Memleketin dış ticaret karnesi ilginç sinyaller verdi.
Ağustosta yaptığımız ihracat, ithalattaki artışa yetişemeyince açık vaziyetimizde beklenti dışı bir tablo oluştu.
TÜİK verilerine göre dış ticaret açığı, 2013`ün ağustos ayına oranla yüzde 13,5 artışla 8 milyar dolara yükselip yılın zirvesini gördü..
Beklentiyi bir milyar dolar aşan açık, yüzde 58,7`ye inen ihracatın ithalatı karşılama oranını da kritik seviye olan yüzde 60`ın altına düşürmüş durumda!
Kısacası ihracatın yüzde 2,9 artmasına karşın ithalatın yüzde 7 yükselmesi dengeleri zorlamaya başlamış görünüyor.
Ancak sadece ithalattaki tırmanış sorunun açıklamaya yetmiyor!
Büyümenin lokomotifi olarak bu yıl umut bağlanan ihracatta önceki aylara göre bir ivme kaybı yaşanması gelecek adına soru işaretlerini çoğaltmakta.
Çünkü… Mevsim ve takvim etkilerini arındırdığımızda ise temmuza oranla ihracatın yüzde 10,5 azaldığıortaya çıkmakta.
Üstelik sistematik risklerin de kendini hissettirdiği bir tablo söz konusu ihracat cephesinde.
Nasıl mı?
Baz etkisiyle 2013`un ağustosuna göre yakalanan yüzde 2,9`luk ihracat artışında başrolü yine Avrupa Birliği oynadı!
Yüzde 10`luk ihracat artışının sağladığı 5,065 milyar dolarlık gelir… AB pazarının toplam ihracatımızdaki payını 2,9 puan artışla yüzde 44,3`e çıkmasını sağladı.
Bursa`nın Euro sorunu
Ancak, bu güzel tabloyu özellikle ana pazarı AB olan Bursa açısından riske atan bir gidişat da söz konusu!
Doların küresel piyasalarda yükselişini sürdürüp paritede 1,26 seviyesinin de altını gören Euro`yu son iki yılın dibine itmesi…
İhracatçımız açısından ciddi sıkıntıları da gündeme getirmiş durumda.
Ağırlıklı maliyetleri dolara bağlı olan Bursalı ihracatçının Euro pazarına sattığı ürünlerin sağladığı kazanç eski formundan uzaklaşıyor çünkü!
Ve bu pazardaki rekabet gücü de haliyle zarar görüyor bu süreçte…
Parite kaynaklı olumsuz etkinin dozajınıysa, Euro`nun inişe geçtiği eylül ayına ait ihracat rakamlarında görmemiz mümkün olacak.
Türkiye İhracatçılar Meclisi`nin bugün açıklayacağı veriler gidişat adına daha net bir görüntü elde etmemizi sağlayacak.
Zamlanan elektrik ve doğalgaz gibi ek yükleri de düşündüğümüzde ihracatçının zor bir kış geçirmesi kaçınılmaz hale geliyor!
Markalaşmanın iki yüzü
Memlektin logosu yenilendi malüm. Artık yeni `Turkey` ile dünya pazalarında boy gösterecek ürünlerimiz.
Güzel bir fikir imaj tazelemek! Marka değerimizi yükseltme anlamında anlamlı bir adım elbette.
Ama logo ve marka meselesine baktığımızda ince detaylardaki eleştiri zemini dikkat çekiyor!
Öncelikle biraz geç kalınmış bir hamle.
Üstelik anlatılması gereken bir imaj harekatı bu.
Yani neyi temsil ettiğini anlatamadığımız… Ve özgün yanlarımızı da bu tanıtım kampanyasına yerleştirenediğimiz taktirde `dağın fare doğurduğu` bir tabloyla yüzleşmek zor olmaz!
Çünkü…
Anlam yükü hayli fazla bir logoyla yola çıkıyoruz. `Bir kullanım kılavuzu verilmeli` dedirten tarzda bir çalışma söz konusu.
Ancak bu proje marka olma iddiasındaki firmaların çıtayı yükseltmelerini de sağlama iddiasında.
Markalaşmadan dünya pazarlarına hakim olma ve yüksek döviz girdisi sağlamak mümkün değil.
Ama işin bir de tersinden bakmalı.
Özellikle teknoloji ürünlerinde gerçek maliyeti bazen ikiye katlayan fiyatla satışı sağlayan marka değeri…
İç piyasa adına ciddi bir riske de dönüşebiliyor!
Yani tüketicinin marka tutkusu, milyarlarca doların ithalat yoluyla heba edilmesine yol açabilmekte…
Neticede marka esiri olan toplumların yabancı mallara döviz yetiştirme derdi haliyle daha büyük olmakta. Bireyleri de borçla yaşama alışkanlığı edinmeye zorlayabilmekte!