Olay Gazetesi Bursa

Hız çağında şirketlerin en büyük riski: Yavaşlık

Sabah kahvenizi alıp telefon ekranına baktığınızda onlarca yeni uygulama, yeni trend, yeni marka görüyorsunuz. Bir gün önce hiç bilmediğiniz bir isim, ertesi gün herkesin diline düşebiliyor. İşte bu hız çağında şirketlerin en büyük rakibi aslında birbirleri değil: yavaşlık. Çünkü pazarlar artık sabah başka, akşam başka kurallarla işliyor. Dün avantaj olan bir model, bugün dezavantaja dönüşebiliyor. […]

Sabah kahvenizi alıp telefon ekranına baktığınızda onlarca yeni uygulama, yeni trend, yeni marka görüyorsunuz. Bir gün önce hiç bilmediğiniz bir isim, ertesi gün herkesin diline düşebiliyor. İşte bu hız çağında şirketlerin en büyük rakibi aslında birbirleri değil: yavaşlık. Çünkü pazarlar artık sabah başka, akşam başka kurallarla işliyor. Dün avantaj olan bir model, bugün dezavantaja dönüşebiliyor. Dün “güçlü marka” dediğimiz devler, bugün tüketicinin gözünde hantallaşan anılara dönüşüyor.

Devir değişti: Hızlı olan kazanıyor

Eskiden bir markanın büyüklüğü fabrika sayısıyla, mağaza zinciriyle ya da reklam bütçesiyle ölçülürdü. Bugün ise bambaşka bir kriter öne çıktı: hız. Karar almadaki hız, yenilikleri hayata geçirmedeki hız, tüketicinin nabzını tutmadaki hız…

Netflix’in hikâyesini düşünelim. Bir zamanlar sadece DVD kiralama şirketiydi. Eğer “biz zaten böyle çalışıyoruz” deyip kalıplara sıkışsaydı bugün çoktan tarih olacaktı. Ama tam tersine hızla dönüşerek dijital yayıncılığın lideri oldu. Bugün hâlâ ayakta kalmasının sebebi sadece içerik değil, aynı zamanda sürekli değişen izleyici alışkanlıklarına uyum sağlaması.

Esneklik olmadan rekabet şansı yok

Türkiye’den bir örnek verelim. Son yıllarda e-ticaretin yükselişiyle birlikte, perakende sektöründeki birçok dev marka ciddi sınav verdi. Bazıları online mağaza açmayı geciktirdi, kargo altyapısını geliştirmeyi erteledi. Oysa daha küçük girişimler, hızlıca dijital satışa geçip, sosyal medya kanallarını etkin kullanarak öne geçti. Bugün tüketiciye en yakın duran, en hızlı ulaşan markalar kazanıyor.

Biz yıllardır böyle yapıyoruz” cümlesi, artık bir şirketin en zayıf savunması. Çünkü tüketici alışkanlıkları gün gün değişiyor, teknoloji sürekli yeni oyun kuruyor ve krizler hiç beklenmedik anlarda geliyor. Bu dalgalarda ayakta durmanın tek yolu esnek olmak.

İnovasyon: Lüks değil, yaşam şartı

Hâlâ inovasyonu sadece bir Ar-Ge departmanının işi sanan şirketler var. Oysa inovasyon artık sadece “yeni ürün geliştirmek” değil:

Bugün küçük bir girişim, çevikliği sayesinde dev markaları zor durumda bırakabiliyor. Uber, taksi sektörünü nasıl dönüştürdü? Airbnb, otel zincirlerinin yıllarca kurduğu dengeleri nasıl bozdu? Hepsi aynı gerçeği gösteriyor: inovasyon bir tercih değil, hayatta kalma refleksi.

Türkiye için ders

Türkiye’nin genç ve girişimci nüfusu aslında hız konusunda büyük bir avantaj. Ama sorun şu: hızımızı çoğu zaman doğru yöne çeviremiyoruz. Kalıpları bozma cesareti göstermeyen, değişime direnç gösteren şirketler, küresel rekabette hızla geri düşüyor. Oysa yerel kültürü sahiplenen, dijitalleşmeye uyum sağlayan, inovasyonu kültürünün bir parçası yapan şirketler için çok büyük fırsatlar var.

Şimdi size soruyorum: Son bir yılda hangi markanın hızlı, yenilikçi bir adımı sizi etkiledi? Hangi markanın hep aynı yerde saydığını fark ettiniz?
Cevaplar, aslında kimin geleceğe hazır olduğunu gösteriyor.

Gelecek, hızlı, esnek ve inovatif olanların. Yavaş kalanların ise rekabet şansı giderek azalıyor.