Olay Gazetesi Bursa

‘Güven ve istikrarı kalıcı hale getirmek bizim görevimiz’

Başbakan Yıldırım, "Son 14 yılda Türkiye bir şeyler başardıysa bunun arkasındaki sihirli iki sözcük budur; güven ve istikrar. Bu güven ve istikrarı kalıcı hale getirmek de bizim görevimizdir." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde kadın girişimcilerle bir araya geldi.

 

Başbakan Yıldırım, burada yaptığı konuşmada, toplantının hayırlı ve yol gösterici olmasını dileyerek, şunları kaydetti:

 

“Her zaman bir sözümüz vardır, güzel bir söz; ‘Kadının elinin değdiği her işte bereket vardır, zarafet vardır.’ Hamdolsun ülkemiz büyüdükçe, sorunlarımız çözüldükçe kadınlarımız, sizler, ekonomik hayata daha çok katılıyorsunuz, Türkiye’nin refahına daha fazla katkı sağlıyorsunuz, daha çok değer üretiyorsunuz. Sizinle ülkemiz daha da güçleniyor, daha da itibarı artıyor.”

 

Yıldırım, başka bir ülkenin bu yaşanan şartlar karşısında asla ve asla hayatta kalamayacağını vurguladı.

 

Türkiye’nin geçmişinden kaynaklanan tecrübe, istikrar ve güven sayesinde bunu başarabildiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti: 

 

“Hanımefendiler bakın, 1960’tan beri 45 hükümet değişmiş. Ortalama 16 ay. 16 ayda ne yapabilirsiniz soruyorum. Bir hükümet 16 ayda ne yapabilir? Tebrikleri kabul eder, bakanlar, bürokratlarından brifing alır, ondan sonra da masasını toplamaya başlar. Hiçbir proje yapamaz. Türkiye’nin gerçeği bu. Normal şartlarda 15 hükümet olması lazım. 1960’tan bu tarafa eğer siyasi istikrar, siyasi güven olsaydı, 15 hükümetle biz bugünlere gelmiş olacaktık. Şimdi bütün bunları niye anlatıyorum. İstikrara ve güvene dikkat çekmek için söylüyorum. Son 14 yılda Türkiye bir şeyler başardıysa bunun arkasındaki sihirli iki sözcük budur; güven ve istikrar. Bu güven ve istikrarı kalıcı hale getirmek de bizim görevimizdir.”

 

“İstihdam oluşturma sıralamasında 2. sıradayız”

 

Başbakan Yıldırım, sadece 2007 yılından bugüne kadar 7 milyon vatandaşa iş imkanı sağladıklarını belirterek, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında son yıllarda en fazla istihdam oluşturan ülkeler arasında 2. sırada yer aldığını kaydetti.

 

Yıldırım, şu bilgileri verdi:

 

“2007- 2015 yılları arasında Avrupa Birliği’nde kadın istihdam oranını en fazla arttıran ülkeyiz. Bu şu anlama gelmesin, yani Avrupa ülkelerinden daha iyiyiz, OECD ülkelerinden daha iyiyiz değil. Son yılların performansından bahsediyorum ama burada gideceğimiz çok yol var, katedeceğimiz çok mesafe var. İş gücüne katılımda ağır gidiyoruz. 2006’da yüzde 23, 2016 Temmuz’unda yüzde 33 olmuşuz. Kadınların iş gücüne katılımı hala yetersiz. Bu şu demektir; Türkiye’nin kadın-erkek nüfusu neredeyse eşit, hatta yüzde 1 kadınlar daha fazla. Onun için iktidar sizsiniz esasında. Yüzde 51-49 hatırladığım kadarıyla. Dolayısıyla burada yüzde 10’luk bir artış sağlayabilmişiz. Bunun daha da artması lazım. Bunu da siz yapacaksınız. Siz hemcinslerinize daha çok alan açacaksınız. Madem erkeklerden şikayetiniz var, öyle mi? Tercihlerinizde pozitif ayrımcılığı siz başlatacaksınız.”

 

“Kadın girişimciler listesinde İstanbul 25. sırada”

 

Başbakan Binali Yıldırım, dünyada kadın girişimcileri destekleyen “WE Cities” diye bir kentler endeksi bulunduğunu belirterek, buraya 25. sıradan ancak İstanbul’un girebildiğini söyledi. 

 

Bunun da kadınlarla ilgili daha çok iş yapmaları gerektiğini söylediğini vurgulayan Yıldırım, şunları aktardı: 

 

“Yani 24. Cakarta, 25. İstanbul. Kadın girişimcilerin etkinlik derecesini gösteriyor. Geride 80 ilimiz daha var, sadece İstanbul’un bu girişimciler listesinde, küresel listede yer alması bir şey ifade etmez, 80 ilimizi de aynı şekilde bu listelere sokmamız lazım. Bunun için de çok çalışacağız. Ama çalışırken de size güveniyoruz. Siz elinizi taşın altına koyacaksınız. Daha fazla sorumluluk alacaksınız. Erkeklerden beklemeyin. Birisinin size bir hak vermesini beklemeyin. Kolay gelen kolay gider, mücadele ederek alacaksınız.”

 

Burada üzerinde durulması gereken konulardan birinin ülkenin bugün karşı karşıya bulunduğu tehditler olduğuna dikkati çeken Yıldırım, şöyle devam etti: 

 

“Bu tehditlerin başında ülkemizin birliğinin, beraberliğinin beka varlığının sağlanmasıdır. Bu bazen göz ardı ediliyor. Türkiye hakikaten büyük bir savaş veriyor. İçeriden değil, dış kaynaklı ama içeride uygulaması yapılan maalesef bir asimetrik saldırıyla karşı karşıyayız. Özellikle son 5- 6 yılda Irak’taki, Suriye’deki yönetim boşluğu, otorite boşluğu orada terör örgütlerinin palazlanması, terör örgütlerinin marifetiyle o bölge üzerinde bazı ülkelerin emellerinin gerçekleştirilmesi için güzel bir zemin oluşturdu. Bize bunun zararı var. Zararı ne? Bize bu terör olarak dönüyor. Zaten 40 yıla yaklaşan bir terör sorunumuz var. O bölgedeki istikrarsızlık bu terör sorununu tekrar canlandırdı. Ne yapacağız? 911 kilometre Suriye ile sınırımız var, 350 kilometre Irak’la sınırımız var ve İran’la da daha fazla, 400 kilometrenin üzerine sınırımız var. Bütün bu sınırlarımızın her karışını kontrol etmemiz lazım. Ancak Türkiye zor bir araziye sahip. Hele hele Irak sınırında oraları fiziki olarak kontrol etme şansı hiç yok. Onun için savunma ve caydırıcılık kabiliyetinizi arttırarak bunu yapabilirsiniz.” 

 

‘Bakmanın yolu, tehdidi kapıya gelmeden durdurmaktır’

 

Terörle mücadelede konseptin savunmadan taarruza dönüştürüldüğü için Türkiye içerisinde özellikle “hendek-çukur” siyasetinin hemen sonrasında terör örgütünün büyük bir bozguna ve ciddi anlamda güç kaybına uğradığını belirten Yıldırım, şunları söyledi:

 

“Bunun üzerine güneyimizdeki ülkelerden ciddi anlamda destekler gelmeye başladı. Orada maalesef DEAŞ, PYD ve diğer terör grupları elde ettikleri silahları PKK’ya vermeye başladı. Bunlara silah verenler de belli. Bu silahlar, bu sefer yurt içinde terör faaliyetlerinde kullanılmaya başlandı. Bu da tabii terörle mücadelede bizim biraz daha işimizi zora soktu. Kabul etmek lazım, çok gelişmiş silahlar elde ettiler. Bunların hepsini topladık, büyük oranda kırsalda hiçbir gücü kalmadı.

 

Bunun için terör örgütü ne yapmaya başladı? Artık talimatlarını şöyle veriyorlar: ‘Kuralsız, asimetrik saldırılar yapın. Herkesin elinde ne imkan, kabiliyet varsa, onu kullansın. Ses getiren, sivil, asker ayrımı yapmayın, ses getiren eylemler yapın.’ Şu anda mücadele bu boyutta. Bunun için de gerekli teknik altyapımızı da artırıyoruz, güvenlikle ilgili istihbarat altyapımızı da güçlendiriyoruz. Yani yüzlerce olayı engelliyoruz ama bir tanesini kaçırdığımız zaman tabii çok büyük, hepimizi üzen bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz.”

 

Yıldırım, Fırat Kalkanı Operasyonu’na değinirken, “Bazıları diyor ki ‘Fırat Kalkanı’nı niye başlattınız? Bizim orada ne işimiz var?’ Bu Fırat Kalkanı başladıktan sonra Türkiye bölgede işin içine tam anlamıyla girdi. Peki başlatmasaydık, ‘Gaziantep’in ortasına füze düşüyor, Kilis’in ortasına füze düşüyor, onlarca insan ölüyor, nerede bu devlet, niye bunlara bakmıyor?’ Bakmanın yolu, tehdidi kapıya gelmeden durdurmaktır. ‘Bizim kendi topraklarımızı ekip biçsek, mamur etsek bize yeter, bizim Suriye’nin toprağıyla ne işimiz var?’ Bizim orada bulunma sebebimiz; güney sınırlarımızda yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamak, oradan gelen tehditleri de gelmeden önlemek. O amaçla oradayız.” değerlendirmesinde bulundu.

 

‘2 ayda sadece 3 kişi dağa çıktı’

 

Başbakan Yıldırım, “Bakın geçen sene dağa çıkışlar, ortalama yılda terör örgütlerine katılma bin 500 kişiydi. Şimdi geçtiğimiz 2 ayda sadece 3 kişi dağa çıktı. Oradaki insanlarımız artık yüzünü devlete döndüler ama bir soru soruyorlar; ‘Devlet tekrar bizi bu alçakların eline bırakacak mı, bırakmayacak mı?’ Haklı bir soru. Asla bir daha o kötü tecrübeyi yaşamayacağız. Oradaki gençlerimize sahip çıkıyoruz.” ifadesini kullandı.