Olay Gazetesi Bursa

Hayatın çocukları

-Hep ben konuşuyorum bugün neden suskunsun anne? -Annecim sen yoksa bana kırgın mısın? Neden cevap vermiyorsun? Seni çok yordum. Beni artık çok sevmiyorsun? -Biliyorum bu sıcakta bitmek bilmeyen isteklerim seni yordu. Biraz gergindim seni üzdüm istemesem de.. -Annecim ya, yarın yine ayrılıyoruz. Kırgın olmanı istemiyorum!!! Anne dalgın, arabayı kullanırken yan koltukta oturan kızının ışıl ışıl […]

-Hep ben konuşuyorum bugün neden suskunsun anne?

-Annecim sen yoksa bana kırgın mısın? Neden cevap vermiyorsun? Seni çok yordum. Beni artık çok sevmiyorsun?

-Biliyorum bu sıcakta bitmek bilmeyen isteklerim seni yordu. Biraz gergindim seni üzdüm istemesem de..

-Annecim ya, yarın yine ayrılıyoruz. Kırgın olmanı istemiyorum!!! Anne dalgın, arabayı kullanırken yan koltukta oturan kızının ışıl ışıl gözlerine baktı. Nasıl anlatabilirdi ki? Anneler en çok çocuklarına kırılamaz, küsemezlerdi. Yeter ki aralarına ayrılık girmesindi. Her kısa ayrılık dahi yorardı ana yüreğini anlamsız görünse de.. Durgunluğun nedeni de bedenin yorulmasından çok, vedalarla cebelleşen kalbin yorulmasıydı. Yaşama karşı dik duruş kazanmasını istediği prensesine nasıl anlatacaktı ki bu melankolik ruhun gelgitlerini, bilemiyordu..

Yeniden daldı ruhun hüzün salınımında prensesinin çocukluk hallerine.. Dün gibiydi her şey, çok erken konuşup erkenden yürüyüvermişti. Birlikte iş toplantılarına, strateji seminerlerine katılmışlardı.

Akşam eve geldiklerinde annesinin repliklerini babasına ezbere anlatmıştı. Bir an önce büyümek, önemli olmak istiyordu. Anne ve babasının hep en yakın arkadaşı olmuştu. Ama aşırı hareketliliğine dayanamayan küçük cüssesi hep baba kucağında uykuya teslim olurdu..

Ne çok öpüşür, koklaşırdık. Şimdilerde özellikle lise döneminde yatılı okul hayatıyla birden çok büyükmüş havalarına girdi. Ne mümkün öyle her aklımıza estiğinde öpüp koklamak! Fırçayı yiyebiliyoruz.. Kendine ait bir yaşama duruşu var. Siyasi ve ekonomi yorumları da bazen bizimle tezat düşüyor. Israrla inandığı şeyleri bizlerle tartışıyor. Bazen de sinirlerine yenik düşüp tartışmanın m ortasında çekip odasına gidiveriyor. Özgüvenimiz malum, şimdiki gençler gibi hep zirvelerde dolaşıyor..

Evet bir süredir Ayliz’in de gelmesiyle aile tamamlandı diye sevinirken şimdi okulunun CIP ( Sosyal Sorumluluk Projesi) için arkadaşları ve Amerikalı öğretmenleriyle Kızılcahamam’a gidiyor. Bir yandan kendi hayatının dışında sınırlı imkanlarla okuyan arkadaşlarının hayatına dokunacağı için onunla ve projedeki arkadaşlarıyla gurur duyuyorum. Sadece kendi yaşamlarımızı düzene koymanın bizim gibi ülkelerde fazlaca bencillik olduğunu düşünüyorum.

Malum hepimiz zahiri ayrımlarımız olsa da özde biriz.. Ama anne yüreği ağır basıyor. Beynimle kalbimi uzlaşmakta zorlanıyorum. “Zaten hep ayrı kalıyoruz, ne gerek var şimdi?” diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Her kavuşmamızın yeni bir ayrılığa gebe olduğunu düşündüğümde zaman makinesini durdurmak, kızlarımla gizli, saklı ve zamansız yaşamak istiyorum.

Nafile.

Zaman inanılmaz hızlı akıyor.. Bense yaşanmışlıklarımı biriktirme gayretindeyken zamanın bu hızıyla kavga ediyorum. Ve ben her ayrılık arifesinde içime gömülüp sessizleşiyorum. Hüznümü, endişelerimi, hayata pırıl pırıl sevgiyle bakan prenseslerime bulaştırmak istemiyorum. Kendimle çelişip onların da kendi kanatlarıyla uçmak istemelerini anlamaya çalışıyorum. Bir annenin en güzel duası yavrusunu önce Allah’a emanet etmesi değil midir? Ben de yeniden en iyi bildiğim duayı tekrar ediyorum. Biliyorum şayet arkadaşlarıyla modu iyiyse bizi aramayı ihmal edebilir. Eğer canı sıkkın ve mutsuzsa önce bizi arayıp soluksuz anlatır olanı biteni telefonda..

Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da müziğe eşlik eden kıpır kıpır kızımı izliyorum. İşte diyorum, sizin birbirinize uzattığınız ellerinizle savaş bitecek. Yeniden umutlarımız filizlenecek. Siz öylesine cesur ve akılcıl yetişeceksiniz ki kimse sizin geleceğinizi ipoteklemeyecek..

Birbirinizi ötekileştirmeden yaşam şekline saygı duyarak, özsel değerlerimizi de koruyarak yaşamanın kılavuzunu da siz gençler yazacaksınız. Oyun kurucu olmaya çalışan yabancı güçler de bir süre sonra aklınıza saygı duyabilecek.

“Çok işiniz var!”

Sesli düşünürken yakalanıyorum kızıma.. Tedirgin gözlerle beni süzüyor. Sanıyorum sıcaktan bunamaya başladığımı düşünüyor. Bense bir kahkaha patlatıyorum, bunaltıcı sıcak ve belirsiz ülkemin haline aldırmadan.. Anneliğin tanımını yapıyorum Ayliz’e yeniden; deliliğin kadındaki tecellisi diye.. Bu kez pusuda bekleyen gözyaşlarım aman vermiyor. Yine aldırmadan Halil Cibran’dan mısralar dökülüyor dudaklarımdan: “ Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları” derken Ayliz’in endişeli bakışlarına aldırmadan umut ve tedirginlik arasında salınım yapan anne yüreğinin bu ülkeyi normalleştirebileceğini söylüyorum. Annelerin barışı, umutları getirebileceğini anlatıyorum kızıma..

Ayrılık anında Ayliz gözlerime baktığında, onlara bütün gençlerimize bu ülkenin çok ihtiyacı olduğunu söylüyorum..

Keyifli pazarlar..