Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Batı Hümanizmi!Bir Galat-ı Meşhur

Cemil Meriç, insanı Tanrı’nın yerine koyma gayreti olarak hümanizme ve insan merkezciliğine şiddetle karşı çıkar. Hümanizm insanı ilahlaştırırken İslam, ona varlık dairesi içinde layık olduğu saygın bir yer verir. Ama asıl sorun şudur: Hümanizmin her şeyin merkezine koyduğu insan nasıl bir varlıktır? Burada hangi insandan bahsediyoruz? Varlığı kendine verilmiş bir nimet olarak gören, farklı milletleri, kültürleri ve dilleri Yaratıcının bir eseri olarak insan mı; yoksa Tanrılardan çaldığı ateşle dünyayı kendine ram etmek için mücadele eden Prometheusçu, Faustçu, isyankâr yıkıcı insan mı?

Meriç, Türk düşünce hayatını adeta bir veba gibi saran hümanizm hastalığına karşı şok tedavisi uygulanmasından yanadır. Bu yüzden de hükümleri keskindir. Hümanizmin sağ ve sol versiyonlarına karşı çıkarken, Kemal Tahir’den de bir alıntı yapar: “ Hümanizm, dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir.” Ve ekler: “ İnsanı kendinde olmayan kabiliyetlerle donatarak yüceltmeye kalkışmak saçma. Modern Batı sık sık bu hataya düşmektedir. İnsanın gerçek haysiyetine saygı göstermek istiyorsak onu, bütün büyüklüğü ve sınırları içinde ele almalıyız…”

Meriç’e göre yapılması gereken, Batı’da “hümanizm” ile ifade edilen bakış açısını doğru bir çerçeveye oturtmak ve onu bu toprakların bereketiyle canlandırmak olmalıdır. Metafizik ve manevi köklerden bağını koparmamış ve varlık dairesindeki yerini bilen bir insanlık tasavvuru elbette mümkündür. Bu manada bu feyizli topraklar üzerinde yeni bir hümanizm yükselmelidir. Onun asıl gayesi, Batı’yı doğru bir tarihi çerçeveye oturturken kendimize, bize ait olan değerleri açık ve seçik bir şekilde ortaya koymaktır. Hümanizma bahsinde şöyle der: “Hümanizm, insan haysiyetine saygı, insana tabiat içinde istisnai bir değer vermekse, İslamiyet tek gerçek hümanizmdir.” Fakat hemen ekler: “Diyorlar ki hümanizm, insanı mükemmelleştirmek, varabileceği en yüksek irtifaya yükseltmek, yani gerçek insan, kâmil insan yapmak. Yalnız örnek kim olacak? Sokrat mı, Vinci mi, Erasmus mu, Goethe mi? Nietzsche’nin ideali insan-üstü idi, yakın tarihin kanlı tâcidarları bu rüyanın ne kadar tehlikeli olduğunu ispat ettiler.

Meriç sorgulamayı sürdürür: Biz Rönesansı yaşamadığımız için mi hümanist olamadık? Unutmayın ki; Rönesans tarihi bir gerçekten çok, bir İtalyan miti. Düşüncede yeniden doğuş ve atlayış olmaz. İslamiyet’te kilise de yok; Allah’la kul arasında herhangi bir aracı da. İslam düşüncesi hangi baskıya karşı direnecek, bağımsızlığını kime ispat edecekti? (Cemil Meriç- Kırk Ambar)

Seyyid Hüseyin Nasr’ın, İslam Kromolojisi Öğretilerine giriş eseri üzerinden klasik İslam düşüncesinin evren tasavvurunu ortaya koymaya çalışır. Amacı günümüzün “müstağrib” aydınına kendi geleneğini hatırlatmaktır. Meriç bunu şöyle tasvir eder: “On dokuzuncu asra kadar, Osmanlı ülkesinde bir şuur vardı. İslamiyet vahye dayanan bir hakikat bütünü… Sosyal bir sınıfın yahut bir kavmin değil, ümmetin inançlarını dile getiriyordu. Ayıran değil, birleştirendi… Yunus’un mısralarını kanatlandıran imanlar, Mesnevi’deki pırıltılar aynı ezeli nurdan. İslamiyet Süleymaniye’de kubbe, Itride nağme, Bâki’de şiir.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X