Olay Gazetesi Bursa

Arafımız

Bayram tatilini fırsat bilip, bu yaz hiç uğramadığım Ayvalık’a ailemle üç gün kaçtık. Her ne kadar iyileştirmelerden hiç nasibini almasa da benim geçmişimde  pek bir özel yeri vardır..  Aynı mekânlara gidip, aynı yemekleri yeniden isteyip, babamla yaşanmışlıklarımızın tazeliğini korumasını sağlıyorum gibi geliyor.  Tam güneşin vedası yaklaşırken yemekte bize  duygusal bir şarkı eşlik ediyor. Farkında olmadan […]

Bayram tatilini fırsat bilip, bu yaz hiç uğramadığım Ayvalık’a ailemle üç gün kaçtık. Her ne kadar iyileştirmelerden hiç nasibini almasa da benim geçmişimde  pek bir özel yeri vardır.. 

Aynı mekânlara gidip, aynı yemekleri yeniden isteyip, babamla yaşanmışlıklarımızın tazeliğini korumasını sağlıyorum gibi geliyor. 

Tam güneşin vedası yaklaşırken yemekte bize  duygusal bir şarkı eşlik ediyor. Farkında olmadan hepimiz kızlarım da dahil şarkıyı mırıldanmaya başlıyoruz: “Gurbet o kadar acı ki  / Ne varsa içimde / Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde / Ben gurbette değilim /Gurbet benim içimde…” 

Gurbetin fiziksel ayrılık tarafını çok küçükken yaşamıştım. Ama asıl insanın kendine, özüne uzak kalması ve yabancılaşmasını son yıllarda idrak edebilmiştim… Şimdilerde düşünüyorum sahici ilişki kuramayan  basın, televizyon, siyasi temsilciler, bizi yansıtamayan müzik, işimiz, evimiz gurbet duygusunu çok iyi yaşatır. Yani aynı dili konuşup sahici iletişim kurabilmek hayati olsa da  o dilin referans aldığı kültürel altyapısı, gelenek ve görenekler, inanç, estetik ve ahlak yapılarından oluşur…  

Günümüzde global yaşamda artık fizikte bile kabul görmeyen siyah – beyaz anlayışı toplum mühendisliği argümanlarıyla bize dayatılmaktadır. Ya Batı’yı, ya Doğu’yu temsil edersin dendiğinde asıl arafı yaşamımıza sokuyorlar. Bizim toplum olarak fabrika ayarlarımıza bir kere çok ters bir durumdur bu ayrıştırma. Çünkü biz  1000 yıllık bir geçmişe sahip bir milletin gerçekten bir yarımadaya sıkıştırılmış  devamıyız. Biz Arap kültüründen çok uzak, Balkan kültürüne ve Orta Asya kültürüne yakın bir sentez oluşturmuşuz.  

Ne büyük bir çelişkidir ki; Kuantum fiziğinin nesnel kuramlarıyla, Newton fiziğinin ya odur ya budur dayatması hükmünü kaybetmişse evrenin bütünlüğü içinde hayatı siyah-beyaz algılamak ütopik bir yaklaşım değil midir? 

Bazen size de oluyordur. Bir şeyi yaşıyor ve izliyorsunuz; emin olduğunuz katı gerçekliğin gözünüzün önünden yıkıldığını fark ediyorsunuzdur. Bu kez net veri kabul ettiğiniz matematik de önemini yitiriveriyor. 

Ayvalık’ta spontane dinlediğimiz babamın ağzından düşürmediği Gurbet şarkısı eşimle beni derin konulara teslim etmiş oldu… 

Her ne kadar kendimizi dışarıya açmaya çekinsek de hayatın bir değişim yolculuğu olduğunu insanı oluşturan atomun çekirdeğinin sabit olmasına rağmen her katmanının değişime uğradığını fark edemiyoruz. Toplum mühendisliği yaptığını zanneden siyasilerimiz de  bizlere “ya öylesin, ya böylesin” formatı attığında biz Newton’un birinci aşama kuramlarına maruz kalıyoruz. O dönemlerde Newton’un kainatın gözlemlenebilir olduğunu,  bu işlerden sonra açığa çıkacak kesin verilerden bütünü yorumlayabileceğimiz dünya görüşü, sadece fiziği değil fiziğin dışındaki tüm bilimleri şekillendirmişti. Modern dünyayı biçimlendiren sosyal bilimler, sanat, edebiyat, hatta müzik ve klasik fiziğin kuramları doğrultusunda gelişti.. 

Her ne kadar biz de klasik fizik yaklaşımını özümsesek de Kuantum fiziğiyle dünyadaki bütün dengeler yeniden yapılandırılmıştı. 

Global yaşamda artık klasik fizikten doğan doğru tektir aksiyomu toplum ve ekonomi dünyasında geçerliliğini koruyamamaktadır.  

Oysa yeni fizik olarak tanımlanan kuantum fiziğinde aksi söz konusudur. Çünkü siyah-beyazcı görüşü savunan Newton fiziğinde kesinlik yoktur. Doğru da izafidir. “Hiçbir şey kesin değil, hiçbir şey imkânsız değil” yeni fiziğin kabul görmüş bilenleridir. Günümüzde toplum bilimi, ekonomi, sanat da bu eksende şekillenmektedir. Öte yandan bizim kolaycı ve ayrıştırıcı yaklaşımımızla daha katı etiketlerimiz ve kategorize etmelerimiz  hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Ya çok koyu dindarsın ya da dinsizsin!  Kürtsen terördensin! Ya bizdensin ya da Atatürkçü değilsin, yaklaşımı bizim henüz Newton yasalarından paçayı kurtaramadığımızı yansıtır. 

Oysa içimizdeki gurbeti tanımlamak için Albert Einstein’ın “matematik kesin olduğunda gerçeği yansıtmaz. Yansıttığında ise kesin değildir” kuramını bir kez daha düşündüğümüzde bütünün birbiriyle ilişkili örüntülerini anlayabileceğimizi düşünüyorum. Bizim kendimize de yabancılaşmamamız için fen ve matematiğe yakın olmamız hayatidir. Biz sorgulamadığımızda içimizdeki gurbetin derinliklerinde istedikleri formatı benimseyeceğiz. Kolaycı anlayışa tutunan siyasi rantçılar da algı yönetimiyle  hayatımızı şekillendirecektir.  

 Keyifli pazarlar.