda ve hatta kendinizde bile gözlemlemiş olabilirsiniz. Düzenli bir yeme alışkanlığı olmayan ve besleyici öğelerden yoksun olan gıdaları alan insanların pek çoğu bağırsak sıkıntıları ile karşı karşıyadırlar. Kabızlık, gaz, geğirti, keçi pisliği şeklinde dışkılama, dışkıda sümük, rahat dışkılayamama, şişkinlik, özellikle göbek çevresi ve altında rahatsızlık veren karın ağrısı yakınmaları, başağrıları, kas ağrıları, huzursuzluk hissi, reflü bu insanlarda sık görülür. Bu şikâyetlere gün gelir ruhsal sıkıntılar da eklenir.

Binlerce yıldır vücutlarımızın alışık olduğu gıdalar artık yerlerini rafine yağların, tatlandırıcıların ve katkılı maddelerin içerisinde bol olduğu işlenmiş yiyeceklere bıraktı. Ek olarak çevresel toksinler (plastikler, diğer petrol ürünleri, tekstil ürünleri, temizlik maddeleri, çamaşır yıkamada kullanılan maddeler, ilaç atıkları vb) de içtiğimiz sulardan, cildimizden, ağzımızdan, soluduğumuz havamızdan, aldığımız besinlerden vücutlarımıza girmeye başladı. Dr. Mc Fadden diyor ki; Herkesin bu toksik maddeleri vücudundan uzaklaştırabilme kapasitesi farklı farklıdır. Bu uzaklaştırmada en önemli organlarımızdan birisi de karaciğerimizdir ama toplumda süratle karaciğer yağlanması artmaktadır. Yani hem biz beslenirken yaptığımız yanlışlarla hem de çevrenin etkisi ile en hassas organlarımızdan birisine harakiri yaptırıyoruz ve sonra da 300-400 liralık bazı ilaçlar ile karaciğerimizi temizleyeceğimizi düşünüyoruz.

Depresyon oranı dünyada artarken ülkemizde de benzer şekilde artış gösteriyor. 2016 yılı ve sonrası yapılan çalışmalar bağırsak sisteminin sağlıklı olması ile kişilerin daha az depresyona yakalanacağını göstermektedir. Oysa depresyon tedavisinde çoğunluk halen antidepresan ilaçlara umut bağlamış durumda. Bazı uzmanlara göre bir müddet sonra bu ilaçlar ciddi bazı yan etkilere sebep olabilmekte, bağırsak sistemimizde bol olarak yapılan serotonin maddesinin sentezinde de aksamalara yol açmaktadırlar. Bazı uzmanlar ise depresyonun kronik bir iltihabi durum olduğunu ve organizmada kirlilik arttıkça yani enflamasyon arttıkça depresyonun da ilerlediğini belirtmektedirler. Şeker hastalığı bunun en tipik örneğidir ve şeker metabolizması bozuk olanlarda depresyon çok daha fazla görülebilmektedir.

Bilimsel gelişmeleri bir tarafa bıraktık diyelim. Sadece gözlemlerimiz ile konuşalım. Geçmiş yıllarda ve halen günümüzde doğallığını muhafaza eden topluluklarda depresyon oranına baktığınızda iş zaten ortaya çıkıyor. Eskiden köylerde insanların kışlık odunu varsa, ahırında birkaç sığırı varsa, kışlık erzağını ambarlarına yerleştirmiş ise değmeyin keyiflerine gitsin. Bu Anadolumda da aynı Okinawa Adası’nda yaşayanlarda da Alp Dağları köylüsünde de. Oysa şimdi kaba tabiri ile yediği önünde yemediği arkasında olanlara bakın, bir giydiğini bir daha giymeyen, yılda bir araba değiştiren, gün içerisinde dünyanın farklı bir ülkesinde öğle yemeği yiyerek tekrar ülkesine geri dönüp akşam yemeğini evinde yiyebilen pek çok insan mutsuz ve çareyi antidepresan ilaçlarda arıyorlar.

31 yıllık hekimim. Kar yağdığı zaman çevre ile bağlantılarının günlerce kesildiği yerlerde mecburi hizmet yaptım. Çok yoksulu da gördüm, çok zengini de. Çok okudum, yüz binlerce hasta baktım (abartı değil). Şunu net olarak söyleyebilirim. Sağlıklı beslenerek hareketli bir yaşam tarzı süren insanlarda depresyon hemen hemen hiç görülmüyor. Hem vallahi hem billahi.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X