Hamburg’un kırmızı tuğlalı ve son derece estetik sokaklarında yürürken, içimdeki iflah olmaz kendimden geriye sanatsal bir iz bırakma dürtüsü yine nüksetti. Buralara kadar gelmişken, şehre benden bir şeyler katmadan, duvarlarına bir imza atmadan dönmek olmazdı. Rotamı hemen sprey boya kokusunun izini sürebileceğim bir mabede, “Under Pressure” isimli dükkana çevirdim.
Niyetim boyalarımı alıp, Hamburg’un meşhur yasal boyama alanı (Hall of Fame) olan Heimfeld’e gitmekti. Ancak haritaya bakınca Heimfeld’in şehir merkezine epey uzak kaldığını fark ettim. Bir yandan da turist olarak gezip görmek istediğimiz bir şehirde kısıtlı zamana sahip olduğumuzdan, dükkandaki çocuğa “Buralarda, merkeze daha yakın, başımızın ağrımayacağı başka bir duvar yok mu?” diye sordum. Çocuk, biraz düşündükten sonra Flora Park’ın içindeki eski sığınaktan bahsetti.
Ama bir de şerh düştü:
“Eskiden orayı boyayanların polise şikayet edildiği oldu, yaşayanlar rahatsız olabiliyor ama hala boyayan çok kişi var. Yüksek ihtimalle bir şey olmaz ama boyarsan da risk aldığının farkında ol!”
Birçok sokak sanatçısının illegal şekilde boyayarak başladığını düşündüğümüzde, sokak sanatı büyük ölçüde risk almak değil mi zaten? Turist olarak gittiğin bir yerde bu riski almak biraz zor olsa da, eşimi de ikna edip “Enseyi karartma” dedim kendi kendime. Aldık boyaları, tuttuk Flora Park’ın yolunu. Parkın içinde, tarihin soğuk yüzünü hatırlatan II. Dünya Savaşı’ndan kalma o eski sığınağı bulduk hemen. Boyamak için müsait, güzel bir duvar ararken gözüme 40’lı yaşlarda, harıl harıl çizim yapan biri ilişti.
Yanına yaklaştım, selamlaştık. İsminin sonrada Bakaholic olduğunu öğrendiğim bu graffitici, Hamburg’un o günkü 3 derece soğuğuna aldırmadan tutkuyla boyuyordu. Ayaküstü sohbete daldık. Dile kolay, 1996 yılından beri graffiti yapıyormuş. O eline ilk spreyi aldığında benim henüz 3 yaşında olduğumu düşünürsek, böyle birisiyle tanışmak Türkiye’de başınıza her zaman gelebilecek bir şey değildir.
Boyamak için Türkiye’den Bursa’dan geldiğimi anlatıp, boyamanın sıkıntı olup olmayacağını sordum. “Muhtemelen sorun olmaz, merak etme ben de burdayım zaten.” deyince epey rahatladım. Sonrasında ise ona çizmeyi düşündüğüm taslağı gösterdim. Birbirimizin çizdiği şeylere baktık ve “İstersen birlikte boyayabiliriz.” diye bir teklifte bulundum. O da bunu, “Bir graffitinin yanında karakter olması her zaman harikadır!” diyerek severek kabul etti.
Düşününce hayat ne garip… Küçük bir çocukken Bursa’da okul defterlerimin kenarlarını karalayarak başlayan o graffiti hikayem, önce odamın duvarlarına, sonra sokaklara taştı ve bugün dünyanın bambaşka bir ucunda, benden yaşça büyük, dili, kültürü farklı bir adamla aynı duvarın önünde buluşturdu beni. Bakaholic’in o muazzam “outline” (dış çizgi) çekişlerini izlemek, onunla aynı soğukta parmaklarımız üşüye üşüye boyamak inanılmaz bir keyifti. Tutkularının peşinden giderken zorlanan herkese, Hamburg’dan bin selam olsun. Yolun sonunun güzel yerlere çıkacağına itimadımız tam!
Duvara ne çizdiğime gelince…
Daha önce benzerini Barselona’da, yine bir liman kentinde çizdiğim o denizci karakterini buraya da taşıdım.
Ama bu sefer küçük bir “baba şakası” ekledim; Hamburger’in ana vatanı Hamburg’da, elinde hamburger yiyen bir “Hamburger” (Hamburglu) denizci çizdim. Birkaç saat gibi çok kısa bir sürede çizmek zorunda olduğumdan ufak tefek hataları ve eksikleri olsa da bütün süreç inanılmaz keyifliydi. Bakalım kafamın içinde benimle gezip, gittiğim her yerde duvarlara yansıyan bu denizcinin hikayesi nasıl devam edecek? Zamanla ona bir isim koyarım belki. Barbaros mu olur, Piri Reis mi bilinmez. Gittiği her limandan, her şehirden kollarında yeni dövmeler, yakasında yeni rozetlerle ayrılan gezgin bir denizci…
İsim önerilerinize açığım…
Bu macerada teşekkür etmem gereken biri daha var: Ted Ster.
Flora Park’taki sığınakta tanıştığımız, merdivenini kullanmamıza izin veren o nazik fotoğrafçı adam. Beni bir sonraki cumartesi yapılacak olan 20 kişilik graffiti Jam’ine (etkinliğine) davet etti. Ne yazık ki dönüş vaktimiz geldiği için katılamadım ama kim bilir belki önümüzdeki yıl Bursa’da düzenleyeceğimiz festivalde hem Bakaholic’i hem de Ted’i ağırlar, Hamburg’da başlayan dostluğumuzu Bursa’nın duvarlarında pekiştiririz.
Kuzey Almanya soğuk olabilir ama duvarları ve insanları, sanatın etkisiyle beklediğimden çok daha sıcaktı!