Olay Gazetesi Bursa

Murgul’un hikâyesi: Bir maden kasabasının hatırası

Doğu Karadeniz’in en doğusunda, Artvin’in küçük ilçelerinden biri olan Murgul, yıllar boyunca yalnızca coğrafyasıyla değil, toprağından çıkarılan madenleriyle de anıldı. Murgul’u diğer ilçelerden ayıran en belirgin özelliği bakır madeni oldu. Türkiye’de işletmeye açılan en eski maden ocağı olan Murgul İşletmesi, 1935 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla doğal kaynaklarımızın millileştirilmesi amacıyla kuruldu. 1951’de üretime başlayan […]

Doğu Karadeniz’in en doğusunda, Artvin’in küçük ilçelerinden biri olan Murgul, yıllar boyunca yalnızca coğrafyasıyla değil, toprağından çıkarılan madenleriyle de anıldı. Murgul’u diğer ilçelerden ayıran en belirgin özelliği bakır madeni oldu.

Türkiye’de işletmeye açılan en eski maden ocağı olan Murgul İşletmesi, 1935 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla doğal kaynaklarımızın millileştirilmesi amacıyla kuruldu. 1951’de üretime başlayan işletme, 1971’de Karadeniz Bakır İşletmelerine devredildi. Ne var ki, 2006’daki özelleştirme politikaları sonucunda Cengiz Holding’e satıldı. Bir zamanlar ülkenin gururu olan bu işletme, “sata sata bitmeyen” özelleştirme furyasının simgelerinden biri haline geldi.

Çocukluğumun Murgul’u

Benim çocukluğum da babamın Karadeniz Bakır İşletmeleri’nde çalışması sebebiyle bu küçük kasabada geçti. O yıllar hem en güzel hem de en zor yıllarımızdı.

Kışları karın 2-3 metreyi bulduğu, eve girebilmek için tüneller kazdığımız günler… Her gün saat 15.00’te madende yapılan patlatmalar nedeniyle evlerden çıkamadığımız anlar… Virajlı yolları, kirli havası, 12 Eylül sonrası siyasal tansiyonun yüksekliği… Murgul’da, yerliler ile fabrika işçileri arasında sağcı-solcu ayrışmasının yarattığı huzursuzluk, yaşamı zorlaştırıyordu. Küçük yaşımıza rağmen bizler de bu gerilimi hissediyorduk.

Ama Murgul’un güzel tarafları da vardı. İşçi ailelerinin dayanışması, komşuluk bağlarının akrabalık ilişkilerinden bile güçlü olması, herkesin birbirine sevgi ve saygıyla yaklaşması… Küçücük kasabada tiyatro, sinema ve kütüphane vardı. Kültürel açıdan zengin, toplumsal açıdan güvenli bir yaşam sürüyorduk. Hırsızlık, kadın cinayeti, çocuk istismarı, uyuşturucu gibi kelimeler hayatımızda hiç yer almıyordu.

Okullarda Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi aşılanır, çocuklar özgürlük ve demokrasi bilinciyle yetiştirilirdi. Sokaklar çocuklar için güvenliydi. Bugün ise o günleri özlemle anıyoruz.

Değişimin rüzgârı

1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında binlerce insan Artvin ve çevresine sığındı. Çocuk aklımla ilk bisikletimi o Ruslardan aldığımı hatırlıyorum. Özgürlüğe pedalı işte o yıllarda çevirmeye başladım.

Ne yazık ki 90’lı yıllar, aynı zamanda özelleştirme politikalarının işçilerin hayatına sert şekilde dokunduğu dönemdi. 1993 Mayıs’ında babam, yaşı geldiği bahanesiyle emekli edildi. Oysa emekli edilen yalnızca işçiler değildi; üretimden gelen güç ve dayanışmaydı.

Madenin özelleştirilmesiyle birlikte patronlar kazancın kaymağını yerken, halk toprağını terk edip büyük şehirlere göç etmek zorunda kaldı. Okullar, tiyatrolar, kütüphaneler kapandı. Çocuk sesleri sokaklardan silindi.

Geçmişten ders almak

Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, geleceğimizi şekillendiren çoğu zaman doğru adımlar değil, yanlış tercihler oldu. Özelleştirme politikaları yalnızca fabrikaları değil, kasabaların ruhunu da aldı götürdü.

Murgul’un hikâyesi, aslında Türkiye’nin birçok küçük kasabasının hikâyesidir. Bir zamanlar dayanışma, üretim ve kültürle yoğrulan yaşamların, yanlış ekonomik tercihlerle nasıl yok edildiğinin acı bir örneği…

Geçmişi arıyoruz, çünkü geçmişte kaybolan sadece hatıralarımız değil; aynı zamanda daha adil, daha insanca bir yaşam umudumuzdu.