Olay Gazetesi Bursa

Algoritmaların çocukları

Bir çocuk düşünün. Henüz iki yaşında. Kelimeleri tam söyleyemiyor ama ekrana parmağıyla kaydırmayı çoktan öğrenmiş. Bir videodan diğerine geçiyor, rengi daha canlı olana gülüyor, sesi yüksek olana takılıp kalıyor. Henüz okumayı bilmiyor ama ilgisini neyin çekeceğini algoritmalar çoktan çözmüş durumda. Artık yeni neslin ilk öğretmeni, annesi ya da babası değil. Bir yazılım. YouTube, TikTok, Instagram, […]

Bir çocuk düşünün. Henüz iki yaşında.
Kelimeleri tam söyleyemiyor ama ekrana parmağıyla kaydırmayı çoktan öğrenmiş.
Bir videodan diğerine geçiyor, rengi daha canlı olana gülüyor, sesi yüksek olana takılıp kalıyor.
Henüz okumayı bilmiyor ama ilgisini neyin çekeceğini algoritmalar çoktan çözmüş durumda.

Artık yeni neslin ilk öğretmeni, annesi ya da babası değil.
Bir yazılım.
YouTube, TikTok, Instagram, oyun platformları… Her biri, çocuğun zihnini şekillendiren görünmez öğretmenlere dönüşmüş durumda.
Çocuklar büyürken, farkında olmadan bu sistemin parçası hâline geliyorlar.

Algoritmalar ne ister?

Basit: seni ekranda tutmak.
Ne kadar uzun süre izlersen, o kadar değerlisin.
Bu yüzden ekranın ardında sürekli bir hesaplama dönüyor.
Ne seni güldürür, ne kızdırır, ne merak uyandırır?
Her hareketin kayda geçiyor, her tepkin öğreniliyor.

Bir çocuk bir videoyu yarıda kapatırsa sistem hemen not düşüyor:
“Bu içerik ilgisini çekmedi.”
Sonra karşısına başka bir içerik çıkıyor. Daha renkli, daha hareketli, daha hızlı.
Böylece çocuk yalnızca abartılı olana tepki verir hale geliyor.
Durağan, sakin, doğal hiçbir şey ilgisini çekmiyor artık.

Yeni çağın dikkat krizi

Bugün okullarda en çok duyulan cümle şu: “Dikkatini toplayamıyor.”
Belki de çocukların dikkati dağınık değil; sadece yeniden programlanmış durumda.
Çünkü artık neyi sevip sevmediklerine kendileri karar vermiyor.
Algoritma onlar adına çoktan seçimi yapmış oluyor.

Bir zamanlar çocuklar merak ederek öğrenirdi.
Şimdi öğrenmeden önce neyi sevmeleri gerektiğini öğreniyorlar.
Gerçek merak duygusu yavaş yavaş kayboluyor.
Ve en önemlisi, kendi kimliğini kurma süreci dışarıdan yönlendiriliyor.

Küçük yaşta görünür olmak

Sosyal medya sadece izleme değil, sergileme alanı haline geldi.
Birçok ebeveyn, çocuklarının her anını paylaşıyor: ilk adım, ilk kelime, ilk tatil…
O çocuk, kim olduğunu anlamadan dijital kimliğini kazanıyor.
Onun adına açılmış profiller, binlerce kez izlenen videolar, beğenilerle ölçülen bir çocukluk.

Eskiden “çocuk karakterini ailesinden alır” denirdi.
Bugün belki de “çocuk karakterini algoritmadan alıyor” demek daha doğru olur.

Kimin kontrolündeyiz?

Büyük veri çağında hiçbir şey tesadüf değil.
Ne izlediğimiz, neye güldüğümüz, neye üzüldüğümüz bile sistemin kayıtlarında.
Algoritmalar insan davranışlarını sadece gözlemlemiyor, yönlendiriyor.
Bizse buna hâlâ “özgür seçim” diyoruz.

Ben istediğimi izliyorum.”
“Ben ilgimi çekenleri takip ediyorum.”
Ama aslında ilgimizin neye çekileceğini çoktan birileri belirlemiş durumda.

Asıl soru

Ebeveynler genelde ekran süresiyle uğraşıyor: “Kaç saat izlesin?”
Oysa asıl mesele bu değil.
Asıl soru şu: Çocuğum ekranda neye maruz kalıyor?
Çünkü o içerikler zamanla dilini, davranışını, değerlerini şekillendiriyor.

Bir çocuk sürekli “mükemmel görünme” videoları izliyorsa, kendini eksik hissediyor.
Bir diğeri agresif oyunlara bağımlıysa, gerçek dünyada sabırla ilişki kurmakta zorlanıyor.
Ekran sadece bir ekran değil artık; bir karakter inşa makinesi.

Algoritmalar çağında insan kalmak

Geleceğin en büyük sınavı bilgiye ulaşmak değil.
Bilgiyi kimin, hangi niyetle önümüze koyduğunu anlayabilmek olacak.
Belki de bugünün ebeveynlerinin, öğretmenlerinin hatta biz yetişkinlerin görevi,
çocuklara teknolojiyi yasaklamak değil; bilinç kazandırmak.

Algoritmaların çizdiği sınırların dışında düşünebilen, kendi merakını koruyabilen çocuklar yetiştirmek.
Çünkü insan kalmak artık doğal bir durum değil.
Bilinçli bir seçim.
Ve o seçimi kimlerin yapacağı, geleceğimizi belirleyecek.