Olay Gazetesi Bursa

Fatih’e gücenip Bursa’ya yerleşen Molla Hüsrev İstanbul’a şeyhülislam olarak döndü

Sarayda büyük bir yemek daveti veriliyordu. Fatih Sultan Mehmet sağ yanına Molla Gürani’yi sol yanına da Molla Hüsrev’i oturttu. Çocukluğundan beri onun yanında olan Molla Hüsrev, padişahın sol yanında oturmayı hazmedemedi...

Sarayda büyük bir yemek daveti veriliyordu. Fatih Sultan Mehmet sağ yanına Molla Gürani’yi sol yanına da Molla Hüsrev’i oturttu.

Çocukluğundan beri onun yanında olan Molla Hüsrev, padişahın sol yanında oturmayı hazmedemedi ve bir gemiye atladığı gibi Bursa’ya geldi.

Emir Sultan yakınlarında bir medrese kuran Molla Hüsrev, Fatih’in davetini kırmayıp yeniden İstanbul’a gittiğinde onu şeyhülislamlık makamı bekliyordu…

MOLLA HÜSREV

Asıl adı Mehmed bin Feramuz olan Molla Hüsrev, Yozgat civarındaki Yerköy’e bağlı Kargın köyü Türkmenler’indendir. Devrinin çok kıymetli hocalarının yanında yetişti.

İlk görevini Edirne’deki Şah Melik Medresesi’nde yaptı. 1444’te Edirne kadısı, daha sonra Rumeli kazaskeri oldu.

Bu dönemde Osmanlı ordusunun bütün şer’i işleri Molla Hüsrev tarafından hükme bağlandı. İstanbul’un ilk başkadısı Hızır Bey’in vefatı üzerine hem bu göreve, hem de Ayasofya Medresesi müderrisliğine getirildi.

1463’de Sultan’a küserek Bursa’ya yerleşen Hüsrev, burada kendi adıyla anılan medresesini ( Hüsrev Medresesi) yaptırdı. Bu medrese Zeyniler’deydi. Padişah 1469’da kendisini şeyhülislam tayin ederek İstanbul’a davet etti ve hocasının gönlünü aldı.


Molla Hüsrev Camii’nin 1940 yılları (İstanbul- Beyazıt)

SULTAN FATİH’E SADAKATİ

Tahtını çocuk yaştaki oğlu Sultan II. Mehmed’e bırakan II. Murad’ın bu kararı Osmanlı düşmanlarını sevindirmişti. Haçlılar’ın savaş hazırlığı sebebiyle yeniden tahta geçmek zorunda kalan II. Murad’ın idareyi ele almasıyla birlikte oğlu II. Mehmed Manisa’ya döndü.

Kendisini yalnız bırakmak istemeyen Molla Hüsrev, II. Murad’ın Rumeli kazaskerliğinden istifa ederek şehzade Mehmed’den ayrılmadı.

Şehzade kendisine, “ Sair devlet erkanı gibi senin de makamından ayrılmayıp yerinde kalmak gerekir “ diye ısrar ettikçe; o, “Cenâb-ı Şerifini zamân-ı uzlette terkeylemek hudûd-ı devâir-i meveddetten hariçtir!”  ( Yalnız kaldığın bir zamanda seni terketmek insanlık dışı bir haldir ) diyerek şahsiyetine yakışır bir sadakat gösterdi. Bu davranış Mehmed Çelebi’yi çok duygulandırdı. Fatih, Molla Hüsrev’i 31 yıl süren ikinci saltanat devrinde daima yanında bulundurdu.


 

KADILIK BELASINDAN KURTULDUM!

Büyük Âlim Molla Hüsrev kendisine verilen kadılık görevlerini istemeyerek kabul etti. Bu düşüncesini bir eserinde şöyle belirtiyor:

“ …Bu sırada isteksiz ve rızasız olarak kadılık belasına maruz kaldım. Kadılıkta geçen ömrümü değersiz sayıyorum. Hatta bunun yapıma uygun olmadığı fikri her daim zihnimde dolaşırdı. “Kendisini ilmi çalışmadan uzaklaştırdığı için kadılık yapmayı, ömrünün boşa geçen bir bölümü olarak kabul eden Hüsrev, ilimler içinde en yüksek payeyi fıkıh ilmine veriyor. Ona göre fıkıh ilmi, ilimlerin uğraşmaya en uygunu ve gönül vermeye en yaraşanıdır. Molla Hüsrev, Dürer ve Gurer isimli eserini bu kadılık meşgaleleri arasında yazmaya başlamıştı. Eserinin son kısmında, “yüce Allah beni kadılık belâsından kurtardı” diyerek şükreder.

ÇAĞIMIZIN EBU HANİFE’Sİ

Molla Hüsrev vakur ve bol bağış yapan biriydi. Cuma namazlarını Ayasofya camiinde kılar, iç camiye girdiğinde halk saf bağlar ve mihraba kadar kendisine yol açardı. Fatih Sultan Mehmed bu durumu görünce vezirlerine, “hocam çağımızın Ebu Hanife’sidir!” diyerek onunla gurur duyardı.

Molla, talebeleri arasında da son derece sevgi ve itibar görürdü. Talebeleri her gün kuşluk vakti Molla Hüsrev’in evi önünde toplanır, onun dışarı çıkmasını bekler, kapıda görününce atı önünde yaya yürüyerek, ona medreseye kadar refakat ederdi. Bu durum ders bittikten sonra da devam eder, hoca bu defa da evine kadar geçirilirdi.

Molla Hüsrev sözünü tutan, ilmiyle âmil bir kimseydi. Birçok hademe ve cariyesi varken, “ geçmiş zamandakiler gibi hizmetçi kullanmayınız!” dediği için, çalışma odasına kimseyi sokmaz, tozunu kendisi alır, çıra ve mumunu kendisi yakardı.

Molla, 1480 yılı Şaban ayının Cuma günü İstanbul’da vefat etti. Namazı Fâtih Camii’nde kılınıp cenazesi vasiyeti üzerine Bursa’ya götürülerek medresesinin yakınına defnedildi. Molla Hüsrev’in, İstanbul Şehzadebaşı semtinde kendi namına yaptırdığı bir camii vardır.

MOLLA HÜSREV CAMİİ

Mola Hüsrev Camisinin giriş kapısı cadde üzerindedir ve caddenin yukarısında hamam ve onun karşısında Sofular Kız Kuran Kursu yer alır. Dar caddenin sağındaki girişi sağdaki bir tuvalete açılan bir iç bölüm ve buradan basamaklı bir tek saflı son cemaat yerine çıkılır. Ahşap caminin ilk yapılış tarihi 1460’tır. 

Ahşap çatılı ve kagir olarak inşa edilmiş mescit, yangınlar ve depremler sonucu yeniden inşa edilmiştir. Mescit, bitişiğinde yer alan ahşap meşrutası ile Osmanlı mahalle geleneğinin güzel bir mescit örneğidir. Hüsrev Kethüda Darülhadisi karşısında sebili vardır. Ekmekçizade Ahmed Paşa Medresesi’nin yanında yer alan mescidin minaresi 1894 depreminde minaresi zarar görmüş ve Abdülhamid zamanında bir onarım geçirmiştir. Minaresini de içerisine alan en son onarımını 2003 yılında görmüştür.