Olay Gazetesi Bursa

Güneydoğu turizm cenneti

Şaşırdınız değil mi? Güneydoğu nasıl turizm cenneti olur? Bunu fark edebilmek ve görmek için oralara gitmek lazım. Peki güvenli mi o bölgeler? Batı bölgelerimizden daha güvenli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü oradan yeni döndüm. Yıllar oldu Urfa’ya gitmeyeli. Yolları toz topraktan geçilmeyen, toprakları susuzluktan çatlayan, devletin şefkatine hasret, yoksul bir bölgeydi burası. Kültür bakımından çok zengin sayılırdı […]

Şaşırdınız değil mi? Güneydoğu nasıl turizm cenneti olur? Bunu fark edebilmek ve görmek için oralara gitmek lazım. Peki güvenli mi o bölgeler? Batı bölgelerimizden daha güvenli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü oradan yeni döndüm.

Yıllar oldu Urfa’ya gitmeyeli. Yolları toz topraktan geçilmeyen, toprakları susuzluktan çatlayan, devletin şefkatine hasret, yoksul bir bölgeydi burası. Kültür bakımından çok zengin sayılırdı ama yaşam şartları açısından çok geriydi. Aradan 20 yıl geçtikten sonra gördüğüm Urfa’yı tanıyamadım. Mükemmel bir kent olmuş.  Bazı eksikleri bir yana,tam bir kültür ve müze şehri. İnanç turizminin önemli bir merkezi adeta.

Urfa’nın bilinen 9000 yıllık bir tarihi var. Kaleleri, su kemerleri,  mağaraları, sarnıçları, çeşmeleri, cami ve kiliseleri, höyükleri,  Asur-Babil-Hitit çağlarına ait eserleri, saymakla bitmez. Hele Harran, hele insanlık tarihi hakkında bilinenleri altüst eden Göbeklitepe… Böylesine bir kültürel zenginlik, inanılır gibi değil. Urfa müzesini mutlaka görmelisiniz.Gözlerinize inanamazsınız… 

Harran’ı görmeden, acı mırra kahvesini içmeden, Balıklı Göl’ü gezmeden, Halfeti ve Birecik’e gitmeden, kelaynak kuşlarını ziyaret etmeden, Halfeti’de motorla batık şehre uğramadan Urfa’yı gezdim-gördüm demeyin. Yerli ya da yabancı bir turist için, bundan güzel bir seyahat olamaz. GAP projesi bölgeyi ayağa kaldırmış, Fırat’ın ve barajların suları Çukurova’ya çevirmiş Harran ovasını. Her yer pamuk tarlası, dağlar ve tepeler fıstık ağaçlarıyla dolu. Dünün o çorak toprakları yemyeşil olmuş, suyla hayat bulmuş. Allah rahmet eylesin Süleyman Demirel ile Turgut Özal’a. Bu zenginlikte büyük payları ve emekleri var. Bir de Urfa’yı modern ve muhteşem müzelere kavuşturan dönemin Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a teşekkür borçluyuz. Sadece Urfa’nın değil,Türkliye’nin pek çok müzesini ayağa kaldırdı, sağ olsun.

İstanbul’dan Urfa’ya her gün uçak var. Gittiğim gün, Başbakan Binali Yıldırım da oradaydı, açılışa gelmiş.Yoldaki afişlerden Yıldırım’ın Urfa Badıllı aşiretine mensup olduğunu öğrendim. Ataları bu aşirettenmiş. Urfa’da aşiret çok… Bildiğim İzol’ler var, Bucak’lar var, Karakeçili’ler var. Bilmediğim ise daha fazla… Urfa’nın içinde Kızılkoyun Haleplibahçe projesi görülmeye değer. MÖ 2000 yıllarına ait ilk mağara evleri ortaya çıkarılmış. Restorasyon tamamlanınca, inanılmaz bir görsel zenginliğe daha kavuşacak Urfa.

Urfa’nın nüfusu 1.250.000’i aşmış. 450.000 de Suriyeli var. Harran’a giderken Suriyeliler için yapılan 30 bin kişilik kampı gördüm. Ucu bucağı yok,Urfa’ya 23 kilometre uzaklıkta koca bir şehir olmuş. Adı AFDA Suruç Süleyman Şah Yerleşim Merkezi… 4 yıl önce yapılmış, Suriyelilere kimlik verilmiş. Bu kimlikle kamptan çıkıp,şehre gidip gelebiliyorlar. Zaten 4 yıllık  kamp ikametinden sonra, isteyen şehirde ev kiralayıp, normal hayata geçebiliyor. Bunlar nüfus kâğıdı da alabiliyorlarmış.

Urfa’ya 5000 kişilik cezaevi yapmışlar. Yetmemiş kapadıkları eski cezaevini de devreye sokmuşlar. Rakamları görüp,bu güzel kenti suçlu imalathanesi gibi düşünmeyin sakın. Yabancıya, misafire, Urfa’yı gezmeye gelene dokunan yok. Aksine müthiş saygı gösteriyorlar, bir dediğini iki etmiyorlar konukların.

Güzel ve modern otellere sahip Urfa. Lüks restoranları da var, sokak ciğercisi ve kebapçısı da… Gurmeler için bulunmaz  bir yer, inanılmaz bir lezzet deposu. Yemeklerden birkaçını sayayım mı size? Ayran çorbası,çağala aşı, pakla aşı, hitti bastırması, sarımsak aşı, isot çömleği,erik tavası, semsek, marul dolması, mumbar, acir bastırması, masluka, lebeni, borani, duvaklı pilav, çiğköfte, haşhaş kebabı, kemeli kebap, tike kebabı, tepsi kebabı, domatesli kebap, kemeli cacık, bostana, koruk salatası, katmer, aşir aşı, paliza, şillik, haside, zingil. Bunları tatmaya kalktınız mı, bir haftada beş kilo alırsınız. Ama yenmeyecek gibi de değil hepsi.

Giderseniz tarihi bir hamama yapılmış Sembol restorana ve müzenin içindeki modern ve mükemmel lokantaya mutlaka uğrayın. Sahipleriyle, personeliyle örnek müesseseler. Ama bir eksikleri var, içki veremiyorlar. Hem turist gelsin istiyorlar, hem de içki sunamıyorlar. Sadece Urfa’da değil,Anadolu’nun turizm yapılabilecek illerinde de durum aynı. Örneğin Mardin, Adıyaman, Malatya, haydi diğerlerini saymayayım artık. Sayarsam ülkenin büyük bir kısmının  içkiye yasak bölgeler haline geldiğini anlarsınız. İçkisiz sıra gecesi olur mu? Artık oluyor işte… İçkili sıra gecesi yapan yeri bulamadık Urfa’da. Ayranla, şalgam suyuyla, şırayla yapanı çok ama içkiyle yapanı yok artık.

Urfa’nın bir başka  zenginliğinden de bahsetmeliyim. Bizler büyük şehirlerde sevgiye, saygıya, ilgiye, şefkate hasret kaldık. Selamlaşmayı unuttuk adeta. Karşı kapıda oturanları bile tanımıyoruz. Ama Urfa öyle değil, nasıl sevgiyle kucaklıyorlar yabancıyı, nasıl sahip çıkıyorlar insana görmelisiniz. Ne isteseniz (başım gözüm üstüne) diyorlar. Kaçak çay veya mırra içirmeden, yediğinden bir lokma tattırmadan bırakmıyorlar sizi. İnsani dokunuşları, insani davranışları, alçakgönüllülüğü özleyenlere Urfa’yı hararetle tavsiye ediyorum.