Olay Gazetesi Bursa

Davutoğlu’ndan Doğan Grubu’na gönderme

Başbakan Davutoğlu, Doğan Medya'ya göndermede bulunarak "Türkiye'de artık medyanın yönettiği bir siyaset yok, medya haber versin, eleştirsin ama yönetmeye kalkmasın" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, A Haber ile ATV ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

HDP bürolarına yapılan saldırılarla ilgili soru üzerine Davutoğlu, olayı kınayarak, saldırıların herhangi bir partiye değil, bütün partilere ve demokrasiye yapıldığını söyledi. 

 

Saldırıların ardından HDP’den, “Saldırıların sorumlusu, (HDP’nin baraj altında kalması gerekir) diyen AK Parti yöneticileridir” şeklinde yapılan açıklamaların hatırlatılması üzerine de Başbakan Davutoğlu, beyanları “son derece sorumsuz” olarak niteledi. 

 

Ankara, Adana ve Mersin’de HDP bürolarına daha önce yapılan saldırıları ilk kendisinin kınadığına dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

 

“Buradan bütün partilere sesleniyorum, gelin hep beraber, şiddet eylemlerine veya seçim sürecini tehlikeye sokacak her türlü eyleme karşı ortak tavır alalım. Bu tavır her konuda olabilir. Biz bu konuda her türlü işbirliğine hazırız.”

 

Saldırların faillerinin ortaya çıkarılması için çalışmaların sürdüğünü vurgulayan Davutoğlu, “Kim olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun, seçim sürecine zarar veren mutlaka adalete teslim edilir ve bu konuda alınacak tedbirde hiç bir şekilde kusur gösterilmez” dedi.

“Türkiye’de artık medyanın yönettiği bir siyaset yok”

 

Yurtdışında bazı merkezlerde paralel yayın organlarının estirdikleri havalara dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye’de demokratik yolla yenemedikleri iktidarı değiştirme çabalarının her zaman denendiğini bildirdi.

 

Kendisinin, “Türkiye’de bir Sisi aranıyor” derken 2013’ü kastettiğini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

 

“Çatı adayı denemesi bir Sisi denemesidir, açık söyleyeyim. Bunu Ekmeleddin Bey’in şahsiyeti ile alakalı olarak görmüyorum. Maniplatif olarak, AK Parti’nin özne olduğu bir Türkiye resmini değiştirmek. Kişileri kastederek söylemedim. Nihayet bakıyorsunuz ‘acaba bir geçiş dönemi yapabilir miyiz?’ Şimdi koalisyon tartışması da bu. Bir geçiş dönemi psikolojisi. Bunu değişik yollarla denediler. Hatta AK Parti içindeki ihtilafları, kendileri açısından ihtilaf olacağı varsayımıyla denediler. Hani Cumhurbaşkanlığı el değiştirdi, Başbakanlık el değiştirdi, ‘bir geçiş dönemi mi yaşanacak.’ Olmadığını görüyorlar, bu sefer geçiş dönemi gibi bir süreci, koalisyonlar mı olur, ‘AK Parti zayıflatılabilir mi?’ ‘300’ün altına çekilebilir mi?’

 

Bu yollarla kırılgan bir Türkiye yaratmak istiyorlar. Kırılgan bir siyasi yapı. Bize de en çok zarar verecek şey kırılgan bir siyasi yapı. Bütün bu kampanyalarda yoğun bir şekilde çalışmamızın sebebi, bu kırılganlığa yol açabilecek her türlü teşebbüsü akamete uğratmak ve bunu akamete uğratırız. Düşünün bir yayın organı Cumhurbaşkanına hitaben, bana hitaben yazı yazıyor. Hitaben bir çerçevede kendilerince ayar verme çabası. Türkiye’de artık medyanın yönettiği bir siyaset yok. Medya haber versin, medya eleştirsin ama medya yönetmeye kalkmasın.”

 

“Şu anda yapılmaya çalışılan bu mudur?” denmesi üzerine ise Davutoğlu, “Tabii” yanıtını verdi.

 

“Seçimler dolayısıyla hukuk askıya alınmış değil”

 

“Medyada paralel yapıyla alakası olduğu belirtilen kimi yayın kurumlarına birtakım kısıtlamalar getirileceğine dair yorumlar, haberler yer alıyor. Sizin düşünceniz, görüşünüz nedir?” sorusu üzerine Davutoğlu, “Hayır, böyle bir şey söz konusu değil. herhangi planlanmış bir şey de yok. Zaten dikkat ederseniz bu yapıların yayın organları 17-25 Aralık’tan bu yana da yayınlarını sürdürdüler” diye konuştu. 

 

Davutoğlu, “Seçimlerden sonra paralel yapıyla ilgili yapılacaklar nelerdir?” sorusunu ise “Şu anda da yapılır. Seçim bu konuda temel bir çizgi ayrımı değil. Şu anda da herhangi bir kesim örgütsel bir faaliyet içindeyse, ister basın, ister diğer alanlarda gereken yapılır. Seçimler dolayısıyla hukuk askıya alınmış değil. Hukuki süreçler de bürokratik süreçler de devam ediyor. Bir suç tespit edilirse bir araştırma soruşturma belli bir aşamaya gelmişse ‘Seçim sonrasını bekleyelim’ denmez. Dolayısıyla şu anda mücadele nasıl yürüyorsa seçimden sonra da aynı tempoyla aynı kararlılıkla sürdürülür” diye yanıtladı.

 

Koalisyon iddiaları

 

Koalisyon ya da azınlık hükümeti kurulacağı iddialarının kaynağının ne olduğu sorulması ve AK Parti’de de bazı isimlerin bu iddiaları konuştuğunun belirtilmesi üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:

 

“Hayır, bizim parti içinde hiç kimsenden böyle bir şey gelmedi. AK Parti içinde birisi böyle bir şey söylesin, ben önce ona sorarım, ‘nereden çıkartıyorsun bunu’ diye. AK Parti içerisinde hiçbir şekilde, hiçbir zeminde ‘azınlık hükümeti kurabiliriz’ gibi bir ifade söz konusu olmadı. Biz CHP, MHP, HDP değiliz. Bizde bir parti disiplini var. Bir tek milletvekilimiz ya da adayımız, böyle bir şey söylese ben önce ona sorarım, o zaman siyaset yapmayacaksın. Azınlık hükümetine razı olan birisi bizden değildir. Yani bizden değildir derken, hatayen bir şey söyleyebilir ama bizimle siyaset yapan azınlık hükümetine, koalisyonuna falan razı olmaz. Eğer 12 yıl böyle bir şeyi kabullenmiş olsaydık iktidarımızı sürdüremezdik. AK Parti iddia partisidir, öznedir. AK Parti’de siyaset yapan herkes en zor şartta dahi o iddiasını sürdürür.”

 

AK Parti olarak seçimdeki başarı kıstaslarının tek başına iktidar olduğunu vurgulayan Davutoğlu, seçim anketleriyle ilgili şunları söyledi:

 

“Seçim yaklaşırken çok tartışmak istemem. Nihayet bizim motivasyonumuz hangi rakam olursa olsun, yüzde 55 oldu ’60 niye olmasın’ deriz, yüzde 65 oldu ’70 niye olmasın’ deriz. Bizim için bir üst limit yok. Biz CHP değiliz. Başarı kıstası iktidar olmaktır. Şu anda elimizdeki anketlerde, bu konuda bir sıkıntı görmüyoruz. Bir sıkıntı görmüyoruz ama oyumuzu daha yukarı çekip, hedefimiz en güçlü iktidarı oluşturmak.”

 

Davutoğlu, Türkiye’de seçim yönetiminin AK Parti’nin elinde olmadığını, tarafsız İçişleri Bakanlığı’nın seçim güvenliğini sağladığını belirterek, şöyle devam etti:

 

“Seçimi Türkiye’de YSK yönetir. Yüksek Seçim Kurulları, onlar karar verir. Seçim sandığının başında AK Parti’li yetkililer yok. AK Parti’li bir kişi varsa bütün diğer partililerden de bir kişi var, hepimiz oraya eşit şartlarda gidiyoruz. Şimdiden iki şeyi yapmak istiyorlar, seçim yenilgilerine mazeret bulmak, halkı sokağa dökmek. Şimdiden uyarıyorum, demokrasi mücadelesi vereceklerse seçime razı olacaklar. Halkı sokağa dökmeye çalışan, 7 Haziran akşamı, 8 Haziran akşamı hiçbir şekilde herhangi bir taviz vermeyiz. Kim sokağa dökmeye çalışırsa her türlü güvenlik tedbiri alınır. Türkiye’de seçimler kaos çıkarmak için yapılmıyor. Türkiye’de seçimler, istikrar sağlamak için demokratik istikrarı sağlamak için yapılıyor.” 

 

“Herhangi bir tecrit yok”

 

Kandil’den dönen HDP yöneticisinin ”İmralı’da Öcalan’a tecrit uygulanıyor” açıklamasıyla ilgili değerlendirmesi sorulan Davutoğlu, şöyle devam etti:

 

“Tecrit kavramı, bir mahkum için kimseyle ilişki kuramamasıyla ilgilidir, avukatıyla da görüşür, eğer sağlık durumu varsa her türlü hukuki bakımdan görüşmeyi yapar, herhangi bir tecrit yok. Ama eğer siyasal görüşme yapacaklarsa, bu gidenler herhalde ‘haliniz nasıl’ diye sormaya gitmiyorlar, o zaman silahsızlanmayla ilgili atılması gereken adımı atsınlar, silahsızlanma yönünde bir adım, bir irade beyan etsinler, o zaman düşünülür. Ama yapmak istedikleri şu, hem taahhüt edilen silahsızlanmayla ilgili adımı atmayacaklar hem de adaya gidip şov yapıp kendilerince siyasi rant toplayacaklar, bu olmaz, yani ikiyüzlülük olmaz.”

 

“Ciddi adımlar atılmalı”

 

Davutoğlu, seçim sürecinde İmralı ile yapılmak istenen görüşmelerin sebeplerinin izah edilemediğini anlatarak, “Bir taraftan da PKK veya Kandil, ‘silahsızlanma konferansı yapmayacağım’ diyor. ‘Silahsızlanma gerçekleşmeyecek’ diyor. Peki o zaman nedir niyetiniz? Niyet şu; bir taraftan silah tehdidinde bulunacaklar, bir taraftan oy isteyecekler. Silahı Demokles’in kılıcı gibi kullanıp oy istemeye kalkacaklar, bu olmaz. Çözüm istiyorlarsa, ciddi şekilde görüşülmeli, ciddi adımlar atılmalı.  2013 Mayıs’ında çekilecekti Türkiye’den silahlı gruplar” değerlendirmesinde bulundu.

 

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, “ihbar üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu bin kişi hakkında soruşturma açıldığı” yönündeki sözlerinin hatırlatılmasının ardından görüşü sorulan Davutoğlu, “paralel yapı” denilen olguların esas itibarıyla en zararlı tarafının devletin işleyişi olduğunu belirtti.

 

Bir organizmadaki kalp, beyin ve böbreğin alternatifinin vücuda enjekte edilmesi durumda işleyişin olmayacağını örnek veren Davutoğlu, problemin de buradan kaynaklandığına işaret etti.

 

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

 “Yapılmak istenen, bir emniyet teşkilatı var, kendi hiyerarşisi var, bir de onun içinde başka bir hiyerarşik yapıyla alternatifini kurmak… Ne bileyim bir diplomasi ya da başka bir bürokraside, onu kontrol etmeye çalışmak, bu kanser gibi bir şey. Türk Silahlı Kuvvetleri bu anlamda Türkiye’nin pazısı, bir enerji kaynağı, nihai şekilde vücudun güvenliğin sağlayan mekanizmadır. Buraya herhangi bir şekilde böyle bir yapının nüfuz etmesine izin verilmez. Emniyette ne olursa, burada silahlı kuvvetlerinin bürokrasi olarak bir farkı yok. Emniyette ne olursa, adliyede ne olursa, bu yapı ne kadar tehlikeli ise orada da tehlikeli olur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlü bir geleneği vardır. Bu tür yapılara karşı daha bağışıklı bir karakteri vardır, bu gelenek sebebiyle. Bizim yapacağımız şey şudur; çok açık bir şekilde ifade ediyorum, tek tek böyle bir yapı içinde olmayan, normal vücudun işleyişini aksatmadan yürüten kim varsa; etnik, mezhebi, siyasi, dini görüşlerine bakılmaksızın ehliyeti varsa, bürokraside o çalışır. Ama nerede olursa olsun ve kim olursa olsun, dini anlayışı ne olursa olsun, siyasi anlayışı ne olursa olsun, vücudun işleyişini, bürokrasinin işleyişini, felç edecek ya da yanlış yöne sevk edecek bir yapılanma varsa, ona da engel olunur. Dolayısıyla bu yapıyla her yerde mücadele ederiz. Denildiği gibi birçok ihbarlar gelir, o olur, bu olur. Bu, ihbarların hepsinin doğru olacağı anlamına gelmez.”

 

“Bunların birçoğu ihbar”

 

“Rakam sizi şaşırttı mı?” sorusu üzerine de Davutoğlu, şunları söyledi:

 

“Bu rakamlar daha çok ihbar şeklinde gelen şeylerdir. Bu şekilde, böyle bir rakam, ‘paralel yapılanmaya mevcut şu kadar subay vardır’ diye bir rakam söylemek doğru değil. Böyle bir rakam da kesinleşmiş bir rakam olarak zikretmek de herhalde Sayın Savunma Bakanımız da böyle kastetmedi zaten. Bunların birçoğu ihbarvari şeylerdir. Genelkurmay Başkanımız, her hafta olağan görüşmede birçok konu hakkında olduğu gibi bu konu hakkında bana ve cumhurbaşkanımıza da bilgi verir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlü bir geleneği vardır. Biz o geleneğin korunması ama en önemlisi de devletin işleyişinde bütün kurumların bulundukları konumu ve üstlendikleri misyonun gereğini yapabilme kabiliyetlerini sürdürebilmeleri için ne tedbir gerekiyorsa bunu alırız.”

 

“Hukukumuzu her zaman korurum”

 

“Kısa bir süre önce 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile Fethullah Gülen ile görüşme konusunda sanki farklı şeylerden bahsedilmişti. Karşılıklı açıklamalar olmuştu. Sayın Gül’ü aradınız mı ya da o sizi aradı mı? Konuşma oldu mu?” sorusu üzerine Davutoğlu, “Ben onu karşılıklı açıklama olarak değerlendirmiyorum” yanıtını verdi.

 

“Benim Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ü herhangi bir şekilde üzecek, herhangi bir şekilde onu rencide edecek ya da üzecek bir tavır içine girmediğimi herkes bilir. Hukukumuzu her zaman korudum” diyen Davutoğlu, “paralel yapı”nın sözcüsü mahiyetinde birisinin, “böyle bir şey oldu” diye açıklama yapmamış olsa söyleme ihtiyacı da hissetmeyeceğini, gündeme de gelmeyeceğini anlattı.

 

Davutoğlu, şunları kaydetti:

“Bu konuyu ben gündeme getirmiş değilim, o zaman da benim açımdan olayın oluş şekli ile ilgili kanaatlerimi beyan ettim. Sayın Cumhurbaşkanımız da kendi kanaatini beyan etti. Söylenecek şeyler söylendi, o anlamda bunun karşılıklık içinde söylenmiş bir söz olarak telakki etmemek lazım. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızla hukukumuz bu anlamda kuvvetlidir. Tabii bundan kısa bir süre önce de görüşmüşlüğümüz vardır, uzun bir aile ziyareti. Aramızda bu anlamda görüşmemize engel olan bir konu olduğunu düşünmüyorum. Fakat benim açımdan olayın seyri bellidir. Benim bu konulardaki hassasiyetim de herkes tarafından bilinir. Söylenecek şeyler de söylendi. Sayın Cumhurbaşkanımızla olan ilişkimiz, bütün bu olayların ötesinde, hem derindir, köklüdür, muhabbete dayanır, hem de önümüzdeki dönem itibarıyla da ilişkimizi etkileyecek bir konu olduğunu düşünmüyorum.”