Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Pozitivist temelli çağdaşlaşma

Pozitivist temelli çağdaşlaşma, her şeyden önce tekelci bir tutum sergilemektedir. Hakikat tekelciliği, kurtuluş tekelciliği, Tanrı tekelciliği, cennet tekelciliği gibi… Daha da uzatılabilir. Bu durum Yahudi – Hırıstiyan geleneğin genetiğine sinmiştir.

Bütün açıklama biçimlerini ‘ merkez’ ve ‘çevre’ yahut ‘ben’ ile ‘öteki’ terimleri üzerinden kurmaya çalışan bu tekelci çağdaşlık, Batı kültür havzasının dışında kalanların tamamını bir kategori, kendisini ise bundan bağımsız ayrı bir kategori olarak görme miyopluğuna yakalanmıştır.

Avrupalı Müslüman Muhammed Esed, bu konuda şu tespitlerde bulunuyor: İster demokrat, faşist, kapitalist veya Bolşevik, ister işçi veya entelektüel olsun, ortalama bir Batılı, “maddi başarı ya da ilerlemeye tapınma” dışında bir başka pozitif “din” tanımaz.

“Yaşanan hayatın olabildiğince kolaylaştırılması”ndan ya da yaygın ifadesiyle, “doğanın kısıtlamalarından kurtulmak”tan başka yaşamın bir hedefi olduğuna inanmaz.

Bu dinin tapınakları devasa fabrikalar, sinema salonları, kimya laboratuvarları, diskotekler, rahipleri ise bankerler, mühendisler, sinema yıldızları, şunlar bunlar. Güç ve rahatlığa kavuşma özleminin kaçınılmaz sonucu, ölesiye çalışmaktır. Bu durumda menfaatleri çatıştığında birbirini yok etmeye hazır, tepeden tırnağa silahlı düşman grupların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kültürel alandaki sonucu ise ahlak felsefesi bilimsel çıkar ile sınırlı olan, iyi ile kötünün en büyük ölçütü olarak “ maddi başarıyı” esas alan bir insan türünün ortaya çıkmasıdır.

Günümüzde Batı’nın sosyal hayatında pragmatist ahlak felsefesinin giderek daha belirgin hale geldiğini görüyoruz. Toplumun maddi refahı üzerinde doğrudan etkili olan teknolojik güç, ulusal kalkınma ve milliyetçilik duygusu gibi erdemler yüceltilmekte ve abartılmaktadır. Halbuki son zamanlara kadar sırf ahlaki açıdan değer verilen ebeveyn sevgisi ve namus gibi erdemler ise topluma ölçülebilir maddi bir katkısı görülmediği için günbegün önemini yitirmektedir.

Güçlü bağlılıkların, aile ve kabile mutluluğunun ve refahının belirleyici ölçü olduğu çağlar çok gerilerde kaldı. Artık modern Batı’da bunun yerini, kapsamı aile ve soy bağlarını fazlasıyla aşan sosyal örgütler çağı aldı. Ve esasen teknolojiye dayanan ve artan bir tempoda örgütlenen toplumda bir çocuğun babasına karşı davranışının, mekanize ilişkiler doğrultusunda gelişen toplum üyeleri arasındaki yeni genel ahlakın sınırları içinde kaldığı sürece, sosyal açıdan bir önemi yoktur.

Nihayetinde, Batılı bir baba gün geçtikçe oğlu üzerindeki otoritesinden bir parça kaybetmekte, çocuğun da babasına olan saygısı gün geçtikçe azalmaktadır. Her ikisinin karşılıklı ilişkisi gittikçe zayıflamakta ve yok olmaya doğru gitmektedir. Bunun nedeni ise fertlerin birbirlerine karşı ayrıcalıklarını ortadan kaldırmaya eğilimli olan mekanize bir toplumun ortaya çıkmasıdır.

Bunun mantıksal bir sonucu olarak, eskiden akrabalıkların ve kan bağlarının öngördüğü hukukun, artık modası geçmiş ve rafa kalkmış olmasıdır.

Muhammed Esed. Ayrılış Noktasında İslam. İz Yay.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X