Ünal ÖZBAY
Gerek iş gerekse sosyal yaşamın tanınan isimlerinden olan Türkan Kaya ile eşiyle birlikte kurduğu ve direktörlüğünü üstlendiği Erdem Kaya Patent ve Danışmanlık AŞ’de bir araya geldik. İki üniversite bitirdikten sonra halen Bahçeşehir Üniversitesi Stratetjik Pazarlama ve Marka Yönetimi’nde yüksek lisans yapan, öte yandan da iş hayatındaki başarısını çeşitli sivil toplum örgütlerindeki görevlerine yansıtan Türkan Hanım, özellikle kadının kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve iş yaşamındaki yerini güçlendirmek için çabalıyor. Ancak bunu yaparken pozitif ayrımcılığa karşı olduğunu her fırsatta dile getiren Kaya, kadınlara iltimas geçilmesindense önündeki cam duvarların kaldırılmasının bile başarıya ulaşmaları için yeterli olacağını dile getiriyor.
Türkan Hanım öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
‘1976 Devrek doğumluyum. Atılım Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum, sonrasında da Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. Şu anda da Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Pazarlama ve Marka Yönetimi’nde yüksek lisans yapıyorum. Evliyim, iki erkek çocuk sahibiyim.’
Erdem Kaya Patent’in kurucu ortağısınız hem de şirkette aktif olarak çalışıyorsunuz. Burada neler yapıyorsunuz?
‘Şirketi Erdem beyle beraber kurdu ve bir rol paylaşamı yaptık. Erdem beyin hakim olduğu konular farklı. O Avrupa patent vekili. Onun daha çok teknik sorumlulukları var. Ben de içeride kurumsal servisler tarafını yönetiyorum. İnsan kaynakları, kurumsal iletişim, kurumsal gelişim tarafında şirketin kalite süreçlerini yönetiyorum. Ayrıca satın alma işlemleri ve bilgi işlemi ben yönetiyorum. Aslında süreç içinde öğrendiğim çok şey oldu. Bilgi işlemi de böyle öğrendim.’
Peki Türkan Kaya kendini nasıl tanımlar. Ayna baktığında nasıl bir kadın görüyor?
‘Buna aslında her kadın bir çok farklı cevap verir. Annelik, iş kadınlığı kimliği gibi. Bunun dışında ben iletişim mezunuyum. Okul öncesinde de hep tiyatroyla sinemayla yakından ilgilendim. Ortaokuldan beri hikayeler yazıyorum. Bunu pek kimse bilmez. Fotoğrafçılık yaptım liseden sonra. Oona da meraklıydım. Bir de koleksiyonerim.’
Ne koleksiyonu yapıyorsunuz?
‘Antika fincan koleksiyonum var, çok meraklıyım. İyi bir koleksiyonum var. Bir de gaz lambası koleksiyonum var.’
YAZMAK BENİ RAHATLATIYOR
İnsanın kendini deşarj edeceği hobileri olması gerekiyor değil mi?
‘Kesinlikle öyle, önemli. Ben yazdıkça rahatlıyorum. Okumayı çok seviyorum ama yazdıkça rahatlıyorum. Koleksiyoner olanlar beni anlar, koleksiyonerlik çok başka bir şey. O fincana sahip olma duygusu çok enteresan. Beni çok motive ediyor.’
Yazmayı seviyorum dediniz. Daha çok ne üzerine yazılarınız?
‘Bunu ben de çok düşündüm. Ne yazıyorum diye geçmişe baktım. Ben genelde hayata dair yazmayı seviyorum. Ama acıklı değil, trajikomik. Sonuçta hayat dramdan ibaret değil. Duygu sömürüsüne de karşıyım.’
Peki ileride yazdıklarınızı basmak gibi bir düşünceniz var mı?
‘Belki derleyip toplayıp bir kitap çıkartırım bir süre sonra ama bununla ilgili bir hedefim yok.’
Türkan Hanım röportaj serimizin mottosu rol model kadınlar. Kadın istihdamını desteklediğinizi biliyoruz. Şirketinizde de yoğun bir kadın istihdamı var. Hem işinizde hem sivil toplu örgütlerinde de bu konda aktifsiniz. Ama sizden dinlemek isteriz. Neler yapıyorsunuz bu konuda?
‘Konu kadın olunca çok derin ve farklı açılardan bakılması gerekiyor. Şirket özelinde şu an 45 çalışanın yüzde 70’i kadın. Ama bu oranı sağlamak için herhangi bir pozitif ayrımcılık yapmadım. Olması gerekeni yaptım ve adil bir yönetim anlayışı bu oranlara ulaşmak için yeterli oldu. Pozitif ayrımcılık kısmı özellikle çok konuşulur, buna vurgu yapılır. Pozitif ayrımcılığın kadının iş hayatına atılması için yapılması gerektiği söylenir…’
BANA YAPILSA SORGULARIM…
Araya giriyorum ama şirketler bu durumu PR malzemesi olarak ta kullanılıyor mu?
‘Bunu genellemek yanış olur. Ama pozitif ayrımcılık tarafını açarsak; kadın yönetici oranı da bizde yüzde 70. Ben pozitif ayrımcılığı şöyle anlarım; o pozisyona getirmek, yönetici yapmak için pozitif ayrımcılık yaparsam o kadına haksızlık etmiş olurum. Çünkü bana yapılsa bu benim çok hoşuma gitmezdi. Ne yani ben o pozisyona gelmek için yeterli değil miydim? Pozitif ayrımcılık yaptığınız için mi bu pozisyondayımı düşüründüm. Bu da bana çok adil gelmez. Bunu değerlendirirken kadın-erkek diye ayırmıyoruz. Gerçekten hak ediyorsa o noktaya gelir. Bu bahsettiğim cam tavan konusu; hani kadınlar özellikle terfilerde görünmez camdan tavanlara takılırlar. Diyelim ki bir terfi için bir kadın ve bir erkek adayınız var. İki adayı değerlendirirken iş yapış açılarından değil de hayattaki sosyal rollerine bakarak değerlendirme yapıyorlar genelde. Burada kadının hayattaki annelik, eş görevi gibi sorumlulukları giriyor devreye. Böyle olunca şirket yöneticileri bir kadından çok da verimlilik alamayacaklarını düşünüyorlar ve tercihlerini genellikle erkekten yana yapıyorlar. Ama diğer taraftan erkek eğer evliyse daha iyi verim alınır diye düşünülüyor. İki tarafta da çok farklı bakılıyor. Yani kadın evli ve çocukluysa olumsuz. Ama erkek evli ve çocukluysa pozitif olarak değerlendiriliyor. Çok garip. Ne yazık ki bu düşünceyle hareket eden çok fazla firma var. Pozitif ayrımcılıktan ziyade adil bir yönetim anlayışı getirseniz zaten pozitif ayrımcılığa gerek kalmayacak ve bir süre sonra kadın-erkek sorunlarını konuşmuyor olacağız.’
Bu durumda kadınlar pozitif ayrıcılığı değil adil bakış açısını mı talep etmeli?
‘Talep edilen de o zaten. Ben BUİKAD üyesiyim. BUİKAD’ın çalışmaları da bu yöndedir. Pozitif ayrımcılıktan ziyade adaletin sağlanmasıyla ilgili vurgu yapılır. Tüm kadın dernekleri de buna yoğunlaşır.’
Bunun yanısıra 2022 yılında olmamıza rağmen ne yazık ki kadına yönelik şiddeti konuşuyoruz hala. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
‘Konu derin aslında. Kadına yönelik şiddete karşı çok yapılabilecek bir şey yok gibi görünüyor ama buna alışmamak da lazım. Burada devletin adil davranması önemli. Kadın cinayeti işleyen kişiyle gereken cezalar verilse, bununla ilgili ciddi yaptırımlar olsa bunun da önüne geçebileceğini düşünüyorum.’
KADIN İSTERSE OLUR…
Peki kadınların kendi ayaklarının üzerinde durabilmeleri için onlara ne önerirsiniz?
‘Bir kere gerçekten bunu istiyor olmaları lazım. Buna emin olmaları lazım. İstedikten sonra zaten yapamayacağı bir şey yok. Adaletsizliğe karşı da mücadele etmek zorunda kadın. Evet toplumun ona yüklediği bazı sorumluluklar var. Anneyiz. Ben de anneyim, çocuklarım var, onlarla da ilgileniyorum. Onun dışında eşimle de ilgileniyorum ve çok çalışıyorum. Çalışmadan hiçbir şey olmaz. Çalışmadan bence hiçbir şey elde edilemiyor. En azından ben çok çalışarak elde ettim bu konumu. Ama verimli çalışmak gerek.’
Sivil toplum örgütlerinde de oldukça aktifsiniz. Neler yapıyorsunuz?
‘Bunu ikiye ayırmak gerek. Yardıma ve sosyal sorumluluğa yönelik yapılan çalışmalarla bir de kadının iş hayatındaki yerini güçlendirmek adına yapılan çalışmalarda yer bulan derneklerde görevlerim var. Yardım tarafında BUSADER’in kurucu üyelerindenim. O tarafta sağlık ve eğitimle ilgili yapılan bir çok çalışma var. BUİKAD’ta yönetimde olmasam da etkinliklerine destek veriyorum. Diğer tarafta Arya Women var. Orası yatırımcı kadın sayısını artırmaya yönelik oluşmuş bir yapı. Çok güzel işlere imza atıyorlar. Kadın olarak ta sınırlamıyorlar girişimci ve yatırımcıyı… Genç girişimciler özellikle çok fazla sorgulayan, soru soran nesil algıları çok açık. Bizim göremediğmiiz bir çok şeyi görebiliyorlar ve bu manada iyi girişimler var.’
Z kuşağından umutlu musunuz?
‘Neden Z kuşağından umutsuzlar anlamıyorum. Ben Z kuşağını seviyorum. Soru soruyorlar bir kere, merak ediyorlar, sorguluyorlar. Bir şirkette rahat soru sorabiliyorsanız o şirket gelişmeye açıktır. Bence müthiş işler başaracaklar. Şunu da söyleyeyim, biz onları hiç bir zaman tamaman anlayamacağız. Onlar da bizi anlayamayacaklar. Ama ortada buluşmamız gerektiğini düşünüyorum. İki taraf da birbirinin olumlu yönleriyle beslenecek.’
Türkan Hanım bize vakit ayırdığınız teşekkür ediyor ve son sözü size bırakmak istiyorum.
‘Ben teyekkür ederim, çok keyif aldığım bir söyleşi oldu. Bana genelde çalışma hayatından sonra ne yapacağımı soruyorlar. Benim emekli olup bir sahil kasabasına yeleşmek gibi bir hayalim yok. Hala çalışmayı istiyorum. Ama elbette bu kadar yoğun değil. Artık görevleri o yeni kuşağa devretmek gerekiyor. Burada bir üst akıl olarak yer alacağız. Ben de biraz daha insana dokunan işler yapmak istiyorum. Bir eğitim vakfı kurma hayalim var. Çocuklara dokunup onların hayatların güzelleştirmeyi hayal ediyorum. Ben iyi insan olmayı, iyi kalpli olmayı çok önemsiyorum. Kötü niyetlerden kurtulup kalbini iyi tutarsa hayatın daha da güzelleşeceğine inanıyorum.’