Olay Gazetesi Bursa

Kanlı gece, Türkan bebek ve Naim…

Osmanlı’nın 1353 yılında Gelibolu’yu fethetmesiyle, Trakya ve Balkanlar’da yeni bir dönem başladı. Yaklaşık 550 yıl buralara Türkler hükmetti. Ancak Osmanlı güç kaybedip geri çekilmeye başlayınca o topraklarda yaşayan Türkler’in de kaderleri değişti. Hoşgörünün yerini zulüm, sevincin yerini keder aldı. Ezan sesinden çok selalar, ağıtlar yükseldi köylerden, şehirlerden… Selanik türküsü ne güzel anlatıyor o günleri:‘Aman ölüm […]

Osmanlı’nın 1353 yılında Gelibolu’yu fethetmesiyle, Trakya ve Balkanlar’da yeni bir dönem başladı. Yaklaşık 550 yıl buralara Türkler hükmetti. Ancak Osmanlı güç kaybedip geri çekilmeye başlayınca o topraklarda yaşayan Türkler’in de kaderleri değişti.

Hoşgörünün yerini zulüm, sevincin yerini keder aldı. Ezan sesinden çok selalar, ağıtlar yükseldi köylerden, şehirlerden… Selanik türküsü ne güzel anlatıyor o günleri:
‘Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver. Al başımdan bu sevdayı. Götür yare ver. Selanik içinde selam okunur. Selamın sedası bre dostlar cana dokunur…’

***

1900’lü yıllara gelindiğinde, Bulgar çetelerinin öncülüğünde katliamlar başladı. Köyler basılarak ‘Ya canın ya malın’ denildi insanlara… O dönemde katiller ailemden de bir fidanı kopardı. Ninemin kardeşi Hasan genç yaşta katledildi. Cesedi bile verilmedi; sadece kanlı gömleği atıldı evin bahçesine… Bu acının tarifi var mı? Balkanlar’da farklı tarihlerde buna benzer çok olaylar oldu. Toplu katliamlar da vardır. Bugün hangi köye, hangi aileye gitseniz. Bir dokunur bin ah işitirsiniz.

O zor yıllarda bir yandan Bulgar bir yandan Yunan… Balkanlar kan gölüne dönerken… 1913 Eylül’ünde bu gidişata ‘dur’ diyecek bir kurtuluş reçetesi yazıldı. Tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti Batı Trakya’da kuruldu. Sınırları bugünkü Batı Trakya’dan daha genişti. Bulgaristan’da da Türklerin yoğun olarak yaşadığı birçok ili kapsıyordu.

***

Ama maalesef sadece 55 günlük bir ömrü oldu. İstanbul’dan gelen emirle yeşil, beyaz ve siyah renklerdeki bayrak indi. Onun yerine Gümülcine Eski Cami’nin minaresine asılan siyah örtü dalgalanmaya başladı. Ve ardından acı acı yükselen bir sela…

Bu gelişme, bölgedeki yoğun Türk nüfusun da arasına kalın bir duvar ördü. Rodopların bir yanında Bulgaristan’daki soydaşlar, öbür yanında Batı Trakya Türkleri… Ve Mübadele’ye kadar Yunanistan’daki diğer soydaşlar.

***

Balkanlar’da kendi topraklarında azınlık oluverdi Atalarımız… Bir asrı aşkın süredir de oralarda karakol görevi gören bu insanlar dönem dönem büyük acılara göğüs gerdiler… Azınlık haklarını geçtim, yakın zamana kadar vatandaşlık haklarından bile yararlanamadılar Avrupa’nın göbeğinde… Tek suçları ise Türk ve Müslüman olmaktı!

1980’li yıllara gelindiğinde; büyük bir zulmün ikinci perdesi açıldı. Bulgaristan’da Todor Jivkov Türk Azınlığı hedef aldı. Ülkesindeki 2 milyon Türk onun için büyük tehditti. Türklere Bulgar ismi vererek etnik temizlik yapmaya girişti. Buna itiraz edenlere ve Türk aydınlara her türlü kötülüğü layık gördü. Belene gibi kamplarda insanlık ayıpları işlendi. Oysa o insanlar vatandaşı oldukları ülkeye hizmet dışında hiçbir şey yapmadılar.

***

Aynı dönemde Yunanistan’da da benzer baskılar başladı. Batı Trakya’da adında Türk yazan dernekler kapatıldı. Etnik inkar, asimilasyon politikaları arttı.. Kısacası Balkanlar’da 80’li yıllarda sular iyice ısındı.

Takvim yaprakları 26 Aralık 1984’ü gösterdiğinde ise yazımın başındaki o kanlı gece yaşandı. Jivkov’un askerleri, isim değiştirme girişimlerini protesto eden Türklere ateş açtı. Kırcaali yakınlarındaki bu olayda şehit düşenler arasında Türkan bebek de vardı. Bugün yine 26 Aralık ve biz o acıyı bir kez daha yaşıyoruz.

***

Bütün bu zulümleri o dönemde Bulgaristan dışına taşımak, rejimin özelliği gereği imkansıza yakındı. Katledilenlerin ölüm nedenleri de ileride bir soykırım belgesi olmasın diye çok farklı yazılıyordu kayıtlara…

Artık zulmün mutlaka dünyaya duyurulması gerekiyordu. İşte bu noktada Mestanlı’dan çıkan Hatice teyzenin kısacık boylu kızanı (çocuğu) Naim Süleymanoğlu bu ağır yükü canı pahasına sırtladı. Ve yaşananları spor salonlarında kırdığı rekorlarla dünyaya haykırdı.

***

Nasıl mı? Bunu özellikle anlatmak istemiyorum. Çünkü gerçek hayat hikayesiyle Naim filmi vizyonda. İzledim, gerçekten müthiş. Sizlere önerim; mutlaka gidin ve çocuğunuzu yanınızda götürün. Ayrıca yanınıza bol bol mendil alın.

‘Çat diye aççasın bacaklanı, zıplar gibi’ sözleriyle başlayan bir başarı hikayesinin Mestanlı’dan Kırcaali ve Sofya’ya, oradan da dünyaya uzanışını gözyaşları içinde izleyeceksiniz inanın.

***

Olimpiyat rekorları ile Bulgaristan’daki zulmü dünyaya duyurmak için adanan bir hayat. Kısacık boyla ağırlığının 3 mislinden 10 kilogram fazla ağırlığı yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen kaldıran bir adam. Bunlar çok çalışma ve güçle açıklanabilecek şeyler değil aslında…

Naim o rekorları, bir milletin kimliğini, namusunu, canını, vatanındaki varlığını kurtarmak için kaldırdı. Para, pul, mevki, madalya tek hedef olsaydı, bana göre bunları asla yapamazdı. Selanikli Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, aynı acılarla yoğrularak imkansızı başarıp bu cennet vatanı bize emanet etmedi mi?
Annesinin kucağında katledilen Türkan bebek, halterde kırdığı ulaşılmaz rekorlarla zulmü dünyaya duyuran Naim Süleymanoğlu ve bu cennet vatanı bizlere kazandıran Atatürk ve diğer şehitlerimiz, kahramanlarımız bu vatan sizi asla unutmayacak.