Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, hipertansiyonun görülme sıklığı son derece yüksek olan çok yaygın bir hastalık olduğunu belirtti.
Erol, hipertansiyonun dünya genelinde erişkinlerde ölüme yol açan risk faktörleri arasında ilk sırada olmasının, erişkinler açısından belki de en önemli halk sağlığı sorunu olduğunu vurguladı.
“Hipertansiyon belirtileri son derece silik bir hastalık”
Hipertansiyonun sinsi seyirli ve belirtileri son derece silik bir hastalık olduğuna işaret eden Erol, şöyle devam etti:
“Baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması gibi genel belirtiler verebilir ancak kronik yükseklikte bu belirtiler de olmayabilir. Bu durum da tanı konmayan hastaların tedavisiz yaşamalarına yol açıyor. Ancak kronik kan basıncı yüksekliği, kalp damar hastalığı, böbrek yetersizliği, kalp yetersizliği, beyin kanamaları ve felç için ana risk faktörünü oluşturuyor.”
“Birçok insan semptomları olmadığı için hastalığının farkında değil”
Prof. Dr. Erol, “Ülkemizde erişkin nüfusun yüzde 31,2’sinde hipertansiyon mevcut. Yani her 3 erişkinden biri hipertansif. Yaşla görülme oranıysa giderek daha da artıyor, 70’li yaşlarda her üç kişiden ikisi hipertansif hale geliyor. Öte yandan hipertansiyondan muzdarip birçok insan semptomları olmadığından, hipertansiyona sahip olduğunun bile farkında değil. Maalesef çoğu zaman insanlar kalp krizi veya felç geçirdikten sonra bu acı gerçeği öğreniyor.”
“Koronavirüse odaklanırken, kronik hastalıkların ciddiyetini göz ardı etmemeliyiz”
Prof. Dr. Erol, hastalığın teşhisindeki en önemli adımın tansiyon ölçümü olduğunun altını çizerek, dernek olarak “Değerini Bil Kampanyası”nı başlattıklarını, amaçlarının toplumda hipertansiyon tanı ve tedavi oranlarının artırılarak buna bağlı risklerin en aza indirilmesi olduğunu söyledi.
Pandeminin hipertansiyon üzerine de olumsuz etkilerinin olduğunun altını çizen Erol, “COVID-19 tabii ki öncelikli mücadele alanımız ancak bu durum kronik hastalıkların, diğer ölüm nedenlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Türkiye ölüm istatistiklerine baktığımızda 2019’da tüm ölümlerin yüzde 37,1’inin dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla pandemiye odaklanırken diğer ölümcül kalp-damar sistemi hastalıklarını da unutmamamız gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Pandemi hipertansiyon riskini olumsuz etkiledi”
Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, pandemi sürecinin de hipertansiyon üzerindeki olumsuz etkilerine değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“COVID-19 pandemisi döneminde maalesef evlerde kapalı kalındı. Bu da hareketsizlik, ona bağlı kilo alma, obezite riskini beraberinde getirdi. Stres faktörü de maalesef arttı. Özellikle hipertansiyon görülme oranının zaten çok yüksek olduğu 65 yaş üstü grubu düşündüğümüzde, bir yılı aşkın süredir kısıtlamalardan dolayı evlerde kalınması, bu riskte daha da olumsuz etkilere neden olabilir. Bu yüzden hastalarımıza ‘evde de olsanız hareket edin, kalori alımını artırmayın, kilo almayın, tuzsuz diyetinizi bozmayın tabi ki ilaçlarınızı da düzenli almaya devam edin. Kısıtlamanın olmadığı saatlerde maskenizi takarak, mesafenizi koruyarak yürüyüşlerinizi yapın, hareketsiz kalmayın’ diyoruz.
“Hipertansiyon hastalarımız ilaçlarını bırakmasınlar”
Prof. Dr. Erol, pandemi döneminde kronik hastalıkların ilaç raporlarının uzatıldığına dikkati çekerek, “Hastalarımız direkt olarak ilaçlarına ulaşabiliyorlar. Hipertansiyon hastalarımız ilaçlarını bırakmasınlar. Kan basınçlarını düzenli ölçtürsün, olağan dışı bir gelişme olduğunda ise hekimine başvursunlar” diye uyardı.
AA