Olay Gazetesi Bursa

Cemil Kavukçu: “Kalabalıklar içinde yalnızız”

Yazar Cemil Kavukçu'nun son kitabı “Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz” bir uzun öykü olarak raflarda yerini aldı. Kavukçu'nun öyküleri insanın yalnızlık halleri üzerine...

Dilek Atlı

 

Öyküleriyle Türk edebiyatında özel bir yer açan yazar Cemil Kavukçu, Can Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz” ile edebiyat severlerle buluştu. Feridun ve Gero adlı kitap kişilerinin yanı sıra yan karakterlerle de yanlızlık temasının ele alındığı kitabında Kavukçu bu kez, “Doğru adres var mıdır?” sorusunun peşine düştüğünü ifade ederek son kitabıyla ilgili ayrıntılar verdi.

 

Uzun öykünüz ‘Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz’ okurla buluştu. Kitapta yer alan yalnızlık duygusuna geçmeden önce sizin bireyin yalnızlığını nasıl tanımladığınızı öğrenmek istiyorum. Yalnızlık sizin pencerenizden nasıl ifade edilir?

 

Kişinin kendi tercih ettiği ile içine düştüğü yalnızlığı farklı biçimde değerlendiriyorum. Örneğin bir sanatçının üretebilmesi için günlük yaşam dediğimiz tekdüze alandan başka bir aleme geçmesi gerekiyor. Bunun ilk koşulu da yalnız olmaktır. Buradaki tercih üreten, kişiyi çoğaltan bir yalnızlıktır. İnsanın zaman zaman yalnız kalma, kendini dinleme gereksinimi de öyle. Ama bir de istenilmeden içine düşülen yalnızlık var ki bu kimsesizlikle eşdeğerdir. Azap veren bir durumdur. Kişiyi yaşamdan koparmak, tüketmek gibi yıkıcı etkileri vardır. Öykü karakteri Feridun’un yalnızlığı onun tercihi değil. Tek başınalığa katlanamıyor. Kendi kendini kandırma pahasına çıkış yolları arıyor yine de.

 

Kitapta birden fazla yalnızlık halleri var. Bunları kitap kişileri üzerinden değerlendirirsek neler söylersiniz?

 

Öyküdeki Feridun’un dışında Gero, Kaptan Ali Rıza, Telsiz Zabiti, Aşkı Kaptan, Serdümen İbrahim, hepsi yalnız insanlar. Nedenleri farklı olsa da ortak paydada kendi tercihleri olmayan bir yalnızlığı yaşıyorlar. Ama her birinin içinde bulundukları duruma karşı koyma biçimlerini anlatmaya çalıştım. Yenik, teslim olmuş kişiler olarak düşünmedim onları. Öykülerimde hiçbir zaman ileti kaygısı duymadım. Yine de, iletişimde teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde insanların bu kadar yalnızlaşması benim için ilgi odağı. Kalabalıklar içinde yalnız olmak gibi trajik bir durumu yaşıyoruz. Sosyal medyada yazışarak, hatta görüntülü iletişim kursak da bir araya gelemiyoruz, konuşup dertleşemiyoruz, eğlenemiyoruz. Kaygılı ve mutsuzuz.

 

Feridun ve Gero’ya gelelim. Tek ortak yanları yalnızlık değil. Öyle değil mi?

 

Sadece yalnızlık değil tabii. Dile getirmeseler de içinde bulundukları durumun farkındalar. Birbirlerini anlıyor ve yargılamıyorlar. Aslında somut olarak bir çözüm de aramıyorlar, her şey hayallerinde. İçinde bulundukları durumu göstermek istedim; yazar olarak onlara karışmadım, bir yorum yapmadım ve kurgu kişileri arasında taraf tutmadım. Kararı okura bıraktım.

 

Öykünün bir cümlesi olsa bu, “Doğru adres var mıdır?” olurdu. Ki zaten Feridun da bunu sormakta. Peki siz bu cümlenin cevabını nasıl vermektesiniz?

 

Aslında verememekteyim. Uzun öykü kimin sorduğu belli olmayan bu soru ile açılıyor. Bunu bir parantez olarak düşünürsek finalde yine aynı soru ile kapanıyor. Bu kez yanıt Gero’dan geliyor; doğru adres yoktur, diyor. Buradaki adresi, insanın istediği biçimde yönlendiremediği, rastlantılara bağlı yaşam biçimleri olarak düşündüm. Feridun’un karşılığı da ona göre oluyor zaten.

 

Uzun öykülerin okurun damağında bıraktığı ayrı bir tat vardır. Bu sizin kalem kıvraklığınızla daha da lezzetleniyor doğrusu. Diğer taraftan öykü boyunca bir tür ‘sıkıntı’ duygusu da yerleşiyor okura. Bu, elbette edebiyat sanatının anlamı içinde makul bir his. Siz, bu duyguyu öykülerinizde bir sos olarak mı kullanmayı tercih edersiniz, yoksa bir ana malzeme mi? Ve de bu öykünüzde nasıl?

 

Benim için önemli olan, okurun da kendini içinde hissedebileceği bir atmosfer oluşturabilmek. Kurguladığım, gerçekte olmayan bir dünyanın ve kişilerin gerçekmiş gibi algılanmasını hedefliyorum. Burada sözünü ettiğiniz ‘sıkıntı’, kurmaya çalıştığım atmosferin bir sonucu olarak çıkıyor ortaya. Kullandığım bütün unsurların öykünün dinamiğine hizmet etmesini istiyorum. Dolayısıyla hiçbir şeyi ‘sos’ olarak düşünmüyorum. Amacım okurun içini daraltmak değil; sahici olabilmek, yarattığım kişileri ete kemiğe büründürebilmek.

 

Öykü kitabınızda okuru çizimler de karşılıyor. Melih Kavukçu’nun çizimleri. Yazı ve çizim buluşması nasıl oldu?

 

Çizimleri müzikteki bir enstrüman olarak düşünüyorum. Özellikle cazda olduğu gibi. Araya girip yazarın sesinin dışında bir renk katıyor öyküye.