Olay Gazetesi Bursa

Kucaklaşmanın Kitabı

Dünyayı kötüler ve güçlüler yönetiyor her alanda. Birlikte ateşe verdiler dünyayı. Kimler olduklarını burada sayıp yazmanın gereği yok. Bir tane örnek hepsini anlatmaya yeter sanırım. Almanya’nın yeni Şansölyesi Friedrich Merz, İsrail – İran savaşı için bakın ne demiş: “Hepimiz adına kirli işleri yapıyor. İsrail ordusunun, İsrail lider kadrosunun bunu yapacak cesarete sahip olmasına büyük saygı […]

Dünyayı kötüler ve güçlüler yönetiyor her alanda.

Birlikte ateşe verdiler dünyayı.

Kimler olduklarını burada sayıp yazmanın gereği yok.

Bir tane örnek hepsini anlatmaya yeter sanırım. Almanya’nın yeni Şansölyesi Friedrich Merz, İsrail – İran savaşı için bakın ne demiş: Hepimiz adına kirli işleri yapıyor. İsrail ordusunun, İsrail lider kadrosunun bunu yapacak cesarete sahip olmasına büyük saygı duyuyorum.

Bu sözler İsrail’den övgü alırken, İran tepki gösterdi. Merz’in kendi ülkesinin duyarlı yurttaşlarından da büyük tepki aldığı görüldü.

Normal bir insanın bu pis işler sözünden çok rahatsız olması gerekmez mi?

Kötüler, birbirlerinin kötülüklerine övgü düzüyor.

Hepsinin kafaları kirli, düşünceleri kötü, ellerinde insan kanı var.

Dünya ülkelerinin halklarının ne çok ihtiyacı var Barışa…

Kucaklaşmaya…

Kendi ülkemizde bile kamplara böldüler insanımızı.

Herkese iyi gelecek, yaşamı, dünyayı güzelleştirecek şey, insanların birbirleriyle kucaklaşmasıdır.

Eduardo Galeano Kucaklaşmanın Kitabını yazmış.

Savaşla barışın kucaklaşmasını anlatan bu kitapta Eduardo Galeano, kısa, yalın ve Latin Amerika’nın kesik damarlarına dokunan parçalarla bir toplumun kitlesel hafızasını, vicdanını ve düşlerini anlatmış.

Uruguay’ın başkenti Montevideo’da 1940’ta doğdu. 1973’teki askeri darbe sırasında bir süre hapis yatıp serbest bırakıldıktan sonra yerleştiği Arjantin’de Videla’nın askeri diktatörlüğü egemen olduğunda, Galeano’nun adı Ölüm Mangalarının listelerinde yer alır. Bunun üzerine İspanya’ya gider. Latin Amerika’nın siyasal bir tarihi niteliğindeki Latin Amerika’nın Kesik Damarları adlı yapıtı ise özellikle 1970’li yılların kült kitaplarından biri oldu.

1985’te doğduğu kente, Montevideo’ya dönen yazar, 2015’te yetmiş dört yaşında öldü.

Yazar, kitabının ilk denemesini Dünya ile başlatmış. Bakın nasıl tasvir ediyor dünyayı:

Kolombiya’nın kıyı kesimindeki Negua köyünden bir adam gökyüzünün tepesine çıkmayı başarmış. Dönünce anlatmış. Oradan, yukarıdan insanlığı seyrettiğini ve bizim küçücük ateşler deryasından ibaret olduğumuzu söylemiş.

Dünya işte bu demiş, bir insan yığını, bir küçük ateşler deryası.’

Okurun İşlevi 2” başlıklı denemede de savaşın kötülüğünü ve bir kitabın insanı nasıl değiştirdiğini çok güzel bir örnek olarak kaleme almış yazar.

Jose Manuel Castañón İspanya İçsavaşı’nda yüzbaşı olarak görev yapmıştı. Franco için savaşırken bir elini kaybetmiş, birkaç madalya kazanmıştı. Savaştan kısa bir süre sonra bir akşam yüzbaşı tesadüfen yasak bir kitap keşfetti. Açıp bir dize okudu, iki dize okudu derken kitabı bir daha elinden bırakamadı. Galip ordunun kahramanı yüzbaşı Castañón bütün geceyi uykusuz geçirdi ve mağlupların şairi Cesar Vallejo’ya kendini kaptırıp onu tekrar tekrar okudu.

O gecenin sabahında ordudan istifa etti, sonra Franco hükümetinden bir kuruş dahi almayı kabul etmedi.

Bunun üzerine onu önce hapse tıktılar, sonra da sürgüne gönderdiler.

Eduardo Galeano’nun, ülkesinin askeri diktatörlüğüne ilişkin epey bir denemesi var.

Bugün dünya ülkelerinin sivil yönetimde olmasına rağmen, diktatörlüğe nasıl heveslendiklerini uygulamaları ile görüyor, yaşıyoruz.

Uruguay diktatörlüğü her kişinin tek başına birisi olmasını, herkesin bir hiç kimse olmasını istiyordu: Hapishanelerde, kışlalarda ve bütün ülkede iletişim bir suçtu.

Gördüğünüz gibi, pek bir şey değişmedi dünyada…

Hâlâ bu politika izleniyor kimi ülkelerce.

Eduardo Galeano’nun, tüm dünyanın yoksul halkları için yazdığı Hiç Kimseler denemesi olağanüstü.

Bu grupta saydığı insanların şans peşinde koştuğunu, yoksulluktan çıkma hayali kurduklarını, bir gün mutlaka kısmetlerinin açılacağını ve üzerlerine şans yağacağını hayal ettiklerini söylüyor. Ne yarın ne de gelecekte bir gün asla bunlara o şansın yağmayacağını, sol avuçları istedikleri kadar kaşınsın, sabahları ilk adımlarını istedikleri kadar sağ ayakla atsınlar ya da yeni yıla süpürge değiştirerek başlasınlar şans asla kapılarını çalmaz.

Çünkü, dünya öyle, iyilikler dünyası değil.

Kötüler dünyanın en iyi, en verimli, en zengin yerlerini çoktan kendilerine almışlar.

Devam ediyor Galeano:

Hiç kimseler: hiç kimsenin çocukları, hiçbir şeyin sahipleri.

Hiç kimseler: İnsandan sayılmayalar, umursanmayanlar, darlık içinde debelenenler, yaşarken ölenler, çuvallayanlar, tekrar tekrar çuvallayanlar.

Bir şey olsalar da bir şey olmazlar.

Bir dili değil, şiveyi konuşurlar.

İnandıkları din değil, batıl inançtır.

Sanat değil, zanaat yaparlar.

Kültürleri değil, folklorları vardır.

Onlar kişi değil, insan kaynaklarıdır.

Yüzleri değil, kolları vardır.

İsimleri değil, numaraları vardır.

Evrensel tarihte değil, yerel basının adliye haberlerinde boy gösterirler.

Hiç kimseler kendilerini öldüren kurşundan daha değerli olanlardır.

Güneyli yazarın, Kuzey Amerika eleştirisinden bir bölümü buraya yazmak zorunda hissediyorum:

Kültür ve politika tüketim maddelerine dönüştü. Başkanlar televizyondan seçiliyor, tıpkı sabunlar gibi, şairlerse sadece dekoratif bir işlev görüyorlar.

Ne piyasanın büyüsünden başka bir büyü ne de bankacılardan başka kahraman var.

Demokrasi Kuzey’e ait bir lüks. Güney’de onun sadece tiyatrosuna müsaade ediliyor ve kimse ondan mahrum bırakılmıyor. Netice itibariyle ekonomi demokratik olmadığı müddetçe politikanın demokratik olması kimseyi çok fazla rahatsız etmiyor.

Perde indiğinde, bir kez oynar sandıkta bırakıldığında gerçeklik en güçlünün yani paranın yasasını dayatıyor.

Yaşamın doğal akışı bunu gerektiriyor. Düzen, dünyanın güneyinde şiddet ve açlığın tarih değil doğa unsuru olduğunu öğretiyor, adalet ve özgürlük ise birbirlerinden nefret etmeye mahkûm edilmişler.

Yeryüzü günümüz bilgi ve teknoloji gelişiminde insanın hayalini bile aşmışken, insanın adalet ve özgürlük araması ne kadar hazin.

Galeano, Chicago’da arkadaşlarınca şehrin en iyi kitapçısına götürülür. Sinema ve rock müzik afişlerini karıştırırken orada rastladığı eski bir afişte, bir Afrika atasözü yazılıdır: Aslanlar kendi tarihçilerini çıkarana kadar, av hikâyeleri avcıyı yüceltmeye devam edecektir.

Günümüz dünya insanı hem mutsuz hem de umutsuz. Egemenlerin yeni dünya düzeni diye, güya herkese iyi gelecek sözleri, maval okumakmış.

Yaşadığımız bu günlerde iyi ve güzel olan bir şey yok ne yazık ki…

Eduardo Galeano, Boşanmalar denemesinde düzenini bambaşka sözcüklerle anlatıyor:

İnsanları ayrıştırmayı amaçlayan bir düzen: Yeter ki sussunlar bir şeylere burunlarını sokar hale gelmesin ve haklarında fikir yürütülenler fikir yürütenlere dönüşmesinler; yeter ki yalnızlar birleşmesin ve ruh dağınık parçalarını birleştirmesin.

Düzen hafızamızı ya boşaltıyor ya da çöple dolduruyor, böylece bize tarih yapmak yerine onu tekrarlamayı öğretiyor. Meşhur kehanet trajedilerin farsları gibi tekerrür ettiğini haber veriyordu. Ama bizim şu anki durumumuz bundan beter: Trajediler trajedi gibi tekerrür ediyor.

Bu kitapta en beğendiğim ve her satırın altını koyu ve kalın bir çizgiyle işaretlediğim “Düzen/1” başlıklı deneme oldu.

Kamu çalışanları çalışmazlar.

Politikacılar konuşur ama söylemezler.

Seçmenler oy kullanır ama seçmezler.

Haber kanalları yanlış haber yayar.

Öğretim kurumları görmezden gelmeyi öğretir.

Yargıçlar mağdurları mahkûm ederler.

Askerler kendi vatandaşlarına karşı savaşırlar.

Polisler suçlarla mücadele etmezler, çünkü kendileri suç işlemekle meşguldürler.

Banka iflasları kamulaştırılır, banka kârlarıysa özelleştirilir.

Para insanlardan daha özgürdür.

İnsanlar nesnelerin hizmetindedir.

Nasıl?

Okuduğunuz bu tespitler hiçbirimize yabancı gelmedi değil mi?

Demek ki, dünyanın egemenleri her yerde aynı.

Uruguay’ın diktatörlük döneminde, halk tepkisini duvar yazılarıyla göstermiş. Onlardan bir tanesi kitapta şöyle:

Uruguay’ın Melo şehrinde:

Polise yardımcı olun, Kendi kendinize işkence edin.

John Leonard (New York Newsday), yazar için şöyle demiş: “Galeano tehlikeli, radikal bir öykücüdür, tıpkı Gabriel Garcia Marquez gibi, İsabel Allende gibi ve onların piri Pablo Neruda gibi…”

İşte bu yazar, bize çıplak bir gerçeği, “Düzen/2”de iki cümleyle söylüyor: Gerçekliğin yasası iktidarın yasasıdır. Gerçekliğin gerçekdışı olmaması için, bizi yönetenler ahlakın ahlaksız olması gerektiğini söylüyorlar.

Bunca kötülüğe, şiddete, adaletsizliğe, insanın yoksulluğuna son vermenin yolu, sessizlerin seslerini çıkarıp, dayanışmaları ve kucaklaşmalarıdır. Yoksa güzel bir dünya, gerçekleşmeyen hayal olarak kalacaktır.