Olay Gazetesi Bursa

Müttefiklikten kan uyuşmazlığına

ABD, İsrail'i "sarsılmaz" müttefik olarak nitelendirse de Obama yönetimiyle Netanyahu kabinesi arasındaki ilişkiler, müttefiklikten ziyade krizler doğuruyor.

ABD ve İsrail tarihten bu yana sürekli olarak yakın müttefikliklerine vurgu yapsa da özellikle ABD Başkanı Barack Obama ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun iktidarda olduğu son 6 yılda ilişkilere müttefiklikten ziyade gerginlikler damgasını vuruyor.

İki lider de daha iktidara gelir gelmez, bilhassa aralarındaki dünya görüşü farklılığının etkisiyle adeta ileriki yıllarda yaşanacak gerilimlerin “habercisi” olarak ilişkilerde ilk çatlaklar görülmeye başladı. Netanyahu’nun ABD’nin İsrail’e her adımına “koşulsuz” destek vermesi talebi, İran gibi konulardaki sert muhalefeti karşısında, Demokrat Obama yönetiminin gelişmelere olabildiğince daha “rasyonel” ve “mantık çerçevesinde” yaklaşması, aslında sorunların temelinde yatan ana nedeni oluşturdu.

Obama-Netanyahu iktidarları, özellikle İsrail tarafından daha fazla olmak üzere, kimi zaman “üst düzey bir yetkili” ağzıyla perde arkasından, kimi zaman da kamuoyu önünde iki ülkenin birbirine yönelik eleştirilerinin alışılagelmiş dozun ötesine geçtiği bir dönem olarak kayıtlara geçti. Daha iki hafta önce Netanyahu’nun Obama’dan habersiz biçimde Kongre’nin konuşma yapma davetini kabul etmesiyle yaşanan kriz ve hemen sonrasında İsrail’in ABD’nin tüm itirazlarına karşın Batı Şeria’da yeni yerleşim planı açıklayarak “yangına körükle gitmesi”, ilişkilerdeki sorunların hala giderilemediğinin en açık göstergesi oldu.

İki lider arasında giderek daha aşikar hale gelen “kan uyuşmazlığının” iki ülke ilişkilerine yansımaması gayretleri genelde başarısız oldu. İsrail Maliye Bakanı Yair Lapid, geçen yılın ekim ayında “ABD ile ilişkilerde kriz yaşıyoruz” ve İsrail’in bir önceki Washington Büyükelçisi Michael Oren, “İsrail’in ABD ile bağları 1975’ten bu yana en kötü krizde” ifadelerini kullandı. Bu sözlerden sonra, iki ülkenin, ilişkilerinde son on yılların en kötü dönemini yaşadığı yorumları ardı ardına geldi. Etkili senatörlerden Cumhuriyetçi John McCain de geçenlerde yaptığı bir açıklamada, “ABD-İsrail ilişkileri hiç bu kadar kötü olmadı” dedi.

Dolayısıyla iki ülke Obama ve Netanyahu’nun iktidarları döneminde adeta “zoraki ittifak” görünümü verdi.

Son 6 yılda neler yaşandı?

İlişkilerdeki ilk çatlak, iki liderin de iktidarlarının ilk yılı olan Kasım 2009’da görüldü. Obama’nın Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşim yerleri inşasının durdurulması taleplerine kamuoyu önünde ret yanıtları veren Netanyahu, o dönemde Yahudi liderlerin bir konferansında konuşmak için geleceği Washington’da Obama ile de görüşmek istiyordu ve bunun girişimleri ofisi kanalıyla yapıldı. Ancak medyada çıkan haberlere göre, Beyaz Saray, “son dakikaya” kadar, hatta Netanyahu ABD uçağına binene kadar görüşmeyi teyit etmedi.

Esas sürpriz ise görüşmede yaşandı. Beyaz Saray görüşmede “olağan dışı” bir uygulamaya imza atarak Obama-Netanyahu görüşmesine “pool” dahil hiçbir foto muhabirini almadı ve görüşmeden tek bir fotoğraf bile geçmedi. Görüşmede, ortak basın toplantısı bir yana, kısa açıklama bile yapılmadı.

İki lider arasındaki çatlağın ilk belirtisi olarak nitelenebilecek bu olayın üzerinden 1,5 yıl sonra, ilişkilerde yeni bir kriz bu sefer Obama’nın yaptığı açıklamayla patlak verdi. Obama’nın Mayıs 2011’de, yine Netanyahu’nun Washington ziyaretinin hemen öncesindeki Ortadoğu konulu bir konuşmasında, İsrail-Filistin sorununun çözümü için 1967 sınırlarına dönülmesi gerektiği yönündeki sözleri İsrail’de adeta “bomba” etkisi yarattı.

Konuşmanın hemen ardından yazılı bir açıklamayla kendilerinden 1967 sınırlarına dönüşü kimsenin isteyemeyeceğini belirten Netanyahu, görüş ayrılıklarının damgasını vurduğu Obama ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede de bizzat ABD Başkanı’nın yanında ve kameralar önünde Obama’nın talebini reddetti.

Obama’nın Netanyahu’ya karşı hislerini gün ışığına çıkaran en belirgin olaylardan biri ise, 3 Kasım 2011’de G20 zirvesi sonrasında Obama ile dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile arasındaki özel bir diyaloğun, basın toplantısı sırasında üzerlerinde takılı mikrofonun kapatılmadığını fark etmemeleri sonucunda yaşandı. O dönemde gündemi sarsan meşhur diyalogda, Sarkozy, Obama’ya “Netanyahu’ya katlanamıyorum, o bir yalancı” derken, Obama’nın da “Sen ondan bıktın ama ben onunla her gün uğraşmak zorundayım” diye yanıt verdiği duyuldu.

Hedefteki adam Kerry

ABD ile İsrail arasında gerginliğe yol açan olaylar sadece Obama ve Netanyahu ile de sınırlı kalmadı. İsrail-Filistin müzakereleri sırasında, çözüm için 9 ay süre biçilen süreçte en azından bir çerçeve anlaşmaya varılması için büyük gayret gösteren ve bölgeye defalarca seyahat eden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, zaman zaman İsrailli bakanların eleştiri sınırını aşan sert sözlerine maruz kaldı.

Bunlardan birinde, geçen yılın ocak ayında İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon’un kapalı bir toplantıda Kerry için, “Anlaşılmaz bir saplantıyla ve bir Mesih duygusuyla hareket eden Kerry, Filistinlilerle ihtilaf konusunda bana bir şey öğretemez. Güvenlik düzenlemelerine dair bize gösterilen Amerikan planının, üzerine yazıldığı kağıt kadar değeri yok. Bizi kurtarabilecek tek şey, Kerry’nin Nobel Ödülü alması ve bizi rahat bırakması” yönündeki sözleri İsrail basınına sızdı. 

Beyaz Saray ise İsrailli bakanın bu sözlerine, “Eğer doğruysa İsrail Savunma Bakanı’nın sözleri rencide edici ve uygunsuz. Kerry’nin güdülerini sorgulamak ve onun tekliflerini çarpıtmak, yakın bir müttefikin savunma bakanından bekleyeceğimiz bir şey değil” açıklamasıyla tepki gösterdi. Yalon, ABD’den gelen tepkiler üzerine aynı gün Kerry’den özür diledi.

 

Bu olaydan hemen bir ay sonra yine benzer bir olayda Kerry bu sefer bir başka İsrailli bakanın hedefi oldu. İsrail Stratejik İşler Bakanı Yuval Steinitz, Kerry’nin 50. Münih Güvenlik Konferansı’nda İsrail-Filistin meselesiyle ilgili açıklamasını eleştirerek Amerikalı bakanı İsrail’i tehdit etmekle ve “İsrail’in kafasına silah dayamakla” suçladı. ABD’nin yanıtı ise bu sefer Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Bakanlık Sözcüsü Jen Psaki, Kerry’nin açıklamalarının tüm taraflarca doğru biçimde tasvir edilmesini beklediklerini belirtti.

Obama’ya “zayıf” suçlaması

Aynı yılın mart ayında da İsrail Savunma Bakanı Yalon ABD’yi yine “kızdırdı”. Yalon, ABD Başkanı Obama’nın dış politikasına ağır eleştiriler yönelttiği bir konuşmasında, Obama yönetimini İran, Ukrayna, Ortadoğu meseleleri, Çin gibi dış politika konularında dünyada “zayıflık” göstermekle eleştirdi. Bu sözlere yanıt vermede yine gecikmeyen Beyaz Saray ise Yalon’un sözlerinin kesinlikle yapıcı olmadığını belirterek “Yalon’un, güvenlik konusundaki yakın ortaklığımızın, ABD ile İsrail arasındaki kalıcı ortaklığın boyutunu doğru biçimde yansıtmayan sözler sarf etmeye devam etmesi bizim için kesinlikle şaşırtıcı” ifadesini kullandı. 

Kerry de İsrail Başbakanı Netanyahu’yla telefon görüşmesi yaparak İsrailli bakanın sözlerinden duyduğu kaygıyı dile getirdi. Yalon bir gün sonra ABD’den yine özür diledi.

Yalon’un, ekim ayında ABD’ye düzenlediği bir ziyarette da sadece mevkidaşı Chuck Hagel ve ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Samantha Power ile görüşmesine izin verilmesi dikkati çekerken Amerikan yönetiminin, Yalon’un ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice ve Dışişleri Bakanı John Kerry ile görüşme taleplerini reddettiği haberleri medyada yer buldu. Hatta yönetimin, Yalon’un Samantha Power ile görüşmesini de engellemeye çalıştığı öne sürüldü.

“Netanyahu çıkarcı ve korkak”

İki ülke ilişkileri, aynı ay, bir Amerikalı yetkilinin Netanyahu için hakaret içeren ifadeler kullanmasıyla yine gerildi. The Atlantik’e konuşan üst düzey bir Amerikalı yetkili, İsrail Başbakanı Netanyahu için “korkak” ve “kendi çıkarlarını düşünen” gibi bazı hakaret içeren ifadeler kullanırken, bazı Kongre üyeleri, bu sözlerin Obama’nın kendi görüşünü yansıttığını savunarak bu yetkilinin bulunarak kovulmasını istedi. ABD yönetimi ise bu yorumların yönetimin duruşunu ve Obama’nın kişisel görüşlerini yansıtmadığını açıkladı.

İlişkilerde son kriz ise ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı John Boehner’in Beyaz Saray’a danışmadan Netanyahu’yu Kongre’de konuşma yapmaya davet etmesi ve Netanyahu’nun da bu daveti kabul etmesiyle yaşandı. ABD’de yabancı liderlerin Kongre’ye hitap etmesine yönelik davetler genellikle Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığıyla istişare edilmesine rağmen, Boehner’in hem de Obama’nın Birliğin Durumu konuşmasından bir gün sonra böyle bir daveti kamuoyuna açıklaması yönetimde “soğuk duş” etkisi yarattı.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, davetin “normal diplomatik protokolün ihlali” olduğunu belirtirken, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de hiçbir Amerikan yönetiminin yabancı bir liderin ABD’yi ziyaret planını Temsilciler Meclisi Başkanı’ndan öğrenmesinin uygun olmadığına dikkati çekti. Dışişleri Bakanı John Kerry de davet için “biraz olağandışı” yorumunda bulundu. Bundan bir gün sonra da Beyaz Saray Obama’nın, Dışişleri Bakanlığı da Kerry’nin, Washington ziyareti sırasında Netanyahu ile görüşmeyeceğini açıkladı. Neden olaraksa İsrail’de yaklaşan seçimler ve seçimleri etkiliyor görünmemek kaygısı gösterildi. İsrail’in Washington Büyükelçisi Ron Dermer’in, Boehner’in daveti açıklamasından bir gün önce Kerry ile iki saat süren görüşmesinde ziyaretten tek kelime bile etmemesi de dikkat çekti.

Medyadaki bazı köşe yazılarında ve kimi çevrelerde Netanyahu’nun nezaket icabı davetten geri adım atması gerektiği yorumları yapılmasına karşın İsrail, geri adım atmak bir yana, ABD’nin öteden beri karşı olduğu yeni yerleşim planını açıkladı. Şimdi, Netanyahu’nun konuşmadan geri adım atmayacağı, atmazsa Kongre’nin ortak oturumlarını yönetmekten sorumlu olan Biden’in Netanyahu için yapılacak ortak oturumu da yönetip yönetmeyeceği soruları sorulmaya başladı.

Netanyahu’nun Washington’ın tüm karşı çıkışlarına rağmen mart ayındaki konuşmayı yapması halindeyse iki ülke arasında yeni ve daha güçlü krizlerin patlak vermesi yüksek ihtimal olarak görülüyor.