Olay Gazetesi Bursa

Plastiğe ödediğimiz servet, su markaları ve Muradiye Su

Plastik deyip geçmeyin. Dış ticaret açığının oluşmasında plastiğin çok önemli payı var. Dile kolay her yıl 12 milyar dolarımız gidiyor plastiğe. Türk parasıyla yaklaşık 90 milyar, eski parayla 90 katrilyon. *** Her gün marketten aldığımız kaynak sular için de milyarlarca dolarlık ithalat yapıyoruz, bilmem farkında mısınız? Çünkü kaynak sularda, suyun maliyeti sıfıra yakındır. Asıl maliyet […]

Plastik deyip geçmeyin.

Dış ticaret açığının oluşmasında plastiğin çok önemli payı var.

Dile kolay her yıl 12 milyar dolarımız gidiyor plastiğe.

Türk parasıyla yaklaşık 90 milyar, eski parayla 90 katrilyon.

***

Her gün marketten aldığımız kaynak sular için de milyarlarca dolarlık ithalat yapıyoruz, bilmem farkında mısınız?

Çünkü kaynak sularda, suyun maliyeti sıfıra yakındır.

Asıl maliyet suyun depolandığı pette, yani plastik şişelerdedir.

1,5 litrelik kaynak suyun fiyatı 2 liraysa, bunun yüzde 90’ından fazlası, pet şişeye ödediğimiz paradır.

Yani su fabrikaları aslında su satmıyor, plastik satıyor.

Veya su, pet şişenin yanında promosyon olarak satılıyor.

***

Bir çarpıcı bilgi daha…

Bir çırpıda kaynak suyu markası say deseler, kaçını sayarsınız?

7, 8 hadi bilemedin 10 tane sayabiliriz değil mi?

Ancak Türkiye’de çoğunun ismini bile bilmediğimiz 430 kaynak su markası olduğunu biliyor muydunuz?

Ve bunların yarısından fazlasının para kazanamadığını, bir bölümünün zarar ettiği için satılık durumda olduğunu söylesem…

Yani su, dışarıdan görüldüğü gibi çok karlı, hatta hiç karlı bir iş değil.

En pahalı suyu satan Erikli gibi az sayıdaki marka dışında su firmaları para kazanamıyorlar.

***

Hal böyleyken Büyükşehir Belediyesi, su gibi zorlu bir sektöre neden girdi?

Efendim hikayesi şöyle:

Yaklaşık 3 yıl önce dönemin Büyükşehir Belediyesi yöneticileri su fabrikası kurmayı planlar ve işin uzmanı olan bir danışmanlık firmasından brifing alırlar.

Firma yetkilileri, “Su işi dışarıdan görüldüğü gibi para kazanılacak bir iş değil. Bir kere yatırım bedeli çok yüksek, sert rekabetten dolayı kar marjı da çok azdır. Damacana satamazsanız, bu işten zarar edersiniz” der.

Belediye yöneticileri, bu firmanın anlattıklarıyla yetinmez, bir süre sonra başka bir danışmanlık firmasından bilgi alır.

İkinci danışmanlık firmasının yetkilileri ise tam tersini savunur.

Bu iş çok karlı. Hele bir üretime geçin, parayı koyacak yer bulamayacaksınız.

İkinci firmanın yetkililerinin söyledikleri kulağa hoş geldiği için karar verilir:

Belediye su fabrikası kuracak ve adı da Muradiye Su olacak!

Ancak su fabrikasının başında olması için teklif alan dönemin BESAŞ Genel Müdürü Mustafa Bektaş, işin hayli riskli olduğunu görür ve teklifi kibarca reddeder.

***

30 milyon Euro’ya mal olan fabrika, Kestel’in Çataltepe bölgesine inşa edilir.

Ancak işler istenildiği gibi gitmez.

Çünkü ilk danışmanlık firmasının dediği gibi, damacana üretimi olmadığı sürece su fabrikasından para kazanılmaz hatta zarar edilir.

Ve ilk senelerde Muradiye Su Fabrikası, hatırı sayılır miktarda zarar eder.

Suların dağıtım işi için bir firmayla anlaşılmıştır.

O firma da dağıtım işinden epey zarar etmiştir.

***

Aradan 2 yıl geçtikten sonra iş yine BESAŞ Genel Müdürü Mustafa Bektaş’a kalır.

Hesap, kitap işlerinden iyi anlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bektaş’tan fabrikanın başına geçmesini ister.

Aktaş’ın ricasını kıramayan Bektaş, BESAŞ’ta edindiği deneyimleri burada kullanır.

İlk işi de dağıtıcı firmayla sözleşmeyi feshetmek olur.

Bektaş, kısa zamanda ufak dokunuşlar yaparak, fabrikayı toparlar.

***

Geçen hafta Pazartesi Söyleşisi için fabrikayı gezdim.

Son teknolojiyle üretim yapan fabrika, eylül ayı itibarıyla kuruluşundan bu yana ilk kez kara geçmiş.

Bektaş, “2020’yi başa baş, hatta bir miktar karla kapatabiliriz ama 2021’de kar edeceğiz” diyor.

Ancak asıl atılımı damacana su satışına geçecekleri zaman yapacaklarını düşünüyor.

***

Efendim plastikten girdik, kaynak sudan çıktık, su markalarından girdik, su fabrikasının öyküsünden çıktık.

Bu hayatta, ‘olmuş’ ile ‘ölmüşe’ çare olmadığını söylerler.

Muradiye Su Fabrikası da riskli bir iş olmasına rağmen bir kere kuruldu.

Gelinen noktada kamuya yük olmaktan çıkmış olmasının yanı sıra Bursa’nın markası olarak market raflarında yer alması fevkalede güzel bir şey. 

 

Damacana daha iyi ama

Damacana suyu yaklaşık 50 kere kullanabiliyorsunuz.

Yani ekonomik yanı var.

Pet şişeyi bir kere kullanıp atıyorsunuz.

Yani israf yanı var.

Damacanayı geri dönüşümde kullanabiliyorsunuz.

Yani çevreci yanı var.

Pet şişeyi geri dönüşümde kullanamıyor ve doğada kaybolması uzun, çok uzun yıllar alabiliyor.

Yani kirletici yanı var.

Ancak, damacana suyun da sağlık açısından zararları var.

Öyle ki 19 litrelik koca damacanaları her gün defalarca evlerimize taşıyan emekçilerde, genç yaşta bel ve boyun fıtığı oluşuyor.

Konuya bir de bu gözden bakalım.

 

Trafik yine çıldırdı

Önceki akşam bir dostum telefonla arayıp, nasılsın diye sordu.

Kötü olmak için bir neden yok” deyince, “Kafanı çevirip pencereden dışarıya bak, kötü olmak için bir neden var mı yok mu anlarsın” dedi.

Gerçekten de Mudanya Yolu trafiği kilitlenmiş, araçlar milim milim ilerliyorlardı.

Üstelik saat 16.30 sularıydı.

Yani trafiğin yoğun olmasını gerektirecek bir saat diliminde olmamamıza rağmen, trafik saç baş yolduracak kadar yoğundu.

Arkadaşım, Doğumevi civarında bir inşaat firmasının vinçle çalışma yaptığına tanık olmuş.

Koca vinç bir şeridi kapatınca, zaten sıkışık olan trafik biraz daha yoğunlaşmış.

Tabii trafiği sıkıştıran sadece yersiz yol bakım, inşaat, asfaltlama gibi çalışmalar değil.

Telefonda burnundan soluyan arkadaşım söyledi, BUSKİ’de çalışan yüzlerce personelin işe özel aracıyla gidip geldiğini.

17.00 sularında mesaisi biten BUSKİ çalışanlarının kullandığı yüzlerce araç Bursa’nın en işlek ana yoluna çıkıyor.

Oysa BUSKİ’nin kapısının önünde Bursaray istasyonu var.

Arkadaşımın çağrısı Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a idi.

Trafiğin rahatlaması için önce BUSKİ personelinin toplu taşımayı kullanması teşvik edilsin.”

Bir öneri de benden.

Burbak isimli belediye otoparkçısı şirket, Ankara Yolu’nda bir şeridi kullanılamaz hale getiriyor.

Çünkü yüzlerce araç Ankara Yolu’ndaki cadde üstü otoparkları kullanıyor.

O bölgede hizmet veren Bursaray, zaten yolu daraltmış durumda.

Bir de Burbak’ın otoparkı eklenince, tam bir şah ve şahbaz durumu ortaya çıkıyor.

Daha yazılacak çok şey olsa da işin aslı şu:

Ufak dokunuşlar, küçük tedbirler ve sık denetimlerle Bursa trafiği biraz olsun rahatlayabilir.