Buhara’da doğup yetişen Emir Sultan çeşitli ilimlerde bilgi ve söz sahibidir. Daha da derinleşmek için yollara düşer ve zamanın ilim irfan yuvası Medine’ye varır.

Niyeti bundan böyle kalan hayatını İslam aleminin bu kutsal şehrinde sürdürmektir.

Kendisi Hazreti Muhammed soyundan gelen bir seyit olduğu için Medine’de seyitler için ayrılan bir odaya yerleşir.

Az bir zaman sonra bu odanın diğer sahipleri gelir ve Emir Sultan ile aralarında bir tartışma yaşanır.

Gelenler 3 kardeştir ve Emir Sultan’ın seyit olduğuna inanmamaktadırlar.

Bunun üzerine Emir Sultan Beytullah’a selam verir ve selamına yanıt alarak seyit olduğunu ispatlar.

Üç kardeş ondan özür dilerler ve odalarını Emir Sultan ile paylaşırlar.

Emir Sultan bu odada kalırken bir gece rüyasında Hazreti Muhammed’i görür. Peygamber hazretleri ondan Bursa’ya gitmesini istemektedir.

Üç kardeş sabah uyandıklarında Emir Sultan’ı yatağında göremezler. Çünkü Emir Sultan rüyasında aldığı emir üzerine çoktan yollara düşmüştür. Üç kardeş önce tartıştıkları ama sonra çok sevdikleri Emir Sultan’ı aramaya koyulur.

Aradan iki ay geçer sonunda Emir Sultan’ın izini Kudüs’te bulurlar ve buldukları bu iz onları Bursa’ya kadar ulaştırır.

Bursa’da Emir Sultan’ı bularak ellerine yüz sürerler, onu aylardan beri aradıklarını söylerler.

Emir Sultan sakalını sıvazlayarak, “Haydi ben Emr-i Peygamber ile geldim, siz Medine’de kalaydınız, ordan neden ayrıldınız a kuzularım” der ve bundan sonra bu üç kardeşin ismi Üç Kuzular olarak kalır.

Herkes bu üç kardeşi, Üç Kuzular olarak çağırır. Üç Kuzular ömürlerini Bursa’da tamamlarlar. Bugün Üç Kuzular Mahallesi adıyla anılan yerde Üç Kuzular Camii’nin yanıbaşında yatmaktadırlar.

ÜÇ KUZULAR CAMİİ

Evliyalar şehri Bursa’da, Osmanlı dönemini yansıtan önemli dini yapılar bulunmaktadır. Bunlardan biri de Mollafenari Mahallesi’ndeki Üç Kuzular Camii’dir. 

Şehrin manevi iklimine uygun bir yapı olan cami, Uludağ eteklerinde yer alan, aynı adla anılan mevkidedir. 

15. yüzyılda Safiyyuddin, Açıkbaş Mehmed ve Ali isimli üç kardeş tarafından yapıldığı ifade edilmektedir.

1950 yılında yıkılmış, sadece minaresi ayakta kalmış ve yıkılan yapının yerine yeni bir cami yapılmıştır.

Yapının doğu yönünde yer alan minaresi sağlam ve son derece zariftir.

Sekizgen biçimli kaide, aralarında tuğla dizileri olan kesme taşlarla örtülmüştür.

Gövdeye geçiş tuğla üçgen yüzeyler aracılığıyla sağlanmış, silindirik tuğla gövde, merdiven biçimi motiflerle donatılmıştır.

Şerefe altında zincir motifli bir süsleme bulunmaktadır. Beş sıra stalaktitli şerefe altına sahip olup petek üzerindeki gizli küllahı camdan yapılmıştır.