Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

Darbe talimatı ABD’nin icazetiyle Pensilvanya’dan verildi

Tarihinin en büyük tehditlerinden birini püskürten Türkiye’de darbe girişiminin nedenleri sorgulanıyor. Siyaset bilimci Can Ulusoy, darbe talimatının Pensilvanya’dan verildiğini söyleyerek, “Düşünebiliyor musunuz, Pensilvanya’dan Türkiye’ye yönelik darbe emri vereceksiniz, başınızda CIA ajanları olacak ve ABD’nin izni, icazeti olmayacak. Mümkün değil” dedi.

 

Artık her kafasına esenin, dış güçlerin desteğini arkasına alarak darbe yapamayacağını savunan Ulusoy, “Türkiye, cuma gecesi ikinci büyük raundu kazandı. İlk raunt Fethullahçı Terör Örgütü’ne ve PKK’ya verilen başarılı bir mücadeleydi. Ancak bu darbe girişiminin önlenmesi çok daha kritikti. Ulusoy’a göre, darbe girişiminin nedenleri, Türkiye’nin terörle mücadeledeki başarısı ve Ortadoğu’da istikrar için adım atması.

Yakıcı bir gündemle boğuşuyoruz.

Ortadoğu kaynıyor, IŞİD tehdidi dünyayı kasıp kavuruyor, Avrupa başkentleri saldırılarla sarsılıyor.

Tüm bunlar yaşanırken, Türkiye, TSK içinde yuvalanmış bir grup askerin cunta girişimine maruz kaldı.

Tüm bu olağanüstü gelişmeleri Maltepe Üniversitesi’nden siyaset bilimci Yard. Doç. Dr. Can Ulusoy ile konuştuk.

 

DARBE GİRİŞİMİNE DESTANSI MÜCADELE

 

15 Temmuz gecesi, TSK içindeki bir grubun darbe girişimine tanık olduk. Darbe girişimini nasıl okumalıyız?

Türkiye’ye bir bedel ödettirilmeye çalışıldı. Ama Türkiye, gerek halkıyla, gerek Parlamento’su ve gerekse de Emniyet güçleriyle destansı bir mücadele vererek, darbeyi püskürtmüştür. Darbe girişimi, Türkiye’nin bağımsızlığına ve bütünlüğüne karşı yapıldı. Terörle mücadelesine, bölgede istikrarı sağlayacak adımlarına karşı, demokratik işleyişi de askıya alacak bir girişimde bulunulmuştur. Ama artık her kafasına esenin, arkasına aldığı dış destekle yönetime el koyamayacağı, okyanus ötelerinden Türkiye’nin yönetilemeyeceği, Atlantik gücüne dayanarak cumhurbaşkanlarının ve hükümetlerin devrilemeyeceği görülmüştür. Türkiye, böylelikle ikinci büyük raundu kazandı. İlk raunt Fethullahçı Terör Örgütü’ne ve PKK’ya verilen başarılı bir mücadeleydi. Ancak bu darbe girişiminin önlenmesi çok daha kritikti. Fethullahçı Terör Örgütü, ya herro ya merro dedi.

 

Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Fethullahçı Terör Örgütü 17 ve 25 Aralık’ta da bir darbe girişiminde bulunmuştu. Yine aynı odağın bir girişimi olduğunu mu söylüyorsunuz?

17 ve 25 Aralık’ta yargı ve Emniyet içine sızdıkları unsurlar tarafından darbe girişiminde bulunmuşlardı. Bu girişim, MİT ve Emniyet’in Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı güçleri tarafından püskürtülmüştü. Ama o girişimden sonuç alacaklarını düşündükleri için ordudaki hücrelerini uyandırmamışlardı. Ne var ki önümüzdeki YAŞ’ta 700 Fetocu askerin görevden alınacaklarından haberleri olduğu için, bu kez başka bir suça giriştiler. Türkiye, Rusya ile barıştı ve bir gün sonra Atatürk Havalimanı’nı bastılar. Erdoğan, 1 gün sonra Putin ile görüşecekti ve bu darbe girişimi oldu. Türkiye, bugün bir varoluş ve kurtuluş mücadelesi veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk akşam Marmaris’teyken, “Gazi Mustafa Kemal, nasıl ki Kurtuluş Savaşı’nda iç cephede mücadelesi vermişse, biz de bugün bu mücadeleyi veriyoruz” dedi. Çok haklı bir vurgudur bu. Bugün Türkiye’nin bağımsızlığı için antiemperyalist bir mücadele vereceksiniz, Mustafa Kemalci güçler başta olmak üzere Türkiye’nin tüm milli unsurları bir ittifaka girişirler. Halkımızın ve devletimizin milli direnci, darbe girişimini tersine çıkardı. Şimdi sıra darbenin ezilmesine gelmiştir.

 

“DARBE PENSİLVANYA’NIN MARİFETİ”

 

Sözlerinizden, darbe girişiminin arkasında ABD’nin de olduğu anlaşılıyor

Başbakan Binali Yıldırım, çok önemli bir açıklama yaparak, “Gülen’e ev sahipliği yapan ülke Türkiye’ye savaş açmış demektir” dedi. Düşünebiliyor musunuz, Pensilvanya’dan Türkiye’ye yönelik darbe emri vereceksiniz, başınızda CIA ajanları olacak ve ABD’nin izni, icazeti olmayacak. Mümkün değil. Başbakanlık da ABD’nin bu tutumunu biliyor. Neden? Çünkü Türkiye, bölgede istikrar ve barış istiyor. Bölücü örgütle hesaplaşma içinde ve terör örgütünü destekleyen unsurlara karşı da milli bir direnç gösteriyor. Darbe girişiminden dakikalar sonra, BBC ve CNN,Ordu yönetime el koydu” dedi. Oysa komuta kademesinde olan bir girişim yoktu. Ayrıca Başbakan süreci yönetmekteydi, 1. Ordu Komutanlığı direnişe geçmişti ve Cumhurbaşkanı da halkı sokağa çağırıyordu. Tablo buyken, CNN ve BBC gibi ciddi medya kuruluşlarının ordunun yönetime el koyduğunu iddia etmesi bile, darbe girişiminin uluslararası bir komplo olduğunu gösteriyor. Türk devleti bunu görmüş ve önlemlerini de almıştır.

 

Halkın, tankların önüne yatacak kadar canını siper etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halkımız milli mücadele yıllarında da 7 düvelle müdacele etmişti. Türkiye’nin varlığı söz konusu olduğunda, bu tür milli refleksleri vardır. Türkiye, geçmiş yıllarda darbelerden geçmişti ama ilk kez Türk halkı sokaklarda kendisini gösterdi. Ve darbeyi savunacak tek bir kitle yoktu sokaklarda. Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek, henüz darbe girişiminin neticesini bilmiyorken, televizyon kanallarından halkı direnişe davet ettiler. Bu durum, başarılı olsalar bile, darbecilerin Türkiye’yi ne kadar yönetebilecekleri sorusunu akla getiriyor. Darbe yapsalardı, hangi millete, hangi siyasi partiye dayanacaklardı.

 

Yaşananlardan sonra Türkiye’de de darbe dönemi bitti diyebilir miyiz?

Her zaman uyanık olmamız lazım. Ancak hiç kimsenin darbeyi savunmaması, demokrasi kültürümüzün geldiği çok önemli bir aşamadır. AK Parti hükümetinden bu kadar bunalmış bir muhalefet bile hükümetin bir askeri darbeyle gitmesini istemedi. O zaman Türkiye’de artık, bir Latin Amerika veya Afrika ülkesi kadar rahat bir şekilde darbeye teşebbüs edilemeyeceğini söyleyebiliriz.

 

“TÜRKİYE SURİYE’DE BATI’NIN OYUNUNU GÖRDÜ“

 

Türkiye, Rusya ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi. Sırada Mısır, belki de Suriye var. Türkiye neden, bu ülkelerle ilişkilerini düzeltti ve düzeltiyor?

Çünkü mevcut durum derin bir istikrarsızlığı işaret ediyordu. Bu ne Türkiye’nin ne de sözünü ettiğiniz ülkelerin lehineydi. Arap Baharı’nın Batı’da önemli bir desteği vardı ve bazı senaryolar ortaya kondu ancak o süreç tıkandı. Hiçbir taraf istikrarlı bir yapıyı ortaya koyamıyordu. Ne haritalar ne de rejimler değişebildi. Aksine ortaya terör ve savaşlar çıktı. Ve bu kaos ortamını destekleyen, kışkırtan ve statükonun devam etmesini isteyen bir büyük dünya gücü var. Bu noktada bölge ülkelerinin kendi söküklerini kendilerinin dikmesi gerekiyor. Mısır’ın istikrara ihtiyacı var, Rusya ekonomik kayıp içinde. Suriye üzerinden çarpışan kuvvetler anlaşmak zorundalar. Bu durum da Türkiye’nin lehinedir.

 

ABD mi bu süper güç? Yani bölgeyi kışkırtan ülke.

ABD, hegemonyasını sürdürmek için gücünü Pasifik’e kaydırdı. Büyük tarihsel hesaplaşmasını Pasifik’te verecek. Bunu yapana kadar dünyanın her yerini ateşe veriyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde istikrar gibi bir dertleri yok. Yoksa Irak’ta da, Suriye’de de gelişmelere bigane kalmazdı. Bir yanıyla, tarihin en müdahalesiz ABD’sini görüyoruz. Bir yönüyle de, el altından yaptığı müdahalelerle, istikrarsızlığı derinleştiren bir rol aldıklarını görüyoruz. Dünyanın her yeri ateş çemberi içindeyken, ABD’nin iki menfaati oluyor. Birincisi, hegemonyasına karşı çıkacak unsurları istikrarsızlaştırarak oyalamak. İkincisi de kendisine yönelebilecek ittifakları bozmak. Mesela Ukrayna kriziyle tarihi Rusya-Almanya ittifakını darmadağın ettiler. Bundan Rusya da Almanya da zararlı çıktı.

 

“KARTLAR YENİDEN KARILIYOR”

 

Türkiye’nin son yıllardaki dış politikasına baktığımızda, Ortadoğu’da Sünni temele dayanan hareketleri destekleyen, bölgenin liderliğine soyunmak isteyen ve agresif bir politika izleyen bir izlenim verdi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemdeki açıklamalarındaki vurgu, mezhep farklılıklarını eleştiren ifadelerle dolu. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin Şii İran ile İran’ın kontrolündeki Irak merkezi hükümeti ve yine Irak’ın en büyük işbirlikçisi Esad liderliğindeki Suriye ile uzlaşacağını işaret eder mi?

İran ile dost olmak zorunda değiliz. İsrail ile de dost olmak zorunda değilsiniz. Ama düşman olmak zorunda da değiliz. İlla ‘kardeşim Esad’ demeye gerek yok ama oturup yüz yüze konuşabileceğimiz bir iklim yaratmak zorundayız. Bakın tarihin en uzun süreli barışı İran-Türk barışıdır. Ancak İran, Irak, Suriye ve Lübnan Hizbullahı’nda bir Şii hilali oluşmuştu. Bu koşullar altında İran’ın etkinliğini artırması Türkiye’nin daha fazla pozisyon kaybetmeyeceği şartları zorladı. O noktada Türkiye, İsrail ile işbirliği yapıp, denge sağladı. Bir yanda İran, diğer yanda Suriye öbür yanda Türkiye-İsrail dostluğu Ortadoğu’da göreli bir istikrar sağlamıştı. Ama Türkiye ile İsrail ilişkisi bozulunca denge de ortadan kalktı. Şimdi bu dengenin yeniden tesis edilmesi lazım. İsrail de, Türkiye de İran da kendi etki alanlarını belirleyip anlaşmaya çalışacaklar.

 

Türkiye’ye ye dönelim. Tarihçi Mete Tunçay, geçenlerde AK Parti iktidarının bir 15 yıl daha iktidarda kalabileceğini söyledi. AK Parti iktidarının geleceğini siz nasıl görüyorsunuz?

Katılıyorum. Eğer çok olağanüstü birşey olmazsa AK Parti iktidarının süreceği görülüyor. MHP dağılma yaşıyor. Çünkü tüm iddialarını ortaya koyacak bir AK Parti var. HDP insiyatifini kaybetti ve vahim bir tarihsel hata yaparak, yüzde 6’ya kadar düştüler. Bir kez daha yüzde 12’leri görmelerini mümkün görmüyorum. Diğer yanda CHP’nin gelişebileceği hiçbir mecra yok. CHP’nin siyaseti yok ve ideolojisi belirsiz hale gelmiş durumda. Bir parti var ama örgüt var mı emin değilim. Bu şartlarda CHP’nin de bir alternatif olacağı görülmüyor. Ama AK Parti’nin de en büyük handikapı tamamen bir lider partisi haline gelmiş olmasıdır. Tayyip Erdoğan kendi güçlü liderliği üzerinden AK Parti’nin oylarını konsolide edebiliyor. AK Parti’nin karşılaşabileceği tehditleri kendi güçlü liderliği sayesinde ortadan kaldırdığını düşünüyor. Bunda da haksız sayılmaz. Ama Tayyip Erdoğan sonrası ne olacak? Seçmenin oylarını konsolide edebilecek bir kişi var mı? Yok.

 

‘ABD KAOS iSTiYOR’

 

Yani bölgedeki kaotik ortam ABD’nin işine geliyor.

Evet öyle oluyor ama bir yandan da buna karşı dünyada bir direnç oluşuyor. Mesela Suriye krizi bizim değil ABD’nin başının çektiği Atlantik ittifakının bir projesiydi. İran’ın müdahil olduğu Suriye’ye Türkiye de müdahil olmak istedi. Ancak Türkiye, Batı’nın Esad’ı indirip, istikrarlı bir Suriye yaratacağı düşüncesindeydi. Atlantik’in böyle bir derdi olmadığını görünce de başta Rusya olmak üzere, bölge ülkeleriyle masaya oturma kararı aldı Türkiye.

 

O zaman ABD, İŞİD ve İŞİD’vari terör örgütlerine el altından destek veriyor diyebilir miyiz?

Suriye’de olaylar başladığında, Batı dünyası İslamcı Selefi örgütleri destekledi.

Bu örgütler, hedefleri doğrultusunda günlük ittifaklara girebilirler ve bunu da dert etmezler. Nerede hamle yapabileceklerse yaparlar ve taşeron rolü de üstlenebilirler. Ama devletler arenasında yaşayamayacaklarını da bilirler. Egemen bir Irak’ın, güçlü bir Mısır’ın veya İran’ın olduğu bir bölgede IŞİD gibi örgütler yaşayamazlar. IŞİD, bölgedeki her türlü istikrarsız ortamdan yararlanıp, uluslararası güçlerle de işbirliği yapıyor. IŞİD, ele geçirdiği bölgeleri PYD’ye kaptırarak Kürt koridorunun oluşmasına yol açtı. Bu ABD’nin bölge politikasına hizmet eder.

 

Yani ABD’nin amacı, bölgeyi mezhepler arasında ayrıştırarak, istikrarsızlaştırmak. Böylelikle, bölgeyi kontrolünde tutabilecekler.

Avrupa’nın 100 yıl savaştığı mezhep savaşlarının kapısı Ortadoğu’da açıldı. Sünnilerle Şiilerin birlikte yaşaması zorlaşıyor. Birlikte yaşamalarının tek yolu var. Güçlü Mısır, güçlü İran veya Suriye. Türkiye’, varoluş mücadelesinde, kendisine yönelik bir tehdit görürse, kendi siyasetini uygulamak zorunda kalır. ABD’nin, Rusya ve İran gibi 2 güçlü ordusunun olduğu bir coğrafyada Türkiye ile oynamaması lazım. Bu, geçmişte BOP’a destek verenlerin, karşılarında olmasına yol açabilir.

 

FOTOĞRAFLAR: AYKUT GÜNGÖR

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X