Olay Gazetesi Bursa

Marmaris toplantısı

Üniversite sınıf arkadaşlarımızla 16. toplantımızı 27-30 Ekim tarihleri arasında Marmaris’te yaptık. Bu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı 16. kez farklı bir şehirde kutladığımız anlamına geliyor. Türkiye’nin en popüler tatil beldelerinden biri olan Marmaris’te doğa harika, çam balı meşhur. Burada yerleşik halde yaşayan İngilizler de var. Hava esintili olsa da sıcak ve denizde yüzenler az değil… ​27 […]

Üniversite sınıf arkadaşlarımızla 16. toplantımızı 27-30 Ekim tarihleri arasında Marmaris’te yaptık. Bu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı 16. kez farklı bir şehirde kutladığımız anlamına geliyor. Türkiye’nin en popüler tatil beldelerinden biri olan Marmaris’te doğa harika, çam balı meşhur. Burada yerleşik halde yaşayan İngilizler de var. Hava esintili olsa da sıcak ve denizde yüzenler az değil…

​27 Ekim Pazartesi günü değişik saatlerde yurdun çeşitli yerlerinden arkadaşlarımız geldi, otele kayıt yaptılar. Akşam yemeğini Marmaris’e tepeden bakan Şahintepe’de yedik. U şeklinde düzenlenmiş yemek masasında 25 kişiydik ki, bu 16 toplantı içinde en az katılım sayısı idi. Bir yılda dört arkadaşımız vefat etmişti. Yemek iyi geçti, müzik de vardı. Dört kişilik orkestrada konuşması ve şarkılarıyla gönlümüzü kazanan solist de bir öğretmendi. Gönül Öztürk şiirler okudu, onu Mehmet Altıntaşoğlu takip etti, her toplantıda okuduğu iki şiiri seslendirdi, getirdiği elmaları masalara dağıttı. İçki servisi de olunca ortam daha neşeli bir hale geldi…

​İkinci gün programda Datça ve Knidos vardı. 40’lı yaşlardaki rehber Melih Uslu özlü konuşuyor, kısa yorumlar yapıyor, tarzı kimseyi yormuyordu. Datça yolunda önce Gökova’da durduk. Melih Uslu yolda adeta bir tünel oluşturan okaliptüs ağaçları hakkında bilgi verdi: “Bu yolun olduğu alan zamanında bataklık gibiyken dikilen okaliptüs ağaçlarının her birinin ton hesabı bataklıktaki suyu çekmesiyle alan kuruyor, yol yapımının önü açılıyor. Dahası sivrisinekler ortadan kalkınca sıtma hastalığı da azalıyor” dedi. Sonra bol virajlı Datça yolunda devam ettik. Melih Uslu “Datça nemsiz havası, esintisi ve yılda 300-310 arası güneşli günleriyle ve çok temiz deniziyle bir şifa merkezidir aynı zamanda. Burada birçok tabiat parkları, sayısız koy ve bükler görürsünüz. Datça’da 3B’nin açılımı Bal-Badem-Balık şeklindedir. ‘Acele ediyorsan ne işin var Datça’da?’ sözü orada görülecek çok yer olduğunu anlatır” diye devam etti. Sonra bir saatlik serbest zaman verdi…

​Acıkmıştık, dört arkadaş (Alper Yazoğlu, Mehmet Altıntaşoğlu, Halil Güley) pide yemeye karar verdik. Cumhuriyet Pide salonuna girdik.  Garson kız Gizem Gürer çok cana yakındı. Üniversite sınıf arkadaşları olduğumuzu söyleyince “Hangi üniversite?” diye sordu.

“Erzurum Atatürk Üniversitesi” dedik.

“Benim Erzurum’da yaşayan çok sevdiğim arkadaşlarım var” dedi.

“Öyle mi? Nerelisin sen?” diye sordu Alper.

“Nenem Bayburtlu, annem Gümüşhaneli.”

“Nenem” lafını duymak Alper’in pek hoşuna gitti. Üstüne Bayburt ve Gümüşhane gelince ilgisi daha da fazlalaştı. “Ben de Bayburt’luyum, liseyi de Gümüşhane’de okudum!” dedi.

“Hep burada mı yaşadın Gizem?” diye sordum.

“Hayır, sadece bir yıldır buradayız. Ankara’daydık, annemin hastalığı vardı, dışarı çıkamıyordu, doktor deniz kenarı bir yer tavsiye etti, bir yıl önce Datça’ya geldik, annem burada gerçekten kendine geldi, sağlığı düzeldi, şimdi dışarı çıkıyor, tekrar aktif bir insan oldu.”

“Sporcu bir görünümün var. Bir spor yapıyor musun?”

“Evet, at biniyorum. Atlı okçuluk da yaptım.”

“Ben de yağlı güreşleri seviyorum, Kırkpınar ağalıklarım var” dedi Alper.

Oluşan bu sıcak diyalog ortamında Gizem bize ikram üstüne ikramda bulundu, pidelerden sonra ikramı üstü bademlerle bezeli dört çeşit peynirin kullanıldığı küçük bir pideyle taçlandırdı. Biz de altta kalmadık, bahşişi yüksek tuttuk. Yemekten sonra eski Datça’ya gittik, şair Can Yücel’in oturduğu kahveyi, yaşadığı evi gördük.

Serbest zaman bitiminde Knidos antik kente doğru yol alırken otobüsümüz taş evlerle dolu köylerin dar yollarından geçti. Knidos Türkiye’nin en batısında yer alıyor. Melih Uslu Helenistik ve Roma dönemi yerleşiminden sütunlar, tiyatrolar, kabartmalar hakkında bilgiler verdi. Karşıda Yunanistan’ın Kos veya İstankoy diye adlandırılan adası görünüyordu…

Üçüncü gün Akyaka köyüne gittik. Dünyada en iyi korunan yerler arasında 52. sıradaymış Akyaka. Köyde gözü rahatsız eden hiçbir şey görmedik. Tam tersine bahçeli evlerin mimarisi hayranlık vericiydi. Bol yeşillikli köyde oksijen sanki elle tutulurmuş gibi kendini hissettiriyordu. Akyaka; Melih Cevdet Anday, İlhan Selçuk ve Barış Manço dahil çeşitli yazar ve sanatçıların ürün vermek için belirli bir süre yaşadıkları yer olmuş. Sahilde Azmak nehrinde yarım saatlik bir tekne turu yaptık. Pırıl pırıl nehrin akvaryum denen kısmı sodalı suyuyla romatizmalar için bir şifa kaynağı imiş. “Bu sodalı soğuk suda ayağınızı on beş-yirmi dakika tutmak hemen bir fark yaratır” dedi tekneyi kullanan delikanlı…

Akyaka dönüşü gala gecesi için otelin Firuze adlı salonunda toplandık. Alper Yazoğlu bu toplantıya ev sahipliği yapan Ersoy-Nursen Özçelik çiftine teşekkür etti ve bir plaket takdim etti. Plaket takdiminden sonra Ersoy-Nursen Özçelik çifti alkışlar arasında dansa başladılar. Sağlık sorunları yaşayan ve iki yıl önce bir de motosiklet kazası geçiren Ersoy’un yürümede bile zorluk çekerken Nursen’e yaslanarak dans etmesini görünce alkışlarımızın dozu her saniye daha da yükseldi. Bunun Ersoy’daki yansıması gözyaşları ve ağlamak oldu ama bu asla keder dolu bir ağlama değildi. Yerine oturunca bir ara bayılacakmış gibi oldu, sonra kendine geldi hatta güldü. “Hatta güldü” demem boşuna değil çünkü yıllardır kimse onu hiç gülerken görmemişti. O nedenle o iki üç saniyelik gülmenin Ersoy’a ne kadar yakıştığını farkettim. Dans ve sonrası yaşananlar bir Holywood film sahnesi gibiydi. Bizler de çok duygulandık, mutlu olduk. O sahnede “Mücadeleyi bırakmadığınız takdirde bir gün başarırsınız!” sözünün doğrulanması vardı, gülmeyi unutmuş bir insanın yeniden gülüşünü görmüştük…

Heybetli otel müdürünün tek başına çökertme zeybeği oynamaya başlaması büyük ilgi uyandırdı, ona az sonra Gönül Öztürk eşlik etti. Dans ve oyunlarda yıllardır Betül Albayrak enerji ve coşkusuyla dikkat çekmiştir. Gecede Gülşah Aşçıoğlu, Nur Özçelik ve Gülfem gibi gençleri de karşısında görünce bu enerji ve coşku Marmaris’te bir tık daha ileri gitti. Sonra getirdiği şampanyayı hocamız Seçkin Ergin’in şerefine açtırdı ardından orkestra elemanlarının yanına gitti, eline aldığı mikrofonla birkaç cümlelik bir konuşma yaptı, ki bu da bir ilkti. Geceyi İzmir marşıyla noktaladık. Böylece bir toplantı daha geride kaldı…