Taha TÜTÜNCÜ
Son dönemlerde maliye camiası ile vergi mükelleflerinin en çok konuştuğu başlıklardan biri yeniden gündeme gelen vergi affı ihtimali. Son 10 yılda ortalama her 1,5-2 yılda bir çıkarılan af düzenlemeleri, birçok mükellefte “süre doldu, yeni bir af kapıda” algısı oluştururken, borcu olan binlerce kişide de beklenti giderek artıyor. Bu kapsamda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) eski Başkanı Fatih Acar, Olay Medya’nın sorularını yanıtladı ve hem mevcut tabloyu hem de yakın geleceğe yönelik beklentisini paylaştı.
“2 YILDA BİR AF DÜZENLEMESİ DOĞRU DEĞİL”
Vergi affı tartışmalarını değerlendiren Fatih Acar, geçmiş uygulamaların bugün oluşan beklentinin ana nedeni olduğuna dikkat çekerek, “Son 20 yılda 11 kez af çıkması, yani ortalama 2 yılda bir af düzenlemesi yapılması doğru bir uygulama değildir. Bu durum vergisini düzenli ödeyenler açısından ciddi bir güven kaybına yol açmıştır” dedi. Acar, son vergi affının 2023 yılında 7440 Sayılı Kanun ile yürürlüğe girdiğini hatırlatarak bugün itibarıyla yaklaşık 2,5 yılın geçtiğini ve doğal olarak yeni bir beklentinin doğduğunu belirtti.
“YAKIN VADEDE KAPSAMLI BİR AF BEKLEMİYORUM”
Vergi affı konusunda kamuoyuna yansıyan beklentilerin aksine, sürecin resmiyette henüz başlamadığını söyleyen Fatih Acar, hükümet kanadında net bir sinyal olmadığını ifade etti. Acar, “Bugüne kadar Hazine ve Maliye Bakanlığı bu konuda ciddi bir açıklama yapmadı. Milletvekilleri tarafından verilen bazı teklifler var ancak hükümet bu teklifi gündemine almadı. Bu nedenle yakın vadede kapsamlı bir af beklemiyorum” diye konuştu. Acar, seçim dönemlerinin bu tür düzenlemeleri hızlandırabileceğini ancak 2026’da seçim olma ihtimalinin düşük olduğunu söyleyerek, “Bu konu en erken 2027 ortalarından itibaren yeniden hükümetin gündemine gelebilir” dedi.
“ORTA YOL MÜMKÜN”
Kapsamlı bir af ihtimalini zayıf gören SGK eski Başkanı Acar, ancak borçlarını ödeyemediği için haciz baskısı altında kalan mükellefler için daha dar kapsamlı bir düzenleme yapılabileceğini vurgulayarak, “Vergisini düzenli ödeyenleri mağdur etmeyecek, ancak ödeme güçlüğü çeken mükellefleri rahatlatacak bir orta yol mümkün. 6183 sayılı kanunda tecil şartları esnetilebilir. Gecikme zammı yerine TÜFE ile güncelleme yapılarak uzun vadeli bir ödeme planı getirilebilir” ifadelerini kullandı. Fatih Acar, dava konusu olmuş borçlarda da “davadan vazgeçilmesi” şartıyla ödeme kolaylığı sunulabileceğini belirterek bunun hem kamu alacaklarının tahsilini hızlandıracağını hem de mahkemelerin yükünü azaltacağını ifade etti.
“SÜRE SONUNA KADAR UZATILDI”
Son bir yılda artan e-haciz uygulamalarını değerlendiren Fatih Acar, bu uygulamanın tahsilat sürecinde en son başvurulması gereken yöntem olduğunun altını çizerek, “Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın amacı elbette kamu alacağını tahsil etmektir ancak e-haciz en başta uygulanacak bir yöntem değildir. Ekonominin kırılgan yapısı, firmaların tahsilat sıkıntıları, bankalarla ilişkileri düşünülerek hareket edilmeli” dedi. Acar, tecil uygulamasının kanunda 18–36 aya kadar uzatılabilmesine rağmen bazı durumlarda 3–4 ayla sınırlandırılmasının yanlış olduğunu dile getirerek, “Tecil teminatla yapılan, %39 faiz uygulanan bir işlem. Uzun vade vermek hazine için bir kayıp değildir. Bu nedenle kanunun tanıdığı sürenin sonuna kadar kullanılmasında fayda var” diye konuştu.
“KÖTÜ NİYET OLMASI DURUMUNDA BAŞVURULMALI”
Fatih Acar son olarak, mükellefle görüşme, yapılandırma ve tecil gibi tüm yollar denendikten sonra hâlâ kötü niyet görülmesi durumunda e-haciz uygulanabileceğini vurguladı. Acar, “E-Haciz uygulamaları ile mükelleflerin bankadaki para hareketlerini dondurmak uzun vadede ciddi riskleride bünyesinde barındırır. Bu anlamada maliye idaresince öncelikle tecil imkanları sonuna kadar kullandırılmalı, borçların tahsili konusunda mükellefle yapılacak görüşmeler, tecil ve benzeri dahil bütün uygulamalar sonunda bir kötü niyet olması durumunda son çare olarak e-haciz uygulamasına başvurulmalıdır” şeklinde konuştu.