Olay Gazetesi Bursa

‘Tasarım hayatın her noktasında’

Bursa'da imza attığı sergi ve müze tasarımlarıyla dikkat çeken tasarımcı Ayşegül Özmen, iyi tasarımın insanların yaşamlarında çok olumlu farklar yaratacağını belirterek, 'Tasarım hayatın her noktasındadır' dedi.

Dilek Atlı

Tasarımcı Ayşegül Özmen, geçtiğimiz Mart ayında Misi’de kapılarını açan Edebiyat Müzesi’nin sergi ve mekân tasarımının yanı sıra küratörlüğünü de üstlendi. Türkiye’nin edebiyat camiasını bir araya getiren Edebiyat Müzesi, ziyaretçilerinden tam not alırken bir ilk olarak da gösterildi. 

Bursa’nın kültür ve sanat hayatındaki projelerde adına sıklıkla ratladığımız Özmen’le tasarım dünyasının sihirli kapısını aralıyarak sanat, tasarım ve estetiğin hayatımızdaki yerini konuştuk. 

Tasarım, içine çok şeyin sığdığı geniş bir kavram. Sizin tasarım dünyanız neleri kapsıyor, kendinizden de söz ederek yanıtlar mısınız?

Bursa Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümüne girdim. Yüksek Lisansımı ABD’de Tasarım alanında yaptıktan sonra MSÜGSF Grafik Bölümünde doktora çalışmamı tamamladım. 20 senedir tasarım alanında hizmet veriyorum. Önceleri akademik alanda çalıştım, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü ve Kadir Has Üniversitesi Grafik Bölümü’nde. Bu esnada freelance olarak da tasarımlar yaptım, son 9 senedir de kendi tasarım ofisim olan “Kültür İşleri Tasarım” da çalışmalarıma devam ediyorum. Çalışmalarımı geniş bir yelpaze içinde tanımlayabiliriz. Yayın, tekstil, moda, müzik, gıda, turizm gibi farklı sektörlerde birçok müşterimiz ile projeler yaptık. Sergi tasarımı, küratörlük, mekan tasarımı, kurumsal kimlik ve marka tasarımı, özel koleksiyon tasarımı, şehir tanıtım koleksiyonlarının yanı sıra tasarım danışmanlığı, sayabiliriz. 


 

Önemli projelerde sizin adınızı görüyoruz. Bunların arasında öne çıkanlardan örnekler verir misiniz?

Bu projelerden biri İstanbul koleksiyonu. 2010 senesinde İstanbul kültür başkenti seçilmeden önce başladığımız bir projeydi bu. İstanbul gibi kültürel ve tarihsel anlamda zengin bir şehre yakışan, günlük hayatımızda kolaylıkla kullanılabilecek parçalardan oluşan bir koleksiyondan söz ediyorum. Kapalıçarşı, Sultanahmet gibi her yerde gördüğümüz, birbirinin aynısı ve kalitesiz olan “hediyelik eşya’ anlayışından uzaklaşmış bir koleksiyon hazırladık. İstanbul’un tarihi ve turistik yerlerini modern bir grafik dille yorumladık. Bu koleksiyondan bazı tasarımları Kütahya Porselen ile işbirliği yaparak 2010 İstanbul Koleksiyonu adı altında hayata geçirdik. 

Dönemin Kültür ve Turizm bakanı olan Ertuğrul Günay ve ekibi ile İstanbul’un müze dükkânlarının özelleştirilmesi ve şu anki çağdaş halini alması konusunda çalışmalar yaptık. Ayrıca ,Geleneksel El Sanatları mağazalarının (GES) yenilenmesi projelerinde de birlikte çalıştık. 

Bunun yanı sıra, Mersin ve Sakarya Valilikleri için şehir tanıtımı amaçlı özel projeler yaptık. Paşabahçe mağazaları için “İstanbul’un Güzelleri” koleksiyonunu tasarladık; halen Paşabahçe mağazalarında satılıyor.

Bursa’da önemli tasarımlara da imza attınız. En son projeniz Edebiyat Müzesi yanılmıyorsam.

Evet, son 4 yıldır Nilüfer Belediyesi ile önemli sanat projelerinde birlikte çalışıyoruz. Kemal Aslan’ın Direniş Fotoğraf sergisi ile başlayan tanışıklığımız, ‘Ben Bir İnsan: Nazım Hikmet’ sergisi, ‘Enis Batur Labirentini Arayan Şair’ sergisi, ‘Yılmaz Akkılıç’ kalıcı sergisi ve kütüphane mekân tasarımı, ‘Zülfü Livaneli 50. Sanat yılı’ sergisi ile devam etti. 

Son olarak, Mart ayında Misi’de Edebiyat Müzesi projesini tamamladık. Bu projede aynı zamanda sergi ve mekân tasarımı yanı sıra küratörlük de yaptım. 

Estetiğin günümüzdeki tanımı nedir sizce? Ya da değişiyor mu zaman ya da bireye göre?

Estetik kavramının tek bir tanımı olduğunu düşünmüyorum. Kişinin geçmişi, geldiği kültür, cinsiyeti, eğitimi gibi kriterler etken olduğu için bu tanım farklılık gösterecektir. Örneğin; 10 sene önce estetik bulduğumuz bir tasarım bugün hiç cazip gelmeyebilir çünkü bizim o anki duyularımıza hitap etmez, güzellik anlayışımıza karşılık gelmez. Görsel algı ve bizde uyandırdığı duyuyla ilintili estetik kavramı günümüzde özellikle zengin batı ülkeler tarafından empoze edilen, kontrol edilen bir durum. Hayatımızın her alanında dönemsel olarak değişen estetik kavramı – görsel “beğeniler”- uzun zamandır aslında büyük şirketlerin ve reklam ajanslarının tüketim çılgınlığını sürdürebilmek için yarattıkları yanılsamalardan, hayallerden, imajlardan ibaret. Hızlıca yaratıp, hızlıca tüketmeye yönelik. 

Bunun yanında sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, estetik elbette kişiye, mekana, zamana, kültürlere, coğrafyaya göre değişen bir kavram. Bence dünyadaki gerçek zenginlik de bu farklılıklardan kaynaklanıyor. İnsanlar farklı estetik beğenilerden korkmasınlar, ötekileştirmesinler. Asıl zenginlik oralarda. Tek tipleştirilmeye çalışılan sıkışıp kalınan batı tipi hayatlarımız içinde o farklılıklar aslında nefes alınan yerler, şeyler. Bana göre farklılıkları kucaklayabilmenin alt metnini saygı, hoşgörü, içsel zenginlik ve sevgi oluşturuyor. Bu özelliklere sahip toplumların yön verici, belirleyici, geliştirici olduklarını düşünüyorum.

‘Tasarım demokratik olmalı ve herkesin hakkıdır’ diyorsunuz. Bu ne demek, açıklar mısınız?

Demokratik tasarım kavramını ilk kez ünlü tasarımcı Karim Rashid’i bir konferansta dinlerken duymuştum. İyi tasarımın insanların yaşamlarında çok olumlu farklar yaratacağını düşünüyorum. Bir problemi çözmek için vardır tasarım. O problem de insana, doğaya, dünyaya dairdir ve çözüm de yine onlar için olmalıdır. 

Örneğin, tasarımı hayatın her noktasında kullanan kuzey ülkeleri, içinde yaşadıkları şehirleri, ülkeleri nasıl daha iyi hale getirebiliriz diye kafa yormuşlar ve bugüne gelmişlerdir. Her şey doğayla uyumlu bir şekilde, insanların hayatlarını nasıl daha iyi, konforlu, kolay bir hale getiririz sorularına cevap aramakla başlamış. Tasarımın hayatın normal bir parçası olarak algılanması, hayatların bu kadar içinde olması da demokratik tasarımı oluşturuyor. Bu her yaş grubu ve sağlık durumundaki insanlar ve canlılar için her alanda iyi tasarlanmış bir şehirden tutun, evinizde kullandığınız bir objeye kadar geniş bir yelpaze sunuyor.

Tasarım sadece bir obje, bir giysi, bir cep telefonu vs ile sınırlı algılanmamalı. İyi çalışan bir ulaşım sistemi, trafiksiz yollar, şehrin görüntüsü, kolay anlaşılır yönlendirmeler vs hepsi demokratik tasarımın içine girer. Bir toplumda herkesin eşik şekilde fayda sağlayacağı, hayatını kolaylaştırıcı toplumsal düzenler geniş ölçekte demokratik tasarımlardır. 

Son olarak tasarımın sanatla ilişkisini nedir? Tasarımın bir modası, zamanı, yeri var mıdır? Yoksa sanat gibi zamansız ve yersiz midir? 

Benim tasarım anlayışıma göre tasarımın sanatla ilişkisi yaratım süreçlerinde. En temel yaratım süreçlerini öğrendiğimiz resim eğitiminde estetik bakış açısı yanı sıra  sanat tarihi, sanat akımları, toplumsal ve sosyolojik etkileri gibi bilgileri bugün tasarımlarımın temelini oluşturuyor. Bence Sanat tasarımın beslendiği alan.


 
Uzun zaman kalan eserleri Mimarlık alanında daha çok görüyoruz. Örneğin Eyfel kulesi veya Ayasofya Camii. 

Tasarım; günün ihtiyaçlarını, zamanın ruhunu, tarzını gözlemleyerek veya yönlendirerek çözüm üretir. Bana göre zamansızlık kavramı bu anlamda zor. Uzun soluklu markaların ilk örneklerini bugün müzelerde görüyoruz. Ama bir Rönesans ressamının eseri gibi hayranlıkla izlemiyoruz o tasarımı. Çünkü bugün o tasarımın daha iyi teknolojilerle, günümüz estetik algısına uygun, daha iyi malzemelerle üretilmiş modelini ya kullanıyor oluyoruz ya da hayatın için de deneyimliyoruz. 

Günümüzde tasarım sanattan daha farklı bir misyona sahip. Sanat, ruhu besleyerek insanı birey olarak zenginleştirir. Ancak biraz daha yavaş bir etki alanı vardır.Tasarım ise kitlelere daha hızlı etki edebilme gücüne sahiptir.