Gerçi… Tekrar olacak, ama yaşadığımız kentin gerçeğini ve değişimini göz ardı etmemek gerekiyor.
Örneğin…
1987’de yeni ilçe olarak kurulan Nilüfer, o yıllar köylerden oluşan bölgeydi. Tarımın en özel ve en verimlisiyle en çeşitlisi burada yapılırdı. İpekböcekçiliği bu köylerin sembolleri arasındaydı.
1990’lı yıllarda…
Gelin görün ki…
Yükselen yapılar, peş peşe kurulan ve istihdam uğruna hızla genişleyen sanayi bölgeleri Nilüfer’de önce köyleri, sonra benzersiz özellikteki verimli tarım arazilerini yuttu.
Gelinen nokta da, maalesef bugünkü hormonlu kent olarak karşımızda.
İşte…
Böylesine kritik değişim yaşayan bölgenin tarımsal özelliğini yaşatabilmek için Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in çırpınışlarını ilgiyle izliyoruz.
Üstelik…
“Sanayicilerimize sesleniyoruz” deyip, geçen haftaki sohbetimizde şu çağrıyı yaptı:
“Gelecekte Hasanağa Enginarı yerine keçeleri mi yiyeceğiz? Sanayi üretimi her yerde yapılabilir, ama enginarı yetiştirecek toprak bulunmaz.”
Bu noktada…
Nilüfer’de tahıldan baklagile, meyveden sebzeye kadar her ürünün yetiştiğini anımsatıp, hayvancılığın yeniden canlandırılması için de çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
Beklentisi de şu:
“Tarımı sadece izleyerek değil, merkezi ve yerel yönetim işbirliğiyle güçlendirip korumalıyız.”
Sonra da…
“Nilüfer’de çiftçilerimizi kooperatifleşmeye davet ediyor; toplantılar, eğitimler ve garantilerle destekliyoruz” deyip, uygulamaya kararlı olduğu modeli açıkladı:
“NİLKOOP aracılığıyla ürünleri satın alıyor, üreticiyi örgütlü yapıya yönlendiriyoruz. Üreticiler bir araya gelip ürünlerini kooperatiflere verdiklerinde Marmarabirlik gibi güçlü markaların ortaya nasıl çıktığını da görüyoruz.”
Bize ölülerimiz bakıyorsa, çocuklarımız ne satacak?
Söylediği şu:
“Bazı köylerimizde, ‘Bize ölülerimiz bakıyor, onların mirasını satarak geçiniyoruz’ cümlesini duyuyoruz. Biz de onlara şunu soruyoruz: Peki çocuklarımız ne satacak?”
Kararlılığı da şu:
“İşte bu yüzden tarımı yeniden canlandırmak zorundayız.”
Bu sese kulak vermek gerek: Su yönetimi dağınık, kuraklık kalıcı
Hatta…
Gelecek yıllar için kaygı duyulması gerektiğini gösteren tablolarla karşı karşıyayız.
İşte..
Bu yöndeki kritik uyarılardan birini Yenişehir Çevre Platformu Sözcüsü Erkan Erdem yaptı.
Dikkat çektiği şu:
“Son 5 yılda Bursa genelinde ortalama sıcaklık 1.2 derece arttı, yaz yağışları yüzde 25 azaldı. Yenişehir Ovası artık sadece iklim değişikliği değil, ihmali de yaşıyor. Baraj doluluk oranı yüzde 1 seviyesine kadar geriledi.”
Kaygısı şu:
“Buna rağmen su yönetimi hâlâ dağınık. Kuraklık mevsimsel bir durum değil, yapısal sorun haline geldi.”
Tehlikeye işaret etti:
“Aşırı kuyu suyu kullanımı yalnızca su kaybına değil, toprağın yapısına da zarar veriyor.”
Kestelli muhtarlar su yönetimiyle buluştular
İşte…
Kestel Muhtarlar Derneği de, görevleri nedeniyle su yönetimini oluşturan bürokratlarla bir ara geldi.
Dernek merkezindeki toplantıya; BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ali Alper Makam, İçme Suyu Daire Başkanı Hasan Tahsin Vurgun, İnsan Kaynakları Daire Başkanı Ergün Aksoy’la suyun geleceğini konuştular.
Gürsu’da farklı ulaşım sorunu: Metrodan inenler minibüslere binemiyor
Son gelişinde…
Gürsu ve köylerinde yaşayanlar için önemli ulaşım sorununu anlattı:
“Gürsu büyüdü, köylerinin de nüfusu arttı. Çalışmak için sabah metroyla kent merkezine gidip, akşam dönen sayısı da çok.”
Sorun şu:
“Gürsu’da metrodan inenler, mahalle ya da köylerine gidebilmek için otobüse ve minibüse binemiyorlar. Çünkü bu araçların beklemelerine izin verilmiyor.”
Bu noktada…
“Ankara Yolu üzerinde toplu taşıma araçlarının bekleme yapması riskli, ama çaresi var” deyip düşüncesini söyledi:
“İstasyonun hemen alt tarafında, Gürsu girişinde uygun yerler var. Orada bekleme alanı oluşturulabilir. İnsanlar da uzun mesafe yürümezler.”
Bir ulaşamama sorunu da Terminal’de
Okurumuz…
Orhan Dönmez de buna dikkat çekiyor:
“Cumartesi ve pazar günleri alışveriş merkezleri yoğunluğu daha da arttığı için Terminal’e ulaşılamıyor, otobüsler giremiyor, otoparkından 50 dakikada çıkılamıyor.”
Görünen o ki, buraya da küçük dokunuş gerekiyor.