Olay Gazetesi Bursa

Efsane olmak ve ötesi…

Basketbol da Lebron James gelmiş geçmiş en iyi oyuncu mudur Bunu yıllar boyu süren tartışmaları tekrarlamak için söylemiyorum. Her sporda olduğu gibi özellikle Lebron-Jordan kıyası etrafında tam bir “endüstri” oluşturuldu. Ben size Lebron’un üzerinden, basketbol ötesi şeylerden, kahraman oluşturma sürecinden bahsedeceğim. Profesyonel sporlarda, ortalama oyuncuların değil, uç noktadaki azınlığın gelişimi önemlidir. Bugün NBA’de “isimsiz” oyuncular, […]

Basketbol da Lebron James gelmiş geçmiş en iyi oyuncu mudur Bunu yıllar boyu süren tartışmaları tekrarlamak için söylemiyorum. Her sporda olduğu gibi özellikle Lebron-Jordan kıyası etrafında tam bir “endüstri” oluşturuldu. Ben size Lebron’un üzerinden, basketbol ötesi şeylerden, kahraman oluşturma sürecinden bahsedeceğim. Profesyonel sporlarda, ortalama oyuncuların değil, uç noktadaki azınlığın gelişimi önemlidir.

Bugün NBA’de “isimsiz” oyuncular, eskinin yıldızları seviyesindeler. Bir düşünün: Zamanında efsane olmuş Carl Lewis 100 metre rekoru kırdığı derecesiyle bugün finallere dahi kalamayabilir. Başarıların bir kronometreyle kolayca ölçülebildiği her sporda benzer bir gelişme var. Sırf istatistikleri daha karmaşık ve göreceli diye basketbol gibi alanlar bundan muaf olabilirler mi

John Stockton, muhtemelen bugün All Star seçilemezdi. Aynı pozisyonda oynayanlara bakın: Westbrook, Harden, Curry, Chris Paul, Lowrie, lillard. Bu adamların hemen hepsi çok atletik ve şutör, yarısı her an triple double yapabilir. Isiah Thomas’ın üçlük yüzdesi % 25’in altında idi. Bugünün uzunları için bile kötü bir yüzde. Scottie Pippen, bugünün en iyi çok yönlü oyuncusu sayılabilir miydi?

Elbette eskileri yargılamak haksızlık olur, o zamanlar oyun başka türlü oynanıyordu. Ama günümüz oyuncularının sadece farklı değil, daha komple olduklarını söylemek gerek. Ortalama oyuncular da yıldız oyuncular da, eskiye göre daha iyiler. Bu yeteneklerin en tepesinde de Lebron var. Bu derece bir istikrarı bir tek Roger Federer kurabildi kendi alanında.

Jordan ve Kobe gibi örnekler insanların kafalarında belli bir “en iyi” kalıbı oluşturdu. Açıkçası Jordan yanında oynarken, aynı anda hayran olup, nefret edeceğin tip bir lider. Ancak bu her zaman işe yaramadı, zaten Pippen’ın dengeleyici liderliği olmadığı zamanlarda, Jordan play-offları göremedi. Lebron bu bakımdan tarihin en iyisi olabilir. Herhangi bir takıma koy, onu ertesi sene play-offlara taşır, sonraki sene şampiyonluğa oynar. Bunları nasıl yapıyor? Sadece her pozisyonda etkili olabildiği için değil, her türlü kişiliğe liderlik edebildiği, yanındakileri daha iyi yaptığı, diğer yetenekleri de daha sonra yanına çekebildiği için.

Gelelim Lebron’un niye “en büyük” olmadığı tartışmalarına. En iyi olmak, yetenek ve başarıyla ölçülüyor. Efsane olmak için ise, kendi kontrolünde olmayan başka şeyler mesela bol bol drama lazım. İnsanlar, işini düzgünce yapanı değil, dramatik anlarda kahraman olanları hatırlıyorlar. Bu hikayelerin varlığı da yetmiyor, bunları pazarlamak gerek. Şimdilerde pazarlamanın kralı var ama artık sıradanlaştı. Bazı şeyler bir kereliğine mahsus oluyor, sonradan daha iyisini yapsan bile o sihri tekrarlayamıyorsun. Esas olan şey bir üründen ziyade bir hissiyat. Şimdi eksik olan da bu. Eskinin rekabeti daha az hesaplanmış, daha az “steril” idi. 90’dan önce “free agency” (serbest oyuncu) diye bir şey yoktu. Oyuncuların takas dışında bir seçenekleri yoktu. Yeni hareket kabiliyeti, “franchise oyuncusu” fikrini baltaladı. NBA da “altın çağı” neden altındı? En hızlı koşanlar, en iyi şutörler, en yükseğe sıçrayanlar o zaman oynadıkları için değil. O çağ; mücadeleler, hikayeler ve spontane karakterleri ile altındı.

Nihayetinde Lebron altın çağın dışında doğmuş bir cevher. Keşke onu daha gerçek bir rekabetin olduğu, daha az paranın döndüğü, daha çok küfrün edildiği, daha fazla dirseğin atıldığı zamanlarda izleseydik. Bazılarına göre bir numara olmakla kalmaz, takımını da bir numara yapardı. Fakat burada daha enteresan bir durum var. Sadece altın çağın dışında olmaktan değil, özellikle de bizim çağımıza has bir mahkumiyet. Basketbolun ötesinde, her alanda ortak mitlerin bitişi. Jordan’ı, Pele’yi, Muhammed Ali’yi, diğer büyüklerin ötesine taşıyan ve efsaneleştiren şey, alanlarını aşıp, kendi çağlarını tanımlayan birer ikon haline gelmeleriydi.

Yukarda sayılanların tam ayarında bir karışımıyla bunu becerebildiler. Şimdilerde hepimizi birlikte heyecanlandıran şeyler yaşanmıyor, en basit gerçekler üzerinde bile uzlaşamayacak kadar ayrışıldı. Hem de ifade özgürlüğünün ve binlerce Youtube kanalının olduğu bu çağda, herkesin beraber dinlediği hikayeler olmayınca, o hikayelerin kahramanlarını yüceltmek de imkansızlaşıyor. Efsaneler var ama ortak bir efsanemiz yok. O devirler bitti artık.

Tekrar görüşmek üzere…