Olay Gazetesi Bursa

Alnımdan öpen mülteci ve Miçotakis’in açıklamaları…

Şaka değil, gerçek. Olay, Batı Trakya’daki köyümde başıma geldi. Şimdi diyeceksiniz ki, mültecinin orada ne işi var? Ayrıca, Yunanistan Meriç sınırına duvar ve tel örgü çekmedi mi? Evet. Ama Yunanistan’ın Meriç sınırı ile Karasu arasındaki bölgesinden, yani Batı Trakya’dan akın akın mülteci geçiyor. Ve artık merkeze çok yakın rotaları var. Belli ki polis eskisi kadar […]

Şaka değil, gerçek.

Olay, Batı Trakya’daki köyümde başıma geldi.

Şimdi diyeceksiniz ki, mültecinin orada ne işi var?

Ayrıca, Yunanistan Meriç sınırına duvar ve tel örgü çekmedi mi?

Evet.

Ama Yunanistan’ın Meriç sınırı ile Karasu arasındaki bölgesinden, yani Batı Trakya’dan akın akın mülteci geçiyor.

Ve artık merkeze çok yakın rotaları var.

Belli ki polis eskisi kadar peşlerinde değil.

Gerçi olsa ne olur; sayıları o kadar çok ki hangi birini yakalayacaklar.

Diyelim ki hepsini topladılar; nerede tutacaklar?

Selanik’te terminal mülteci dolu.

***

Neyse gelelim yaşadığımıza…

Bursa’dan öğle saatlerinde başlayan yolculuğum akşam üzeri Gümülcine merkeze 4 kilometre mesafedeki köyümde noktalanmak üzereydi…

Karşımda arka arkaya dizilmiş çok sayıda mülteci…

Aralarındaki çekik gözlüler dikkatimi çekti.

Özbek olma ihtimalleri yüksek.

***

Gazetedeki yoğun tempodan, mülteci ağırlıklı gündemden biraz uzaklaşma planıyla geldiğimiz Batı Trakya’daki köyümüze mülteciler eşliğinde girdik yani…

Evimize yerleştikten bir iki saat sonra, komşumuzun sevimli köpeği havlamaya başladı.

Bir türlü susmuyor.

Bahçe kapısından dışarıya bir bakayım dedim…

Yok artık…

Sokaktan mülteciler geçiyor.

***

Sabah komşulara, akrabalara sordum.

‘Her gün böyle’ dediler.

Davetsiz misafirlerin, köyün iki tarafındaki çam ormanında, mezarlıkta ve tarlalarda konakladıklarını söylediler.

Alışveriş yapmak, ya da vatandaştan yiyecek istemek için sık sık köye geldiklerini ifade ettiler.

Bunu teyit etmek de zor olmadı.

Ertesi gün iki mülteci, evimin hemen yakınındaki marketten alışveriş yapıyordu.

Bir iki gün sonra da, aracımla eve giderken 3 mülteci el hareketleriyle durmamı istedi.

Hemen yolun kenarına yanaştım.

Çok az bildikleri Türkçeleriyle ekmek istediler.

Az ileride beklemelerini söyledim.

***

Gencecik çocuklar.

Her yerlerinde zorlu yolculuğun izleri var.

Bir tanesinin bilekleri yara bere içinde, ya dikenli telden ya da kelepçeden çok belli…

Diğerinin başında yara var.

Üçünün de dişleri renk değiştirmiş.

Nasıl içim acıdı anlatamam.

Hazırladığın yiyecek içecek dolu poşeti uzattım, biraz da para verdim.

İnanılmaz bir sevinç içinde elimi öpmek, sarılmak istediler.

Geriye doğru hamle yapıp, ‘pandemi var’ dedim.

Buna rağmen içlerinden biri hızla bana sarılıp alnımdan öptü.

Nasıl teşekkür ediyorlar.

İnanamazsınız.

Gözlerim doldu.

***

Sağa sola bakıp gelen giden olmadığından emin olduktan sonra biraz sohbet etmek istedim.

Cezayir’den geldiklerini söylediler.

Gençlerden birisi Beşiktaşlı futbolcu Raşit Gezzal’ın kopyası.

Öncelikli rotaları Fransa zaten…

Olmazsa Almanya.

Tabii önce Yunanistan’ı aşmaları gerekiyor.

O gece Selanik’e gideceklerini söylediler.

“Allah’a emanet olun” diyerek yanlarından ayrıldım.

***

Akşam saatlerinde eşimle ceviz tarlamıza gittik.

Bir süre sonra hemen yakınımızdaki dereden sesler gelmeye başladı.

Acaba derken…

Abartmıyorum karşımıza bir mülteci taburu çıktı.

Selam verip konuşmak istedim ama sadece bir iki tanesi elini kaldırdı.

Hızla yürüdüler.

Halleri içler acısı.

Afgan oldukları çok belli.

Bu arada gruplar içerisinde Suriyeliler de var.

***

Öte yandan zorlu yolculukları bela dolu…

Paralarını, cep telefonlarını çalan çeteler türemiş.

Vermek istemeyenleri dövüyorlar, hatta bıçaklıyorlar.

Ayrıca doğal şartlar büyük engel.

İki üç gün arayla köyün hemen yakınına ambulans geldi.

Bir mülteciyi yılan ısırmış.

Diğer vaka da, ayaktaki ileri düzeyde enfeksiyon.

Öldüler mi kaldılar mı bilen yok.

***

İşte Yunanistan’da durum bu.

Şimdi gelelim yazımın başlığındaki Miçotakis’in açıklamalarına.

Bakın ne diyor Yunan Başbakan:

“Avrupa Birliği’nin (AB) kitlesel bir akınla nasıl başa çıkacağına dair tutarlı bir politikası yok. Türkiye, Avrupa’ya yönelik yeni bir göç sorunuyla mücadelede önemli ortak. Potansiyel mültecileri ve göçmenleri, ülkelerine mümkün olduğunca yakın tutmak önemli. AB’nin sorunun çözümüne yardımcı olması için Türkiye’yi desteklemesi mantıklı.”

Gördüklerimden ve yaşadıklarımdan sonra bu açıklama benim için sürpriz değil.

Her şey çok açık.

Özetle; “AB Türkiye’ye para versin, bu insanlar Türkiye ve sınırına yakın yerlerde tutulsun. Biz de bu sorundan büyük ölçüde kurtulmuş oluruz” diyor.

Atina yönetimi, mülteci akını karşısında çaresiz ve çözümü Türkiye’de görüyor.

***

Bu arada, dün ABD’deki Türkevi binasının açılışında konuşan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’ten de, dikkat çekici açıklamalar geldi:

“Türkiye’nin ve Türk toplumunun mültecilere yönelik muazzam cömertliğine bizzat aşinayım. Türkiye’ye içten teşekkürlerimi sunuyorum. Savaşlar, şiddet, baskı ve insan hakları ihlallerinden kaçanların sayısı rekor seviyelere ulaştı. Türkiye’nin uluslararası toplumun desteğiyle elinden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğine inanıyorum.”

‘Rekor seviye’ diyor Sayın Guterres…

Yani sorun hiç olmadığı kadar büyük.

***

Göçmen, mülteci, düzensiz mülteci, sığınmacı…

Teknik olarak adı ne olursa olsun.

Bu insanlar, önümüzdeki sürecin en büyük sorunu…

Nasıl bir çözüm aranacak?

Türkiye ile Yunanistan ve AB ilişkilerinde neler yaşanacak?

Bekleyip göreceğiz.

Ama süreç büyük gelişmelere gebe…