Olay Gazetesi Bursa

Zırva!

Ahmet Vefik Paşa Bursa’da valilik yapmış, Vakıflar başkanlığında bulunmuş çok açık ve net konuşan bir idareci. Bursa’da vali olarak bulunduğu ve Vakıflar Bakanlığı döneminde ilginç uygulamaları vardır. Evkafta vezir iken imarethaneleri gezer ve fukara için pişirilen yemekleri teftiş edermiş. Bir gün imarette koca bir kazan kaynadığını görmüş ve ne olduğu anlaşılmayan bir yemek piştiğini görmüş… […]

Ahmet Vefik Paşa Bursa’da valilik yapmış, Vakıflar başkanlığında bulunmuş çok açık ve net konuşan bir idareci. Bursa’da vali olarak bulunduğu ve Vakıflar Bakanlığı döneminde ilginç uygulamaları vardır. Evkafta vezir iken imarethaneleri gezer ve fukara için pişirilen yemekleri teftiş edermiş.

Bir gün imarette koca bir kazan kaynadığını görmüş ve ne olduğu anlaşılmayan bir yemek piştiğini görmüş… “O nedir?’ demiş. “Zırva!..” demişler. Paşa yemeğe taacüple (şaşkınlıkla) bakmış ve biraz istemiş, parmağının ucuna alıp ağzına götürerek tatmış, tatsız, tuzsuz ve manasız bir yemek olduğunu görerek; “Mübarek hakikaten zırva imiş! Bir daha bundan pişirmeyiniz” talimatını vererek imaretlerden zırvayı kaldırmış.

Bursa’da Valilik ettiği zaman hükümet konağında oturduğu bir gün, bir ihtiyar kadın yanına gelerek; “Paşam benim anamdan kalma bir gümüş saatim vardı, yok oldu; kayıp mı ettim, çaldırdım mı bilemiyorum. Bana dediler ki senin tek cam gözlüğün varmış, onu takıp bakınca kaybolanı, çalınanı görürmüşsün! Ne olur şu benim saatime ne oldu bir bak! Diye yalvarmış.

Ahmet Vefik Paşa kadına saatinin şeklini sormuş sonra, “Haydi sen şimdi git, akşamüzeri gel beni gör” demiş. Kadın gittikten sonra hizmetçisini çağırıp ihtiyarın saatine benzer bir saat alıp getirmesini tembihlemiş. Biraz sonra hizmetçi saati getirmiş, akşam da kadın gelmiş. Paşa kadına; “Valide! Baktım saatini buldum ama biraz güç oldu, çünkü sen onu çaldırmamışsın, kaybetmişsin, fakat sonra sonra dikkat et ve bir daha kaybedersen bulunmaz çünkü benim gözlüğüm kaybolanı değil, çalınanı görür” demiş. Kadın dua ederek memnuniyetle ayrılmış gitmiş.

Paşanın bu hareketine yanındakiler “Bu kadar zahmete ne gerek vardı, kadını savsaydınız olur biterdi” demişler. Paşa gülerek bunun sebebi var, bu saf halk benim gözlüğün çalınanı gördüğünü duyarsa tesiri büyük olur, elli altmış kuruş için bu keramet kuvvetini feda etmek doğru olmaz” demiş.

Yürü Ey Dede!

Bursa’da yollar açtırıyormuş, bir gün vilayetin kadısı, mektupçusu ve sair erkanıyla camiden geliyormuş, telaşla yanına gelmişler: “Paşam! Yolun önüne bir türbe çıktı… Kaldırırsak ahalinin taassubundan korkuyoruz, bırakırsak yolu değiştirmek lazım gelecek” demişler. O hiç sesini çıkarmadan elindeki tespihini çekerek türbenin olduğu yere kadar gelmiş ve ellerini açarak duaya başlamış, yanındakilerin hepsi duaya iştirak etmişler, ellerini yüzüne sürerek “Bu dedenin adı nedir?” demiş.

“Yürü dededir!” Cevabını vermişler. Yüksek sesle üç kere “Yürü Ey dede!” Diye bağırmış sonra da “Haydi yürüdü gitti, bu mübarek türbesini de ayak altında bırakmayalım şöyle bir kenara götürelim” diye eğilip bir taşını almış, etrafındaki memurlar ve köylüler hep beraber akşama kadar çalışarak türbeyi kaldırmışlar, yol arızaya uğramadan geçmiştir.

Vefik Paşa halkın taassubunu tahrik etmeyerek halkı psikolojisine göre hareket edecek surette idareye sahipmiş.