Olay Gazetesi Bursa

29 Ocak’lar ve Batı Trakya Türkleri…

550 yıl hükmettikleri toprakları terk etmemek için her şeyi yaptılar. Zulüm gördüler, şehitler verdiler… Kısacası akla gelebilecek bütün acıları yaşadılar. Son çare olarak ilk Türk Cumhuriyeti’ni kurdular. Ama ne yaptılarsa kendi topraklarında azınlık olmaktan kurtulamadılar. Onlar Batı Trakya Türkleri. *** Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünde Yunanistan’a emanet edildiler. 24 Temmuz 1923 tarihinden bu yana Meriç ve […]

550 yıl hükmettikleri toprakları terk etmemek için her şeyi yaptılar.

Zulüm gördüler, şehitler verdiler…

Kısacası akla gelebilecek bütün acıları yaşadılar.

Son çare olarak ilk Türk Cumhuriyeti’ni kurdular.

Ama ne yaptılarsa kendi topraklarında azınlık olmaktan kurtulamadılar.

Onlar Batı Trakya Türkleri.

***

Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünde Yunanistan’a emanet edildiler.

24 Temmuz 1923 tarihinden bu yana Meriç ve Karasu nehirleri arasındaki coğrafyada binbir zorlukla yaşamlarını sürdürüyorlar.

Nedeni ise Atina’nın zamanla ortaya çıkan ayrımcı politikaları!

97 yıl önce 150 bin kişiyle nüfusun büyük bölümünü oluşturuyorlardı.

Bugün sayıları çok daha az ve toplum içindeki ağırlıklarını kaybetmiş durumdalar.

Yunanistan’ın baskıları sonucu, Bursa dahil Türkiye’nin birçok şehri ile dünyanın farklı ülkelerine göç etmek zorunda kaldı binlerce Batı Trakya Türkü…

***

Bu hatırlatmaların ardından 1980’li yıllara gelecek olursak…

Çok zor günlerdi.

Türklere ait araziler bir kuruş ödemeden kamulaştırılıyor.

Evlerini tamir etmelerine bile izin verilmiyordu.

Çatıdaki bir kiremidi dahi değiştirene büyük cezalar kesiliyordu.

Traktör, otomobil ve motosiklet ehliyeti verilmediği gibi trafik polisleri ceza yazmak için köylerin çıkışlarını tutuyordu.

Yakalanmamak için tarlalarda bırakılan traktörlerin, motor ısıları polisler tarafından kontrol ediliyor, kullanıldığına karar verilirse sahibine plakadan ağır para cezaları kesiliyordu.

Büyük bölümü çiftçilikle geçinen azınlığın tarlasını işlemesi ve şehirlerde çalışanların işlerine gitmesi bu şekilde engelleniyordu.

Mülk edinme ve mevcut evlerinin tamirine izin verilmeyerek de, Türk azınlığa ‘Bu topraklarda sizin yeriniz yok’ mesajı veriliyordu.

***

Rodop dağlarındaki yerleşimler ‘Yasak Bölge’ ilan edilmişti.

Buralarda yaşayanlar pasaport benzeri belgelerle seyahat ediyor, dışarıdan gelmek isteyenler ise özel izinle giriş yapabiliyordu.

Söz konusu bölgeler sıkı polis kontrolü altında eziliyordu.

İnanmak zor değil mi?

Bir Avrupa Birliği ülkesinde yaşayan Türklerin, ülke sınırları içerisinde seyahat özgürlüğü olmaması!

***

Bu dönemde Batı Trakya Türklerinin haber alma ve haberleşme özgürlüğü de sınırlandırılmıştı.

Türk televizyonlarının ve radyolarının yayının bölgeye ulaşması engellenmişti.

O dönemde uydu yayını da yok; Türkler ellerinde antenlerle bir o tepede bir bu tepede gezip duruyorlardı…

Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç’ta yıllardır esnaflık yapan birçok Türkün ruhsatı çeşitli bahanelerle iptal ediliyor, bazılarına da ağır cezalar kesiliyordu.

Bugün Bursa’da hemen herkesin bildiği Paçacı Hüsnü’nün de ruhsatı o dönemde iptal edilmişti mesela…

Gümülcine’de ‘Mavros Gatos’ isimli mekânı bırakıp Bursa’ya gelmişti Hüsnü Ağabey…

Bu tür örnekler o kadar çok ki…

Peki kalmayı başaran esnafın başına başka neler geldi?

Birazdan okuyacaksınız…

***

Batı Trakya Türklerinin kamu kurumlarında, hastanelerde veya işyerlerinde birbirleri ile Türkçe konuşmasına dahi tahammül edilemiyordu.

Ezan sesi de kısılmak isteniyordu.

Batı Trakya, asırlardır ev sahipliği yaptığı Türkler için artık bir hapishaneden farksızdı.

Lozan Antlaşması ile kazanılmış Azınlık hakları bir yana vatandaşlık hakları dahi kullandırılmıyordu.

Artık onlar kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaşlardı.

***

Eğitime gelince azınlık okullarının tabelalarındaki Türk yazısı ve Türkçe köy isimleri silinmiş, sistem eğitimsizlik üzerine kurgulanmış, kitaplar ve müfredatla ilgili büyük sıkıntılar yaşanıyordu.

Evet, Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın 150 bin Batı Trakya Türküne yönelik bu uygulamaları inanılacak gibi değildi ama gerçekti.

Atina bildiğini okuyor, Avrupa da yaşananlara seyirci kalıyordu.

Batı Trakya’da artık dengeler değişmişti.

Baskılara dayanamayan çok sayıda Türk göç ediyor, kalanlar da çocuklarını eğitim için anavatana göndermek zorunda kalıyordu.

Bölgede 150 bin olan Türk sayısı hızla azalıyor, buna karşın Yunan nüfusun oranı artıyordu.

Türkler işveren pozisyonunda oldukları bölgede artık işçi konumundaydı.

***

Yunanistan, bölgedeki Türk ve Müslüman varlığını yok etmek için ne gerekiyorsa yaparken, sıra ‘öldürücü’ hamleye gelmişti.

Bu defa hedef; azınlığın sembol noktaları Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Birliği ve Türk Öğretmenler Birliği’ydi.

1987 yılı sonunda buralardaki Türk yazılı tabelalar da söküldü.

Bu, bölgedeki Türklerin kalbine hançeri vurmaktan farklı bir şey değildi.

Artık etnik köken inkârı hat safhaya çıkıyordu.

Türk Azınlık bir şeyler yapmak zorundaydı.

Tabii ki her zaman olduğu gibi yasalar çerçevesinde…

Batı Trakya’nın ileri gelenleri, 29 Ocak 1988 tarihinde Gümülcine’de geniş katılımlı bir yürüyüş planladı.

Amaç yaşananları Avrupa ve dünyaya duyurmak, Atina’yı uyarmaktı.

Gümülcine ve İskeçe başta olmak üzere Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde hazırlıklar başladı.

Köylerde heyecan çok daha farklıydı.

Ve takvim yaprakları 29 Ocak 1988’i gösterdiğinde…

Batı Trakya Türkleri ‘Artık yeter’ diyerek yürüyüşe geçti…

10 binlerce soydaş, etnik kimlik inkârına karşı ‘Türküz’ diye haykırarak Gümülcine’ye akın etti.

***

Genç bir delikanlı olarak, köyüm Kalfa’dan hareket edenler arasında ben de vardım.

Gümülcine’ye yaklaşırken ilk polis barikatını aşmayı başardık.

Ancak az ileride farklı şehirlerden getirilmiş çevik kuvvetle karşılaştık.

Belki o polis koridoru da rahatlıkla aşılacaktı…

Ancak şehir içinde ve kentin diğer giriş bölgelerinden çatışma haberleri gelmesi üzerine Azınlık ileri gelenleri burada beklenmesi gerektiğini söylediler.

Yürüyüş programı planlandığı gibi sonuçlanmasa da hedefe ulaşılmıştı.

Bazı noktalarda Türklere yönelik saldırılar olmuştu.

Her şeye rağmen azınlık sesini dünyaya duyurmayı başarmıştı.

Artık AB üyesi Yunanistan’ın işi kolay değildi.

***

29 Ocak 1990’da gelindiğinde, iki yıl önce yaşananlarla ilgili bir anma programı planlandı.

Ancak bu defa durum farklıydı; Yunanlı gruplar Türklere karşı kışkırtılıyordu.

Gizli bir el, bir Türkün Gümülcine Hastanesi’nde yatmakta olan bir Yunan hastayı öldürdüğü yalanı ile adeta ateşe benzin döktü.

Bir grup Yunan vandal, polisin gözü önünde Gümülcine’de Türklere ait ne kadar dükkân varsa yerle bir etti.

Zarar çok büyüktü, ancak asıl yara kardeşlikte açılmıştı.

Asırlardır bir arada yaşayan insanların arasına düşmanlık tohumları serpilmişti.

Gümülcine’nin o ‘karanlık’ gününde dövülen soydaşlar da oldu.

29 Ocak 1990 Yunanistan tarihine kara bir leke olarak geçti.

***

Bugün Batı Trakya Türklerinin ‘Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü’ olarak andığı 29 Ocak’lar, hâlâ hak arama mücadelesini sürdüren Türk Azınlığa önemli kazanımlar sağladı.

Baskılara dayanamayan Yunanistan vatandaşlık haklarının büyük bölümünü verdi.

Azınlık haklarında ise ayak sürümeye devam ediyor.

Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği resmiyet kazanmış değil.

Adında Türk yazan tabelaların yeri hâlâ boş!

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen Yunanistan tabelaların asılmasına izin vermiyor.

Bunun yanı sıra, antidemokratik yüzde 3 seçim barajı duruyor.

Yunanistan, Müslüman Türk azınlığın seçtiği müftüleri tanımıyor.

Vakıf malları ile ilgili sorunlar bir türlü aşılamıyor.

Bütün bunlara son yıllarda ekonomik kriz de eklendi.

Geçmişte asimilasyon politikalarının sebep olduğu göç, ekonomik krizle şekil değiştirdi.

Bu defa adres ağırlıklı olarak Hollanda başta olmak üzere Avrupa ülkeleri.

Ve iş sahalarının büyük bölümü maalesef sağlığı tehdit eden alanlar.

***

29 Ocak 1988 tarihinin üzerinden tam 32 yıl geçti.

Ama Batı Trakya Türk Azınlığı’nın makus talihi bir türlü değişmiyor.

Bana göre bu sessizlik iyi değil.

‘Unutmadık, unutmayacağız’ demek yetmiyor.

Yeni bir şeyler yapmak şart, tabii ki yasalar çerçevesinde…

Yoksa çok geç olacak!