Mudanya, deniz kokusunun, taş sokakların ve tarihi evlerin buluştuğu bir sahil kentinden çok daha fazlası. Burası, aynı zamanda Cumhuriyet’in en önemli dönüm noktalarından birine, Mudanya Mütarekesi’ne ev sahipliği yapmış bir ilçe.
Bursa’yı hiç ziyaret etmemiş İç Anadolulu bir arkadaşım, yıllar önce üniversitedeyken, Bursa’nın merkezinin Mudanya ve Gemlik olduğunu zannettiğini, bizim de İstanbul gibi denizle iç içe yaşadığımızı söylemişti. O zamanlar cehaletiyle biraz dalga geçsem de, geçtiğimiz haftasonu Mudanya’ya uzun zaman sonra tekrar gidince, Bursa’nın en güzel ilçelerinden biri olduğunu farkettim. Sadece sahiliyle değil, tarihi, kültürel ve ekonomik potansiyeliyle de merkez ilçelerden biri olmayı hak ediyor. Her şeyden önce, konumu çok değerli. İstanbul’un burnunun dibinde. Deniz otobüsü seferleri, feribotlar, kara yolu bağlantısı sayesinde birkaç saat içinde hem İstanbul’dan hem de çevre illerden ulaşmak mümkün. Bugün birçok turizm kenti sırf bu ulaşılabilirlik avantajı sayesinde dünya çapında marka oldu.
İkincisi, turizm çeşitliliği var. Sadece denize girilecek bir sahil kasabası değil, aynı zamanda mütareke tarihiyle, eski Rum evleriyle, Giritli Mahallesi gibi dokularıyla, üzüm bağları ve gastronomisiyle güçlü bir cazibe merkezi. Yaz turizmi kadar tarih ve kültür turizmi de Mudanya’yı besleyebilir.
Üçüncüsü, yaşam kalitesi. Bursa’nın merkezinde sıkışmış trafik ve beton arasında nefes almak zorlaştığında, Mudanya’nın sahilinde yürüyüş yapmak insana hala iyi geliyor. Denize bakan bir kafede oturmak, gün batımını izlemek, merkezin gürültüsüne alternatif bir yaşam biçimi sunuyor. Bugün dünya şehirlerinde kıyı bölgeleri kentin vitrini olarak planlanıyor. Barcelona’da sahil boyu, Atina’da Pire, İstanbul’da Kadıköy bu mantığın örnekleri. Bursa için neden Mudanya olmasın?
Dördüncüsü, sanat ve kültür. Bildiğiniz üzere yakın zamanda Mudanya Belediyesi, Girit Mahallesi’ndeki 150 yıllık bir konağı restore ederek kente Cumhuriyet Galerisi adında yeni bir kültür durağı kazandırdı. Tarihi doku korunarak ayağa kaldırılan bu yapı, artık sanatın ve hafızanın bir araya geldiği bir mekan olacak. Galeri, açılışını Osman Nuri İyem küratörlüğünde hazırlanan “Su ve Rüzgardılar” sergisi ile gerçekleştirdi. İsmini Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndaki “Hürriyet ve ümit / su ve rüzgardılar” dizelerinden alan sergi, resim, heykel, fotoğraf ve yerleştirmelerden oluşuyor. Farklı kuşaklardan sanatçıları bir araya getiren bu buluşma, yalnızca bir sergi olmanın ötesinde, Cumhuriyet’in çok sesli, çok renkli ruhunu da simgeliyor. Bugün Avrupa şehirlerinde, eski bir depo ya da endüstri yapısının dönüştürülerek sanat galerisine çevrildiğini sıkça görüyoruz. Mudanya’daki bu adım, Bursa için aynı vizyonun yerel bir karşılığı gibi. Bir tarihi konağın restore edilip sanata açılması, kentin hem belleğine sahip çıkıyor hem de geleceğini şekillendiriyor. Yine yakın zamanda yapılan ve gelenekselleştirilmek istenen Mudanya Caz Festivali, kente kültür sanat anlamında değer katacak bir başka proje ve umuyorum büyüyerek daha da çok kişiye ulaşacaktır.
Bu tür projeler ve yatırımlar çoğaldıkça, Mudanya’nın kendine has kültürel bir kimliğinin oluşacağına ve merkezileşeceğine inanıyorum. Elbette merkez olmak demek, sadece tabelada “merkez ilçe” yazması değil. Bunun arkasında ciddi bir planlama, altyapı yatırımları ve vizyon gerekiyor. Özellikle haftasonu Mudanya içerisindeki trafik yoğunluğu çözülmesi gereken en önemli sorunlardan biri olsa da Mudanya’nın büyük bir potansiyeli var.
Kim bilir, belki de arkadaşımın yıllar önce söylediği yanlış bir söz, bir hayalin ipucudur. Bursa’nın İstanbul’a açılan kapısı olan Mudanya, ileride yalnızca bir sahil ilçesi değil, kentin kültürel ve turistik merkezi haline gelebilir.
Meraklısı için Cumhuriyet Galerisi’nden çektiğimiz bazı fotoğraflar: