`Zalime sessiz kalmayız`

Başbakan Davutoğlu, “Siyasetimiz, ahlakımız, irfanımız, edebimiz vakarımız Hazreti Hüseyin`in vakarıdır ve biz Hüseyni bir yolun yolcularıyız. Zalim gördüğümüzde ona sessiz kalmayız” dedi.

`Zalime sessiz kalmayız`
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nin yanında bulunan Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Merkezi’nde düzenlenen “4. Uluslararası Hacıbektaş Aşure Günü” etkinliğinin açılış törenine katıldı. Törene Başbakan Davutoğlu’nun yanı sıra eşi Sare Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Arnavutluk’tan gelen Makedonya Tetova Harabati Dergahı Dede Babası Edmond Brahimaj, Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, Necef Valisi Adnan Al Zurufi, Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Fevzi Gümüş, Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Mustafa Özcivan ve çok sayıda davetli katıldı.
 
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından tören Alevi Dedesi Hasan Güngör’ün Çerağ Uyandırması ile başladı. Sanatçı Erkan Çanakçı’nın Hazreti Hüseyin ve Kerbela’da şehit edilenler için seslendirdiği mersiye ile devam eden törende Kültür ve Turizm Bakanlığı Semah Grubu da semah döndü.
 
Başbakan Davutoğlu, konuşmasına “Selam olsun piri evvel hazreti hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’ye. Selam olsun, onun erkanını asırlarca sürdüren dedelere, babalara, zahitlere. Selam olsun abidlere, aşıklara. Selam olsun bu yolun yolcusu dostlara, canlara. Bütün dostlara selam olsun. Allah’ın selamı üzerinize olsun” diyerek başladı.
 
Bugün Hacıbektaş’ta muharrem ayının bereketiyle, muharrem ayının getirdiği rahmetle Hazreti Hüseyin’in şehadetini bir kez daha anacak hem de bu topraklarda ilmin, irfanın, aşkın sembolü haline gelmiş Hacı Bektaş-ı Veli’yi anacaklarını belirten Davutoğlu, “Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler defola, 12 imamın himmeti üzerinizde hasıl, kaim ola” dedi.
 
“Bizim tarihimiz bir uzun yürüyüştür. Son görevimi aldığımda, başbakanlık görevi ki ağır bir sorumluluk, bütün o yürüyüşün sahiplerini, emanetçilerini gözlerim yaşararak ve ürpererek tek tek andım” diyen Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Onların emaneti üzerimizde, Horasan erenlerinin emaneti üzerimizde. Görevi aldıktan sonra hemen aynı sabah Hacı Bayram-ı Veli’nin huzuruna gittim, ondan destur aldım. Bir görev ifa etmek, hangi düzeyde olursa olsun destur almayı gerektirir. Alevi Bektaşi geleneği destur almanın, ikrar vermenin, nasip almanın ne demek olduğunu bilir. Bu tabirler hep bizim geleneğimizin tabirleridir. Ben buraya bir siyasi konuşma için gelmedim, destur almaya geldim, manen Hacı Bektaş-ı Veli’den. Hacı Bayram-ı Veli’yi makamında ziyaret edip, çilehanesinde birkaç saat kalıp secdeye kapanıp dua ettim. Bu emanete, Ankara’nın manevi fatihine ki O da Horasan emanetidir, onun emanetine sadakatle bağlı kalmak için. Bu bir ikrar vermektir, Alevi Bektaşi geleneği ikrar vermenin ne olduğunu bilir, ikrar bozmamak için nasıl çalışmak gerektiğini de bilir.
 
Sonra Hazreti Mevlana’ya, doğduğum şehir Konya’ya gittim. Hazreti Mevlana’ya da destur alıp, kibirle bir başbakan olarak değil o toprakların bir çocuğu olarak, bir gönül ürpertisiyle Hazreti Mevlana’nın huzuruna vardığımda ki Hazreti Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli’nin çağdaşıdır, dostudur, manevi kardeşidir. Kim ki Mevlana’yı Hacı Bektaş-ı Veli’den, Mevlevilği Bektaşilikten ayırır o kişi ne Hazreti Mevlana’yı ne de Hacı Bektaş-ı Veli’yi anlamıştır. Kim ki Konya’yı Nevşehir’den Hacıbektaş’tan ayrı görür o Hazreti Mevlana’ya da Hacı Bektaş-ı Veli’ye de ihanet etmiştir. Bir ihtilaf olduğunda Hazreti Mevlana der ki Hacı Bektaş-ı Veli için ‘O bembeyaz bir haldir ki onun üzerinde en küçük leke durmaz.’ Ona cevaben Hacı Bektaş-ı Veli de der ki ‘O öyle bir Umman’dır ki bir tek zerre düşse o Umman’da kaybolur.’ Birbirlerini böyle hürmetle yadeden dostların devamı olanlar Sünni ve Alevi olmak bakımından birbirlerinden ayrılabilirler mi?”
 
Başbakan Davutoğlu, göreve başlamasının ardından Ebu Eyyüb El-Ensari’yi ziyaret ederek destur aldığını, sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevi kardeşi olarak nitelendirdiği Ahi Evran’a gittiğini anlatarak, Ahi Evran’ın prensiplerinde, düsturunda Hacı Bektaş-ı Veli’yi gördüğünü anlattı.
 
“Eline, diline, beline sahip çık” prensibinin Anadolu’yu İslam ile Türklükle harmanlayan bütün gönül erlerinin, sultanlarının temel prensibi olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, “Buralara hep edeple gittim. Alevi Bektaşı geleneği içinde olanlar ve eline, diline, beline sahip çık ilkesini Osmanlı makalat diliyle, harflerle yazdığınızda elif, dal, ve’nin yan yana geldiğini ve ‘edep’ demek olduğunu bilirler. Biz her yere edeple gireriz, kibirle değil, tevazu ile geliriz. Huzura geliriz, izin almaya, ikrar almaya, nasip almaya geliriz. Bize bunu Hacı Bektaş-ı Veli’nin geleneği öğretti” dedi.
 
Hacı Bektaş-ı Veli’nin divanı Makalat’ta “gönül bir şehir gibidir” dendiğini hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
“Her türlü noksandan münehzeh Rabbimin Hazreti Allah’ın arşında yarattığı her şeyi içine alır, onu bünyesinde barındırır. Gönülden daha deruni hiçbir şey yoktur. Hacı Bektaş-ı Veli, gönül derken aslında bütün bir insanlık vicdanını, bütün insanlık birikimini kasteder. Malatya’ya gittiğimde Seyid Battal Gazi’ye uğradım, Seyid Burhaneddin Veli’yi ziyaret ettim. Buraya gelirken sabah Bursa’dan Emir Sultan’dan izin alarak geldim, Emir Sultan’ın selamını getirdim Hacı Bektaş-ı Veli’ye. Hepsi aynı kaynaktan beslenen Emir Sultan, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Hazreti Mevlana… Kim o kaynak? Hoca Ahmed-i Yesevi’dir, Ahmed-i Sani’dir. Nasıl onları takip edenler gönüllerini ayırabilirler, aşlarını ayırabilirler. Muharrem aşı bölünebilir mi? Bölünmez. Nasıl muharrem aşı bölünmezse, nasıl gönüller ki Hacı Bektaş-ı Veli’nin ifadesiyle her şeyi bünyesinde barındıran gönüller bölünmez. Bu kardeşlik de bu topraklarda hiçbir zaman bölünmeyecek. Onun için Hacıbektaş’a gelirken bile sabah borcumu eda edip, biraz tahayyül ettiğimde Kul Himmet’in şu dizeleri aklıma geldi; ‘Hacı Bektaş tekkesine gireli / Dervişleri gül göründü gözüme / Zahir bâtın himmetine ereli / Dervişleri gül göründü gözüme. Hacı Bektaş vatan tutmuş Urum’dan / Bu nasıl sevdadır gitmez serimden / Hayır gülbank aldım güzel pirimden / Dervişleri gül göründü gözüme.” “Bugün Hacıbektaş’ta her şey bana bir gül gibi göründü.”
 
”Kim ki Ehl-i Beyt’te hürmetsizlik eder, o bizden değildir”
 
”Ham ervahın pişmesiyle insani kamil olmak için gelinen bu dünyada bütün mesele Hakka hakkınca yürümektir” diyen Başbakan Davutoğlu, Hacı Bektaş-ı Veli’ye gelirken Alevi Bektaşi geleneğinin ‘Hakka hak olmaya geldik’ anlayışıyla geldiğini, Hak ile buluşmaya geldiğini ifade etti.
 
Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
”Ehl-i Beyt’e hürmet bakımından Alevi, Sünni ayrımı olabilir mi? Hazreti Hüseyin efendimiz, Hazreti Peygamberimizin ifadesiyle ‘Hasan ve Hüseyin benim iki reyhanımdır’ diyor. Kokladığımda cennet kokusu veren. Nasıl olur ki Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’e, ona hürmet etmekle birlikte İslam’dan ayrı düşünmek mümkün olabilsin. On iki imamın her biri, bize rehberdir. Hazreti Ali rehberdir, Hazreti Hasan rehberdir, Hazreti Hüseyin rehberdir, Hazreti Zeynel Abidin rehberdir, Hazreti Muhammed Bakır rehberdir, Hazreti Cafer-i Sadık, ki İmam-ı Azam’ın hocasıdır, rehberdir, Hazreti Ali er-Rıza rehberdir, Hazreti Muhammed Taki rehberdir, Hazreti Ali el-Naki, Hazreti Hasan el-Askeri rehberdir, Hazreti Muhammed Mehdi rehberdir. Çünkü o on iki imam, her biri Hazreti Peygamber’in mirasçılarıdır ve Hazreti Peygamber’in ruhunu taşırlar, özünü taşırlar, onun emanetini, onun neslini taşırlar.
 
Kim ki Ehl-i Beyt’te hürmetsizlik eder, o bizden değildir. Kim ki Hazreti Peygamber ve Ehl-i Beyt dışında bir Alevi ve Bektaşi geleneği ihdas etmeye kalkar, işte o da her şeyden önce Hazreti Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevi huzuruna gelemez. Her bir sözüyle Hak’tan bahseden, Muhammed’den, Ali’den bahseden Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzuruna gelebilmek için bütün Ehl-i Beyt’i, on iki imamı ve on iki imamın atasını önce saygıyla, hürmetle anmak icab eder. İşte bizim derinliğimiz budur.”
 
”Biz, bu saygıyla bakarız”
 
Üç sene önce Afganistan’dan İstanbul’a gelirken bir yerde durmaları gerektiğini anlatan Davutoğlu, ”Dediler ki bakanım bir yerde durmamız lazım, yakıt almamız lazım. Güzergahı sordum, Meşhed’in üzerinden geçiyorduk. Dedim ki, hiçbir Ehl-i Beyt aşığına, Meşhed’in üzerinden geçerken İmam Ali Rıza’ya selam vermeden geçmek yakışmaz, yakıtı oradan alacağız, önce Ehl-i Beyt’e selam vereceğiz. Onlar yakıtı değiştirirken ben birkaç saat Meşhed’te, İmam Ali Rıza’nın huzurunda kaldım. Hiçbir büyük zat yok ki, gönül isterdi ki Hacı Bektaş-ı Veli’de de bunu yapabileyim, makamına girip bir müddet tefekkür etmemiş olayım. Biz, bu saygıyla bakarız” diye konuştu.
 
Geçen sene, bu zamanlarda, muharrem ayında Necef’te, Kerbela’da olduğunu anlatan Davutoğlu, on binlerce, yüz binlerce kişiyle İmam Ali’ye, İmam Hüseyin’e beraber yürüdüklerini söyledi.
 
Davutoğlu, ”Kerbala toprağının kokusunu hissettim, ta yüreğime sinsin de bir daha çekip gitmesin diye de derin derin içime çektim. Kim ki Kerbela’yı unutur, insanlığı unutur. Kim ki Kerbela’da zalim ile mazlum arasındaki mücadeleyi kendi hayatının ilkesi adletmez, insanlık vicdanından kopar. Biz, hepimiz Hazreti Hüseyin’in yolcularıyız. Muharrem’in başında zikrettiğim gibi, siyasetimiz, ahlakımız, irfanımız, edebimiz, vakarımız Hazreti Hüseyi’nin vakarıdır ve biz, Hüseyni bir yolun yolcularıyız” diye konuştu.
 
”Mazlum gördüğümüzde onu bağrımıza basmadan gözümüze uyku girmez”
 
Zalim gördüklerinde ona sessiz kalmadıklarını belirten Davutoğlu, ”Mazlum gördüğümüzde onu bağrımıza basmadan gözümüze uyku girmez. Hiçbir şekilde Hazreti Hüseyin’in emanetine, herhangi bir tarzda o emanetten sapmak ihtimali varsa, Allah o anı ve o an içinde yaşamayı bize haram eylesin. İşte bizim için Ehl-i Beyt’e saygı budur” dedi.
 
İki sene önce de muharrem ayında Köln’de, bir cemevinde muharrem orucunu açtıklarını anlatan Davutoğlu, ”Birisi Köln’de, 2013’te Necef’te, şimdi 2104’te Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzurundayım. Bizim bu değerlere sahip çıkmamız insan olmamızdan geliyor. Ortak inançları, ortak geleneği benimsememizden geliyor. Eğer bu ortak gelenekten bir an saparsak, bir an bundan koparsak, işte o zaman vay halimize, vah halimize. Bu kez Pir Sultan Abdal’ın deyişiyle ‘Alemlerin serverisin ah Hüseyin vah Hüseyin / Şehitlerin serdarısın ah Hüseyin, vah Hüseyin / Pir Sultan haber ver dosttan, bülbül ötüyor kafesten / Hem gül ağlar, hem gülistan ah Hüseyin, vah Hüseyin.’ Şimdi her muharrem ayında biz Hazreti Hüseyin’i böyle anarken, birtakım çevrelerde, birtakım yerlerde eğer ‘Alisiz Alevilik’ diye bir kavram dolaşmaya başlamışsa, önce erkana hürmeten, ikrara hürmeten, önce Alevi Bektaşi geleneği öncüsü dostlarımızın onlara dur demesi lazım” şeklinde konuştu.
 
Alevi Bektaşi geleneği içindeki bütün menkıbenamelere, birçok esere baktığınızda Hazreti Adem ile Hazreti Allah arasında ve yaratılışta başlayan bir ikrar olduğunu aktaran Davutoğlu, Kabil’in Habil’e karşı ikrarını bozduğunu, Hazreti Musa’nın kavminin de ona isyan ederek ikrarını bozduğunu belirtti.
 
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
”Hazreti Lut’a inkar edenler ikrar bozmuşlardır. Hazreti Nuh’a isyan edenler ikrar bozmuşlardır. Hazreti Ali’yi ve daha sonra da Hazreti Hüseyin’i davet edip sonra onu yalnız bırakanlar ikrar bozmuşlardır. Hazreti Ali ve Hazreti Hüseyin’i anmadan Alevi ve Bektaşilik geleneğine sahip çıkanlar da, çıktıklarını iddia edenler de ikrar bozmuş olurlar. Bizim yolumuz Hazreti Hüseyin’in, Hazreti Ali’nin, Hazreti Hasan’ın ve bütün on iki imamın yoludur. Onu benimsediğimiz zaman göreceğiz ki farklarımız azalacak. Onu benimsediğimiz zaman göreceğiz ki, aynı kaynaktan besleniyoruz.”
 
Bundan 7-8 yıl önce Vatikan’da bir toplantı sırasında Türkiye’nin de kastedilerek, “İslamın baskıcı ve diğer dinleri dışladığı” konusunda fikirler ortaya atıldığını anlatan Davutoğlu, oradakilere “Bugün eğer biz bir şehre gitmek ve birçok dini bir arada görmek istesek, hangi şehre gideriz?” sorusunu yönelttiğini aktardı.
 
Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
“Mimari de görecek ama insan dokusunda değil sadece. Londra’ya mı Roma’ya mı, Bağdat’a mı, Şam’a mı, hele hele İstanbul’a mı, Marakeş’e mi? İstanbul’un geleneksel sokağında Bektaşi dergahıyla, Mevlevi dergahı yan yanadır, biraz öte Nakşi vardır, öbür tarafta Melami vardır, biraz köşeyi döndüğünüzde bir kilise vardır, bir Ortodoks vardır, biraz ötede Balat’ta bir Yahudi vardır. Hiçbirisi de o dönemi anlatan, 17’nci, 18’inci yüzyıl, hep beraber bu kültürü yaşattığını Batılı gözlemciler de teyit ederler. Geleneğimiz böyle olmakla birlikte, modern toplumda da bugünkü modern devlet anlayışı içinde, biz sadece vatandaşlarımızı görürüz, hiçbir ayrım gözetmeden. Ben Hacıbektaş’ta bunun taahhüdünü veririm. Bu zihniyet devrimi, esas itibariyle en temel meseledir. Vatandaşlar arasında ayrım gözettiğiniz anda meşruiyetini kaybedersiniz. Bir vefat mı oldu? Kim olursa olsun benim vatandaşımdır. Bir yerde huzursuzluk mu var, biri tehdit altında mı? Birinin canı, malı, emniyet altında değil mi? O gece benim gözüme uyku girmemesi lazım. Bu benim için nasılsa bütün valilerimiz, yöneticilerimiz için de aynıdır.”
 
Almanya’daki “dönerci cinayetleri”
 
Almanya’daki “dönerci cinayetleri”ni anımsatan ve öldürülenlerin tamamının farklı mezhep ve etnik kimlikler taşıdığını hatırlatan, hatta birinin yanlışlıkla öldürülen Yunanlı olduğunu bildiren Davutoğlu, 2012 yılında Almanya ziyareti sırasında öldürülenlerin hepsinin ailelerini tek tek ziyaret ettiğini aktardı.
 
Bir gününü de Türkiye’den göç etmiş Süryaniler, Ortodokslar ve Ermeniler’in ibadethanelerine ayırdığını ifade eden Davutoğlu, ayrıca Cemevi de dahil birçok cemaati ziyaret ettiğini söyledi.
 
Başkonsoloslar toplantısında, “Bundan sonra hangi vatandaşımızın gözünden bir damla yaş dökülse, onu önce siz göreceksiniz. Alman polisinden veya emniyet görevlilerinden önce onu siz göreceksiniz. Siz sahip çıkacaksınız ve sormayacaksınız; acaba bunun kökeni nedir, meşrebi nedir, siyaseti ya da ideolojisi nedir?” talimatı verdiğini bildiren Davutoğlu, devletin görevi vatandaşlarının mal, can, akıl emniyetini korumak üzere her türlü tedbiri almak olduğunu dile getirdi.
 
Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
“Geçmişte yaşanan bütün acıların, Kahramanmaraş, Çorum, Gazi olayları, Sivas’ta Madımak ya da Başbağlar… Orada şehit edilenler katledilenler, hepsi aslında bu topraklara kurulan bir tuzağın sonucunda o akıbetle karşılaştılar. Hepimizin omuz omuza onlara karşı tek bir vücut içinde, her zaman aramızdaki görüş ayrılıklarını da bir kenara bırakarak, o görüş ayrılıklarını her zaman tartışarak, ama nihayetinde ‘biz bu ülkenin çocuklarıyız, eşit vatandaşlarıyız ve eşit vatandaşları olarak kalacağız’, iradesini göstermemiz lazım. Benim bütün vatandaşlarımızdan özellikle de Alevi, Sünni ayrımı yapmadan, bütün mezhep ve meşrepten kardeşlerimize, erenlerimize, dostlarımıza, canlarımıza, temelde Hacı Bektaş-ı Veli’den mesajım budur. Eğer üzerinde beraberce çözeceğimiz meseleler varsa, bunları çözeceğiz. Yine Aşık Mahsuni’den atıfla, eğer Aşık Mahsuni, üstüne örtülen bütün tarihi dosyaların ve yok sayılan Alevi Bektaşi geleneği ve kenara itilen bütün marjinal geleneklerin bu yıllarda tek tek tartışmaya açıldığını, çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını, çalıştaylar yapıldığını ve her seferde bu sorunları açık yüreklilikle tartışmak için bir çığır açıldığını görseydi eminim memnun olurdu.”
 
Davutoğlu, bunu sürdüreceklerini ve hiçbir problemin üstünü örtmeyeceklerini aktardı.
 
Alevi yazılı geleneğinin çok güçlü bir gelenek olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Alevi yazılı geleneğini muhafaza etmek, bizim için en temel vazifedir. Sözlü geleneği yazılı hale dönüştürmek, hepimiz için… Çok güçlü bir sözlü gelenektir, saz ile söz ile yayılmıştır, eğer sadece sözde kalırsa bir müddet sonra o kültürün yeniden üretilmesi zorlaşıyor” dedi.
 
“Din Kültürü ve Ahlak Dersleri”
 
Onlarca, yüzlerce Alevi Bektaşi klasiğini yayınladıklarını ve bunu sürdüreceklerini de bildiren Davutoğlu, “Bir başbakan olarak değil, bir dost ve akademisyen kimliğimle söylüyorum; bütün Alevi menkıbenamelerini, bütün gelenekleri, geleneksel kültürü yazılı kültüre aktarıp yeni nesle tanıtmak lazım. Tanıtmak lazım ki Alevilik ve Bektaşilik bu toprakların asli unsurudur, öz unsurudur, marjinal bir unsuru değil, asli geleneğin içindedir” diye konuştu.
 
Davutoğlu, şu açıklamaları yaptı:
 
“Tanıtmak lazım ki başkaları Alevilik Bektaşilik geleneği üzerinden bir takım yanlış kanaatlere, Ali’siz, Hüseyin’siz, Ehli Beyt’siz, Hoca Ahmet Yesevi’siz bazı çizgilere kaymasınlar. Hacı Bektaş-ı Veli’yi herkese okutmak lazım, Alevi Sünni ayrımı yapmadan ki Hacı Bektaş-ı Veli ne Alevi’dir ne Sünni’dir, Hacı Bektaş-ı Veli her şeyden önce bir Ehl-i Beyt yolcusudur ve bir insandır. Gerçek anlamda insanı kamil yolunda bir insandır. O mertebede bir insandır. Hepimizin söyleyeceği değerler var. İşte burada Din Kültürü ve Ahlak derslerine kısaca girmek istiyorum. Eğer herhangi bir mezhep, din bu derslerde tahkir ediliyorsa, gerçekten bu dersleri kaldıralım. Aşağılanıyorsa, kötüleniyorsa, ötekileniyorsa; ‘şu mezhepten olan dinin dışındadır, dine mensuplar şöyledir’ işte o anda nefret kültürü doğar. Ama ben isterim ki her Sünni Hacı Bektaş-ı Veli’yi okusun, her Alevi’de Emir Sultan’ı Mevlana Celaleddin-i Rumi’yi okusun. Bunda bir yanlışlık olduğu kanaatini taşımam. Bunu da açık yüreklilikle tartışalım, ama tabuları yıkalım zihnimizde. ‘Bir şey dini bir öz barındırıyorsa, bu çağdaşlığa ve Aleviliğe aykırıdır’ dediğiniz anda o anda dergahtan koparsınız, ikrardan koparsınız.”
 
“Türbelere girişlerde para alınmayacak”
 
Başbakan Davutoğlu, “İnşallah Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesi ve aynı şey Konya’da da geçerli, Hazreti Mevlana’nın türbesine girişler için bundan sonra para alınmayacak” dedi.
 
Bir Konyalı olarak para alınmasından hep ıstırap duyduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
“Maalesef bu dergahlar kapandığı zaman kültürel özellikleri de kaybolmaya yüz tuttuğunda resmi kurumlar haline dönüştürüldü, yani müzeler haline dönüştürülerek korundu ki bunu da şurada zikredeceğim; Anadolu’daki her bir dergahı ve değişik mekanları bilirim, çoğunu, hepsini bilirim diye iddia edemem, her biri de güzelleştirilecek. O ayrı yasal birtakım zorunluluklar getiriyor tümüyle meseleyi ele almak ama en azından bu kararı biz idari tasarruf olarak yapabiliriz. Bu dergahlara girişlerde para alınmaz. Artık resmi hüviyeti başka şekilde tanımlarız belli anayasal çerçevelere ters düşmemek açısından ama Konya’da da aynı talimatı verdim ‘müzeyi başka bir yerde kuralım yanında yine aynı ölçüde de aynı mimari özelikleri taşıyacak şekilde ama Hz. Mevlana’yı ziyaret eden birinden para almak… Dua edecek, irfan, edep öğrenecek biz ondan para alıyoruz. Bu bize yakışır mı? Hacı Bektaş-ı Veli’ye gelecek, oradaki her bir sembolden bir ders alacak. Edeple girecek, biz ondan para alabilir miyiz? İlk yapacağımız uygulamalardan biri inşallah. Diğer mekanlarda da varsa onlarda da yapacağız ama öncelikle bildiğim iki büyük mekan var Hacı Bektaş-ı Veli türbesi ve Hz Mevlana’nın türbesinde müze kısmıyla türbe kısmı ayrılacak o makamlara girenler huşu içinde dünyevi bir şey düşünmeden, edeple haya ile o mekanlara girecek dualarını edecek ve çıkacak.”
 
“Her Alevi de her Sünni’yle kardeştir, eşit vatandaştır”
 
Davutoğlu, geçmişte Alevi çalıştayları, toplantılar yapıldığını anımsatarak, kendisinin de Başbakanlık görevini üstlendikten sonra bu dosyaları bizzat etüt ettiğini kaydetti.
 
Gerçekleşen en önemli şeyin iletişim olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şunları söyledi:
 
“Bizim zihniyetimizi değiştirmek için en büyük eksikliğimiz de iletişim. Sünni’nin kafasında bir Alevi prototipi var. Halbuki Alevilik kültürü Türkiye’de o kadar çeşitli ve o kadar farklı ki ve bu farklılık da güzel. Alevi’nin kafasında da bir Sünni prototipi var halbuki Türkiye’de Sünnilik o kadar çeşitli ki, o kadar farklı ki ve hepsi güzel.”
 
Aynı durumun Irak’ta da olduğuna işaret eden Davutoğlu, Irak’ta aslında yakın döneme, fitne tohumları ekilene kadar Sünni ve Şiiler’in karışık olduğunu belirtti.
 
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
“O kadar çok aşiret, aile vardı ki ve Bağdat, Sünnilerle Şiiler’in ortak şehriydi. Harun Reşit’in Bağdat’ı Allah aşkına Sünnilerin egemenliğinde, Şiiler’in egemenliğinde gibi bir ayrımla anılabilir mi? Herkes oraya akardı ilim irfan bilgi sahibi olan ama ne oldu? Bir kez bu fitne tohumu ekildiğinde, zihinlerde ‘şunlar var ya şunlar, onların hepsi Şii, hepsi şu şu özelliklere sahip’ dendiğinde karşı taraf da ‘şunlar var ya şunlar hepsi Sünni, şu şu özelliklere sahip’ dediğinizde ve devleti birinin emrine verdiğinizde, Suriye’de ve birçok ülkede görüldüğü gibi, bir anda işte terörlerin en zalimi IŞİD gibi yapılar çıkıyor. Türkiye’de de bizim zinhar izin vermememiz gereken temel ortaklığımız, bu kategorileri zihinlerimize, gönüllerimize yerleştirmeyelim. Biz her birimiz bütün bu güzel gelenekleri kendi şahsi hayatında, sosyal hayatında yaşamaya çalışan, omuz omuza vermiş kardeşleriz. Nasıl Hz Mevlana Hacı Bektaş-ı Veli’yle kardeşse her Alevi her Sünni’yle kardeştir, eşit vatandaştır. Eşit vatandaş özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeden bütün meselelerimizi konuşabilmeliyiz.”
 
Başbakanlıkta bu anlamda bir çalışma ekibi de kurduğunu anlatan Davutoğlu, daha fazla tefekkür edilecek ve iletişime geçileceğini bildirdi.
 
“Gönül dili Hacı Bektaş-ı Veli’nin dilidir”
 
Başbakan Davutoğlu, “Benim bu ziyaretimi yadırgayan olduğunu zannetmiyorum ama şöyle veya böyle yorumlayan olabilir, onlara şimdiden buradan söylüyorum, eğer yanlış bir kanaatleri varsa bu ziyaretimi şöyle Hacı Bektaş-ı Veli’nin yolcusu, eşit vatandaşı ve Başbakanı olarak bundan sonra daha çok yerlerde bizleri görecekler. Hacı Bektaş-ı Veli’ye her yıl gelmek yanında, sadece çağırarak, davet ederek değil, Alevi vatandaşlarımızla bulundukları mekanda giderek sohbet ederek onların mihmanı olarak gönül gönüle, göz göze bakarak, ama en önemlisi de yüreklerimizi birbirimize açarak, bu meselenin hepsini çözeceğiz” değerlendirmelerinde bulundu.
 
Bosna Hersek’te bir ramazan günü yaptığı konuşmayı da hatırlatan Davutoğlu, burada bir öğrencisiyle yaşadığı diyaloğu da anlattı.
 
Davutoğlu, gönülden gönüle konuşanlar için tercümana da tercümeye de ihtiyaç duyulmayacağını ifade ederek, “Gönül dili Hacı Bektaş-ı Veli’nin dilidir. Allah ona rahmet eylesin. Onun dediği gibi elimize, belimize, dilimize sahip çıkarak edep sahibi olmayı hepimize nasip eylesin” diye konuştu.
 
Davutoğlu, Hacı Bektaş-ı Veli, Hz Hüseyin başta olmak üzere tüm Ehl-i Beyt’i rahmetle andığını sözlerine ekledi.
 
Notlar
 
Başbakan Davutoğlu, konuşmasının ardından Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nde sergilenmek üzere Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu’na Hazreti Ali’nin kılıcı Zülfikar’ın bir replikasını hediye etti.
 
Selmanpakoğlu, Başbakan Davutoğlu’na teşekkür ederek, hediyenin türbenin en güzide yerinde sergileneceğini söyledi. Zülfikar kılıcının sapının “aklı”, çatal şeklindeki uçlarından birisinin “adalet” diğerinin de “ilmi” temsil ettiğini anlatan Selmanpakoğlu, Zülfikar kılıcı ile adalet ve ilme dayalı aklın en büyük güç olduğu mesajının verildiğini belirti.
 
Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasından “eşit yurttaşlık konusunda en ufak tereddüte mahal vermeyecek önlemler alacağız” anlamını çıkardığını ifade eden Hacıbektaş Belediye Başkanı Selmanpakoğlu, “Öyleyse zorunlu din dersleri konusunu tartışalım ve kaldıralım diyorum. Dersim’i de karıştırmayalım Sayın Başbakan, boşverin. Çünkü çok zaman geçti, o zaman Suriye konusu vardı, ülkede başka ortamlar vardı. Biz barış ve dostluktan yana verdiğiniz mesajı kucaklayarak devam ettirelim” diye konuştu.
 
Belediye Başkanı Selmapakoğlu’nun bu sözleri üzerine de Başbakan Davutoğlu, “Dersim’i de Tuncelilere sormak lazım. Her acı düştüğü yeri yakıyor, acıyı çekene sormak lazım. Onun için biz vatandaşlarımızın çektiği her acıyı hiçbir ayrım gözetmeden, düşmanlık üretmeden sadece o yarayı kapatmak için… O acıları kapatırız ve yolumuza devam ederiz inşallah” ifadelerini kullandı.
 
Selmanpakoğlu da Başbakan Davutoğlu’na barışın simgesi olduğunu hatırlatarak porselenden beyaz güvercin hediye etti.
 
Davutoğlu, beyaz güvercinin temsil ettiği barışın Ortadoğu ve tüm dünyada egemen olması için dua ettiğini belirterek, Necef Valisi Adnan Al Zurufi’nin de Kerbela toprağı getirdiğini ve toprağın Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesinde diktiği fidanın toprağına katıldığını söyledi. Davutoğlu, “O Kerbela toprağı ki uğrunda bin can feda vermeye hazır olduğumuz Hazreti Peygamberin torunlarının şehit düştüğü topraktır. Şimdi o toprak Hacıbektaş toprağıyla buluştu” diye konuştu.
 
Başbakan Davutoğlu, Necef Valisi Zurufi’ye de Zülfikar kılıcının bir replikasını takdim etti. Vali de gümüş bir kase içinde Kerbela toprağını Davutoğlu’na sundu.
 
Hacıbektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Mustafa Özcivan da Başbakan Davutoğlu’na porselen bir güvercin ile hat sanatıyla yapılmış bir tablo hediye etti.
 
Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nin önünde hazırlanan masalarda vatandaşlara aşure dağıtan Başbakan Davutoğlu, kendisine seslenen vatandaşlara da hitap etti.
 
“Allah’ın selamı üzerinize olsun, Hazreti Ali’nin, Hazreti Hüseyin’in ve bütün Ehl-i Beyt’in selamı üzerinize olsun” diyen Davutoğlu, “Allah, Kerbela acılarını kimseye bir daha yaşatmasın. Hepimizi de Hazreti Hüseyin’in yolunda yürümede, zulme karşı omuz omuza durmaya ve her zaman mazlumların yanında aşını paylaşmaya layık olan kullarından eylesin. Aşureniz bereketli, hayatınız huzur içinde olsun. Allah Hacıbektaş’a, ülkemize ve bütün insanlığa hep barış ve huzur nasip eylesin, bu tür acıları bir daha hiç yaşatmasın” diye dua etti.

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X