Olay Gazetesi Bursa

Tecavüzü yazdı: Artık utanmıyorum

Özgecan Aslan'ın vahşice öldürülmesinin ardından sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüdü. Yüzlerce insan #sendeanlat hashtag'iyle başından geçenleri yazdı.

Twitter’da yapılan itirafların en çarpıcılarından birisi ise ünlü oyuncu Akasya Asıltürkmen’den geldi. Akasya Asıltürkmen de cinsel saldırı ve taciz olayları sonrasındaki yargı sürecinde düzeltilmesi gerekenlere dikkat çeken Tweet’ler attı ve kendi yaşadığı olayı anlattı.

Asıltürkmen Twitter hesabından “Zaten anlatmıştım. Madem yeri geldi yine anlatayım, sus diyenlere inat. Artık utanmıyorum çünkü” diyerek paylaştığı yazıda, başından geçenleri ve yaşadıklarını anlatıp, yargı sürecinde yapılması gerekenleri 6 maddeyle sıraladı.

İŞTE AKASYA ASILTÜRKMEN’İN O TWEET’LERİ:

Adam idam etme fantezilerini bırakalım da, cinsel saldırı ve taciz ile ilgili yargı sürecinin toparlanması için mücadele verelim.

 

1. Olay karakola intikal ettiğinde, saldırıya uğramış kadın için psikolog, çocuk için pedagog, ifade esnasında hazır bulunmalı.

2. Mağdurun ifadesi alınırken mutlaka kadın memur talebi karşılanmalı. İfade en önemli aşamalardan biri.

3. Hastane sevki ve muayene, mağdurun ruh hali göz önünde bulunarak yapılmalı.

4. Adli tıp kurulu… Komple değişmesi gerekiyor. Ne kadar yıpratıcı bir süreç, tahmin bile edemezsiniz. İnek gibi damgalıyorlar kolumuzu.

5. Mahkeme. Mağdurun açık adresi, suçlu ve yakınlarının da duyacağı sekilde okunuyor. Yanlış. Aynı salonda havayı solutmak bile yanlış.

6. Adliye muhabirleri. Alınan ifadeler kamuyu bilgilendirmek için haber yapılabiliyor. Sınırlamalar yetersiz. Tamamen gizlilik koyulmalı.

ASILTÜRKMEN BAŞINDAN GEÇENLERİ BÖYLE ANLATTI

– YÜZLEŞME –

17 yaşındaki bir gencin saldırısına uğramamın üzerinden tam altı sene geçti. Seneleri saymak kolay, çünkü olaydan tam otuz gün sonra doğan yeğenimin yaşı o kadar. Şimdi yazacaklarımı paylaşabilecek gücü de dün akşam timeline’ımda gördüğüm/görmek zorunda kaldığım tweet sayesinde buldum. Senelerdir kafamda dönenleri paylaşmak için bir fırsat işte. Hayata karşı öfkeli, yabani yetişmiş, bu arada geri döndürülemez şekilde hastalanmış bir çocuk. Onu çoktan affettim. Her nerede ve ne yapıyorsa, umrumda değil. En ufak bir intikam alma isteği ya da öfke/korku duymuyorum.

“GÜLŞEN YÜKSEL VE UĞUR DÜNDAR’A KIZGINIM”

Sırf haber değeri taşıdığım için, tüm yalvarışlarıma rağmen, üstünden aylar geçmiş olduğu halde ağzımdan zorla aldığı cümlelerle haber yapan Gülşen Yüksel, olayı ana haber bültenlerinde canlandırma çekmeye üşenmeden, yayınlanmış dizilerimden aldığı parçaları, bir takım saldırı görüntüleriyle kurgulayıp yayınlayan Uğur Dündar ve gibilerini nasıl affedeceğimi ise gerçekten bilmiyorum.

Çünkü 17 yaşındaki çocuğun sadece hasta olduğunu düşünüyorum. Bu gazeteci/haberci tayfasının ise kötü kalpli, hırslı ve merhametsiz oldukları ortada. Kırsalda cinsel saldırıya uğramış kadın/kızların kendini öldürmesi beklenir. Sebebini hiç düşündünüz mü? Sadece namus meselesi değil, hayır. O utancın ağırlığıyla yaşamayı kaldıramadıkları için. Hayır hayır!!! Kızın yaşadığı utancı demiyorum. Bildiklerini kaldıramayan toplumun utancı. Kız, onların utancına kurban verilir. Yorgan gitti, dava bitti! Göz önünde dolaşmasından iyidir. Her gün ona bakarak rahatsız olmaktan kurtulurlar. Vahşilik gibi görünen bu tepkiyi büyük ve daha medeni olduğunu sandığınız toplumlar da verir. Sadece biraz daha soğukkanlılıkla yaparlar. Gerçekten tecrit ederek.

“DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA GİTTİM”

O senelerden bu yana iş hayatım tamamen kendi kişisel çabalarım sayesinde sürüyor. Ruh sağlığımın yerinde olduğunu sadece çevremdekiler biliyor. Misal, yeni tiyatro oyunumun röportajları esnasında Vogue dergisiden teklif geliyor diye seviniyorum ama yüzleşme sayfası için aramışlar, başıma gelenleri yazmamı istiyorlar. “Dalga mı geçiyorsunuz? Basına açtığım iki tazminat davası devam ediyor, gizlilik yasasından haberiniz yok mu? Böyle bir şeyi paylaşmamı nasıl beklersiniz?” diye cevap veriyorum, karşımdaki ses binlerce özür dilerken içimden “kahretsin ya, bir daha beni aramayacaklar” diye düşünüyorum! Halbuki ne kadar beğendiğim bir dergidir. Bir yandan herkes beni görsün, takdir etsin isterken, diğer yandan görünmez olmanın yollarını arıyorum. Hatta sırf bu yüzden bir süre dünyanın öbür ucuna gidiyorum. Yok ya, sırf bu yüzden değil, canım gitmek de istiyor, ondan.

“TACİZ HALA DEVAM EDİYOR”

Gülşen Yüksel’e açtığım tazminat davasını başlangıç tarihinden iki sene sonra kaybediyorum. Avukatlık masraflarını ödüyorum ağlaya ağlaya. Çok ağrıma gidiyor. Üstelik karşımdaki avukatlık şirketindekiler kadın oldukları halde kaba, anlayışsız. Sonra yargıtay kararı bozuyor! Avukatlık şirketi ödediğim paranın havuzda kaybolduğunu söylüyor. İspat edemiyorum ve bir daha ödüyorum. O arada mal varlığıma tedbir mi ne koydurmuşlar. İcra memurları filan geliyor. Onları anneme izah etmeye uğraşıyorum. Sonunda davayı kazanıyorum ama yaptığım masrafları bile karşılamıyor.

Google’daki arama motoru başlıklarını kaldırmamı sağlayamıyor. Her an aptalca sözlükvari bir sitede yorum yapmılmasını ya da Twitter’da bir sapığın beni yaşadığım olay üzerinden taciz etmesini engellemiyor. Trafikte bindiğim taksinin şoförüyle kavga eden kadına, ama siz de hatalısınız dediğimde “Hanım hanım, faytoncular bitti, sıra taksi şoförlerine mi geldi!” diyebilmesine mani olamıyor, çenesini kapatamıyor.

“UTANMASI GEREKEN BEN DEĞİLİM”

Haklı olmak, mutlu olmak anlamına gelmiyor yani.Hayatıma devam ediyorum. Eşsiz bir insan olduğumu, yaşadıklarımın değerimden bir şey kaybettirmeyeceğini biliyorum. Bilincim yerinde. Bazı kelimelerin ne kadar güçlü olduğunu, insanların bu kelimeleri sarf ederken dikkat etmesi gerektiğini biliyorum. Zorunlu bir biçimde başına gelen olayın etkilerini toplumla paylaşmış bir insan olarak, diğerlerinin nasıl yardıma ihtiyacı olduğunu, sessizliğin sesi olmam gerektiğini biliyorum.

Utanmıyorum, daha fazla üzülmüyorum. Utanması gerekenlerin kimler olduğunu da gayet iyi biliyorum, biliyorsunuz. Herkes kendi kadarını görür. Başını dik tut kızım! Kabahat sende değil, seni anlamayı beceremeyende.