Olay Gazetesi Bursa

Alınmaca yok

Öncelikle ilerleyen satırlarda yanlış izlenim vermeme adına ülkemi, bayrağımı, vatanımı sevebileceğim en üst düzeyde sevdiğimi, bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan dolayı gurur duyduğumu belirterek yazıma başlamak istiyorum. İnsan vücudunda bulunan bazı vitamin ve vitamine benzeyen etki gösteren maddeleri sağlıklı bir yaşam sürmek için yeterli miktarlarda almak zorundayız. Bunları et, yumurta, süt ve süt ürünleri, doğal […]

Öncelikle ilerleyen satırlarda yanlış izlenim vermeme adına ülkemi, bayrağımı, vatanımı sevebileceğim en üst düzeyde sevdiğimi, bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan dolayı gurur duyduğumu belirterek yazıma başlamak istiyorum.

İnsan vücudunda bulunan bazı vitamin ve vitamine benzeyen etki gösteren maddeleri sağlıklı bir yaşam sürmek için yeterli miktarlarda almak zorundayız. Bunları et, yumurta, süt ve süt ürünleri, doğal yağlar, sebzeler, balık ve diğer deniz ürünleri, doğallığı bozulmamış meyve ve tahıllardan alabiliyoruz. Ne yazık ki rafine edilen, katkı maddeleri ile doğallığı bozulan, liflerden fakir, aşırı şekerli, trans yağlı ve saflaştırılmış unlu gıdalardan bunları yeterince alamıyoruz. Üstüne üstlük alsak da probiyotiklerini kaybeden bağırsaklardan yeterli miktarlarda bu yararlı maddeleri vücudumuzun yapısına sokamıyoruz. Peki sonuçta ne oluyor?

Burada yazdıklarımı pek çok kaynaktan, üstelik iyi bir tıp bilgisine sahip olmasanız da bulabilirsiniz. Beynimiz erişkin vücutta 1,5 kilogram ağırlığa sahiptir ve bu da vücudun % 2’sine denk gelir. Ama aynı beyin kan dolaşımında bulunan besleyici maddelerin %30’unu tüketmektedir (normal organların 15 katı). Beynimiz ihtiyacı olan bu beslenme faktörlerini yeteri kadar alamazsa kimyası değişiyor ve işlevlerinde bozulmalar başlıyor. Bu da endişe, yorgunluk, huzursuzluk, zekâ seviyesinde değişiklikler ve depresyon olarak kendini gösteriyor.

Yeterince demiri alamazsak beynimiz iyi işlemiyor. Düşünemiyoruz, zekâ seviyemiz azalıyor. Güçten kuvvetten düşüyoruz, hareket etmeye halimiz kalmıyor. Toplumumuzda demir eksikliği yaygın mı? Hem de nasıl.

D vitamini eksikliği de had safhada ülkemizde. Pek çok tez konusu, üniversite araştırmaları bunu doğruluyor. Sayısız sıkıntılar doğuruyor bu eksiklik. Mutsuzluğu körüklüyor, obeziteyi körüklüyor, zekâ seviyemizi etkiliyor. Beynimizde kısa bir süre önce D vitamini ile çalışan algılayıcılar (reseptör) bulundu. Sosyal davranışlar, öğrenme becerileri, hafıza ile ilgili pek çok konuda bu algılayıcılar etkili olmaktadır.

Daha o kadar çok yazılabilir ki. Omega-3, B12 başta olmak üzere diğer B grubu vitaminler, C vitamini, probiyotikler, magnezyum başta olmak üzere bazı mineraller hep eksik alındığında bizler biraz daha beyin fonksiyonları açısında zaafa uğruyoruz ve ne yazık ki hem okuduklarım hem de hekim olarak gözlemlerim bunu doğruluyor. Gece 02.00’de ki egzoz seslerine, son ses müzik seslerine, onca uyarılara rağmen trafik kazalarının önlenememesine daha bilimsel bakmaya başladım.

Bazı ABD’li bilim insanları Amerika’nın düşmana ihtiyacı yok çünkü bu gidişle biz toplumumuzu yok edeceğiz diyorlar. Aynı şey güzel ülkemin güzel insanlarının başına gelmesin. Anne karnından itibaren ilköğretim ve sonrasında beslenmeyi adamakıllı öğrenmemiz sağlıklı bir toplum oluşturmamız için temel şarttır. Bu ülkenin bedeli binlerce şehit ve gazinin kanları ile ödendi. Üç kuruşluk gıdalar ile zedelenmesin.

Bayram öncesi D vitamini eksikliği ile ilgili birkaç bilgi aktaracağımı belirtmiştim. Et, balık, yumurta, balık yağı, tereyağı, karaciğer ve günde sadece yarım saat güneşlenmek bu eksikliği giderebiliyor. Özellikle ülkemizde kasım ve nisan ayları arasında D vitamini düzeylerini ölçtürmek gerekmektedir.

İnsan beyni değirmen taşıdır. İçine yeni bir şeyler atmazsanız kendi kendini öğütür durur (İ.Haldun)