Bir subayın günlüğünden “Çanakkale Savaşı”

Tarihinin en kanlı çarpışmalarından birinin meydana geldiği Çanakkale Savaşları’nda yaşananlar, cephede görevli bir subayın günlüğüne yansıdı.

Bir subayın günlüğünden “Çanakkale Savaşı”

Türk tarihinin altın sayfalarından olan, milletin eşsiz kahramanlığı, vatan ve millet sevgisinin sembolleştiği, kutsal saydığı değerler için ülkenin her köşesinden gelen gençlerin kanlarını dökerek “Çanakkale geçilmez” destanı yazdığı Çanakkale Savaşları’nda yaşanan olaylar, cephede görev yapan topçu subayı Mehmet Halit Bayrı’nın günlüğüne yansıdı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi (AÇASAM) Müdürü Yrd. Doç. Dr. Lokman Erdemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bayrı’nın Çanakkale cephesindeki 16. tümen topçu alayında görev yaptığını söyledi.

100 yıllık günlüğün bugüne kadar İstanbul’da yaşayan Sevengül Sönmez tarafından saklandığını belirten Erdemir, günlüğün daha uzun yıllar, gelecek nesillere ulaştırılabilmesi için kitaplaştırılacağını ifade etti.

Mehmet Halit Bayrı’nın cephede kaleme aldığı günlüğün savaşın gerçek yüzüne ışık tuttuğunu anlatan Erdemir, “Çanakkale cephesinde topçu subayı olarak görev yapan Bayrı, fakülteyi bitirdiği günlerde kendisini birden savaşın içinde buluyor. 12 Nisan 1915’de cepheye çağrılmış. Mehmet Halit, biraz şaşkındır. Yazdıklarından da anlaşılacağı üzere gördüğü manzaralar kendisinde tuhaf hisler uyandırır. Çanakkale’de her yer yıkıntı, her yer yanan evler, ölen insanlarla doludur. Zaman içinde olup bitenleri kaleme alır, savaşın şiddetini, dehşetini anlatır” dedi.

“Bayrı, muharebelerin eksik kalan kısmına bir kaynak hazırlamıştır”

Geçmiş dönemlere ait bilgileri o döneme ait vesikalardan belgelerden öğrenilebildiğini dile getiren Erdemir, şöyle konuştu:

“Bugüne kadar Çanakkale muharebelerinin tarihi Osmanlı belgelerindeki bilgilerle, harp mecmualarındaki bilgilerle ya da resmi raporlarla yazıldı. Ancak harekatın genelini gerek zaman darlığı gerekse bu belgelerin resmi evrak olması hasebiyle, o anki en ince ayrıntıları, askerin psikolojik durumu, sosyal zamanı hiçbir zaman göremiyoruz. Bu hatırat ve günlükler savaşın cephede yaşanılan haliyle bize nakleden çok kıymetli vesikalardır. Hele ki günlükler tabiri yerindeyse hiçbir farklı duyguların, farklı düşüncelerin içerisine karışmadığı kaynaklardır. Kişi, ne hissediyorsa, o an neyi yaşıyorsa günlüklerinde onu yazar. Mehmet Halit de günlüklerine baktığımızda bunu çok net görüyoruz. O gün üzüntülüyle üzüntülü olduğunu, mutluysa sevinçliyse biz bu durumu kaleminden çok net görebiliyoruz. Bu anlamda Mehmet Halit, Çanakkale muharebelerinin anlatımda eksik kalan bu kısmını da, savaşın insan boyutunu, siperdeki askerin psikolojisini anlatan önemli bir kaynak hazırlamıştır.”

“İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru”

Bayrı’nın Çanakkale’deki görevine katılmak için İstanbul’dan yola çıktığına işaret eden Yrd. Doç. Dr. Erdemir, şöyle devam etti:

“Çanakkale Boğazı’na denizden taarruz ilk olarak 19 Şubat 1915’te boğaz giriş istihkamlarının bombardımanı ile başlar, 18 Mart 1915’teki nihai taarruz ile sona erer. 18 Mart’ta yapılan bu bombardımanda, müttefik donanmanın 3 muharebe gemisi batar, amiral gemisi Quin Elizabeth olmak üzere gemilerin önemli bir kısmı da ağır hasar görür. 22 Mart’ta Mondros Limanı’nda Quin Elizabeth’te yapılan toplantıda boğazın denizden geçilemeyeceği anlaşılır. Artık sıra bir kara harekatındadır. Osmanlı Devleti muhtemel bir kara harekatına karşı 24 Mart 1915’te 5. orduyu kurar, komutanlığına da Alman Liman von Sanders’i atar. Liman Paşa, 26 Mart’ta Gelibolu’ya ulaşarak hazırlıklarına başlar. Çanakkale Muharebeleri’nin ikinci aşaması olan kara muharebeleri ise 25 Nisan’da başlar, 9 Ocak 1916 gününe kadar devam eder. 26 Nisan günü trenle cepheye sevk edilenlerden biri de seferberlik ilanı üzerine silah altına alınan 19 yaşında yedek subay Mehmet Halit Bayrı’dır. Bayrı’nın birliği ise Binbaşı İzzettin Bey komutasındaki 16. tümen topçu alayıdır. Günlüğünü o an yazmaya başlamaz, ancak trene ilk binişini, yolculuğa çıkışını ve arada geçen olayları teferruatlı bir şekilde anlatır.”

Mehmet Halit Bayrı’nın cepheye yolculuğunun birçok Mehmetçik gibi çıkarma gününden bir gün sonra başladığını ifade eden Erdemir, “Kendisi bir İstanbul aşığıdır ve günlüğünde İstanbul’dan trenle ayrılışı ve hastalanıp vapur ile dönüşü ile ilgili yazdığı ifadeler bunu açıkça gösterir, ‘Artık o saniyelerde İstanbul’un erguvani, şiirli akşamları hayalimizde uçuyor, yeşil parklar, muattar kadınlar, süslü kelebekler, çiçekler, kamelyalı sokaklar dimağımızda uyanıyor, siyah ridâlar arasında birer fanus-ı akşam şeklinde gece parıldayan mesireler, Beyoğlu’nun sefahat-âlud sokakları ve müzehheb her şey zihnimden geçerek bize birçok hatıraları yâd ettiriyordu’…”

“Savaşın gerçek yüzünü net bir şekilde anlayabiliyoruz”

Lokman Erdemir, savaşın gerçek yüzünün Bayrı’nın günlüğündeki yazılarından çok net bir şekilde anlaşıldığını belirterek, şöyle devam etti:

“Mehmet Halit Bayrı’nın burada geçirdiği günleri ve yaşadığı önemli hadiseleri günlüğünde genişçe anlatır. Burası, bir yandan dinlenilen bir yandan da gelecek günlerin merakı ile insanı karamsarlığa düşüren bir yerdir. Ben askerlikten uzakta yaşayışın tadını emerken kabil değil, bunları düşünmemiştim… Bana her şeyi izhar eden vatanım için her fedakarlığı yapmak”

Bayrı’nın günlüğünden bazı notlar:

“Taburumuzun akşamüzeri hareket edeceğini öğrendiğim cihetle izin alıp tekrar eve gelmek istedim. Topkapı’dan tramvaya bindim. Alay yaveri Mülazımısani Halit Efendi de tramvaya yetişti, fakat getirdiği haber iyi değildi. Taburun şimdi kışladan ayrıldığını Sirkeci’den Kuleliburgaz’a müteveccihen hareket edeceğimizi söyledi. Bunun için eve gidemedim…”

“Efrat, hamallar vesaire çalışıyor, hummalı bir faaliyet ortalığın hay u huy-ı tannanını arttırıyordu. Kendisine yolluk kumanya tedârik edenden tutunuz da bilinmeyen hususi sebeplerden dolayı melül duranlar, arkadaşlarıyla, dostlarıyla konuşup veda edenler…”

“Mermiler birbirini takip etmeye başladı. Biz bunlar üzerinde düşünüyorduk. Gülleler, Bolayır cihetinden geliyor, Gelibolu’nun üzerinden aşarak denize düşüyor, büyük su sütunları havaya yükseliyordu. Bir dakika sonra mermiler şehre düşmeye başlayınca tereddüdümüz kalmadı…”

“Şimdi güneş altın ışıklarıyla Gelibolu’yu yıkıyor, düşmanın çıkardığı yangınlar hâlâ devam ediyordu. Biz mahzun fakat kuvvetli bir intikam duygusuyla mücehhez olduğumuz halde Maydos’a doğru ilerliyorduk…”

“Yeni mevzilerimiz Arıburnu mıntıkayı harbi sol cenahında yüz beş rakımlı tepenin cenub-i garbisindeki topçular sırtları denilmekle maruf sırtlardadır. Tabur ve alay karargahı Uzundere Vadisi’nde olup bu vadinin biraz gerisinde inşa olunmuştur. Taburlarımızın önüne 47. ve 48. piyade alayımızın siperleri tesadüf eder…”

“Bölük sağdan yürü marş kumandasını verdi. Şimdi bütün batarya harekete gelmiş, yürüyor ve biz onu nur ve hande dolu kalplerimizle takip ediyorduk. Yürüdük, yürüdük… Yolda Anafarta’yı Kebir köyünden badehu fırka ve alayımıza bir müddet karargah olan Kanlıkuyu Deresi’nden geçerek ve akşama Bigalı köyü ilerisinde kavuşarak yürüdük…”

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X