30 Eylül günü Habertürk yayınına katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, kışa girerken fiyat artışı öngörmediklerini belirterek, “Elektriğe ve doğalgaza zam yok” dedi.
Herhangi bir televizyon kanalını izleyenleriniz “son dakika” anonsu ile bu haberi altyazı olarak görmüşsünüzdür.
Muhalif olarak bilinen Halk TV ve Sözcü gibi kanallarda da bu haber “son dakika” anonsu ile verildi.
Bu haber televizyonlarda bir olumluluk, sanki müjde gibi kamuoyuna aktarıldı.
Bu ülke öyle çok olay, öyle yoğun meselelerle boğuşuyor ki, bir hafta önce olup bitenleri unutuyoruz.
Burda da durum tam böyle…
Çünkü, elektriğe eylülden geçerli olmak üzere yüzde 14,6 ile yüzde 16,2 arasında değişen oranlarda zam yapılmıştı…
Aynı gün doğalgaza konutlarda yüzde 9, sanayide yüzde 14 oranında fiyatlar artırıldı.
Yani, bakanın “zam yok” müjdesinden bir ay önce zaten onların deyimiyle fiyat ayarlaması yapılmıştı.
Bir hafta önce de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Enerji ve Tabii Kaynak Bakanı’nın müjde gibi sözlerinin tam tersi bir içerikteki sözleriyle gündem oldu.
“Allah’a binlerce şükür, tarihi geldiğinde bankaya gittiklerinde maaşlarını alabiliyorlar” dedi.
Bu sözleri bir lütuf, bir yardımmış gibi ifade ediyordu.
Bakan sözlerinin devamında, bir emeklinin 25 sene çalışmasına rağmen 30 yıl ona emekli maaşı ödendiğini, ölünce de eşine bu ödemenin sürdüğünü ve sağlık hizmetleri verildiğini belirttikten sonra, bunun mali olarak ekonomimize büyük bir yük getirdiğini söyledi.
Bakan Vedat Işıkhan’ın açıklamaları epey bir sorunlu. Sanki, bu ülkenin yurttaşı değil de, IMF’den görevlendirilen bir yabancı gibi. Sözünü ettiği “emekliler” bu ülkenin insanları.
Ekonomi ne için var?
Ülke insanının insanca çalışma koşullarında işini yapması, zamanı gelince de insani gereksinmelerini yaşamı boyunca karşılayıp iyi bir hayat sürmesi için.
İktidarların birincil görevi ülke insanının refahını artırmak.
Siyasi partiler seçime giderken vatandaşın oyunu alabilmek için temel vaatlerin başında hep “refah” söylemi vardır.
“Zam yok” müjdesini çok geride bırakan, büyük vaat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.
Amerika’dan büyük çaplı anlaşmalara imza atıp büyük bir zaferle dönmenin verdiği güçle, bir büyük müjde de hazırlamış.
Pazartesi günü yapılan kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, dar gelirli, şehit ve gazi aileleri ile üç çocuklu aileleri öncelikli konut sahibi yapmak üzere, “500 bin konut için düğmeye bastık” dedi.
O gecenin haber bültenlerinde ve ertesi günün gazetelerinde en önemli gündem haberi oldu.
Bundan daha önce de büyük heyecanla açıklanıp, vaat edilen ama hâlâ bitmeyen belki de hiç başlanmamış konutlar ne oldu diye soramıyoruz.
Çünkü unuttuk…
Sanırım, siyasetçiler bir şey yapmak için “düğmeye bastıklarında” işin sonunu getirmek gibi bir kaygıları yok.
Önemsedikleri şey, projelerini satmak… Akıbetinin ne olacağını kimse düşünmüyor. Zaten sonra bunlar unutulup gidiyor ya da unutmuş gibi yapılıyor.
Olup bitenleri izliyor, söylenenleri uslu uslu dinliyoruz. Bu arada pazarda bile kıvırcık marul 50 liradan satılıyor…
Şu İsrail Başbakanı gerçekten de çok kötü, çok acımasız ve çok suçlu bir adam…
Yalnızca Gazze’yi yakıp yıkmıyor.
Yaptıkları zalimliği yalnızca Gazze’de yaşayanlara değil, tüm dünya insanlarına yapıyor.
İki yıldır, dünya ülkelerinin birinci gündemini zorunlu olarak işgal ediyor.
Oysa ülke insanının kendi acil ve hayati sorunları var. Yaşam zorluğu içerisinde ve bu durumdan kurtulmak için gündemde olmak istiyor.
Ne yazık ki, olup bitenler gerçek sorunların, ülke insanının daha iyi yaşamasını sağlayacak meselelerin gündeme gelmesine engel oluyor.