Olay Gazetesi Bursa

‘Güçlü olmak zorundayım ve kalmaya devam edeceğim’

Avrupa Şampiyonu karateci Serap Özçelik Arapoğlu, Çin'de düzenlenen Karate 1 Premier Lig dördüncü etabında altın madalya kazandı.

Avrupa Şampiyonu karateci Serap Özçelik Arapoğlu Duvar’dan Işıl Çalışkan’a  iş ve hayata dair samimi açıklamalarda bulundu. 

İşte o röportaj:

Şampiyon karateci: Her zaman güçlü kalacağım

 Kim derdi ki arkadaşının tavsiyesi üzerine başladığı karate onun için bir tutku haline gelecek diye… Serap Özçelik Arapoğlu’dan bahsediyoruz. Başta sadece bir ‘spor dalı’ olarak gördüğü karate onu Avrupa ve dünya şampiyonluğuna kadar götürdü. Milli takıma 17 yaşında seçilen sporcu ilk gittiği uluslararası müsabakadan Avrupa Şampiyonu olarak döndü. “Benim için serüven ben bu müsabakadan sonra başladı” diyen Arapoğlu, “Eğer başarısız olup pes etseydim bunları katiyen yapamazdım… Gezemezdim, göremezdim, gelişemezdim” diyor.

Karate 1 Premier Lig dördüncü etabında 50 kiloda altın madalya kazanan sporcu, bu sayede 2020 Tokyo Olimpiyatları’na bir adım daha yaklaştı. Aynı zamanda Beden Eğitimi Öğretmenliği yapan milli sporcuyla karateyle olan serüvenini konuştuk.
 

Karate size hangi özelliğiyle cazip geldi? Bir kursla başlayan serüven sizi nasıl dünya ve Avrupa şampiyonluklarına götürdü?

Aslına bakarsanız karate hiç aklımda yoktu. Başlarda cimnastik yapmayı çok istiyordum. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine karate branşına yöneldim. Karatedeki bacak açma, tekme vuruşları çok estetik durduğu için bana çok cazip geldi.

‘İLK GİTTİĞİM MÜSABAKADA AVRUPA ŞAMPİYONU OLDUM’

Selamla başlayıp selamla biten bir spor dalı karate. Bir maçın başlangıç ve bitişine kadar nasıl bir hikaye kurguluyorsunuz?

Aslına bakarsanız başladığım zaman hiç hedefim yoktu, sadece bir spor olarak karateyi düşünüyordum. Daha sonra müsabakalara katılmaya başladım. Başlarda çok fazla varlık gösteremiyordum çünkü sürekli diskalifiye ediliyordum. Karate kontrol isteyen bir branş. Bende de kontrol çok fazla yoktu. Daha sonra çok çalıştım, emek verdim ve ilk olarak milli takıma 17 yaşında seçildim. İlk gittiğim uluslararası müsabakada Avrupa şampiyonu olarak ülkeme geri döndüm ve benim için serüven bu müsabakadan sonra başladı.

Dövüş sanatlarının görünen fiziksel yüzünün arkasındaki psikolojik gücün nasıl bir önemi var?

Bizim branşta fiziksel olarak ne kadar hazır olursan ol psikolojin müsabakaya hazır değilse istediğin performansı sergileyemezsin. Rakibin senin atağına karşı, etkiye tepki meselesi olduğu için kafanda bir sürü soru işareti oluyor. Eğer ki sen rakibin ne yapacağına odaklanırsan, kendi yapacağın tekniği de yapamıyorsun. Kendine her zaman güvenmeli ve yapabileceğine inanmalısın. Biz bazen şunları söyleriz: “Çok iyi antrenman yaptım ama müsabakaya çıktım, elim ayağım tutmadı”,“Işıklar çok gözümü alıyor” ya da “Spor salonu çok soğuk.” Böyle durumlarda bütün olumsuzlukları geride bırakan kesinlikle kazanıyor. O yüzden fiziksel olarak ne kadar güçlüysen psiklojik olarak da o kadar güçlü olman gerekiyor.

‘AVA GİDERKEN AVLANABİLİRSİN’

Peki bu anlamda siz kendi içinizde nasıl bir psikolojik savaş veriyorsunuz?

Bir müsabakaya çıkacağım zaman kafamda çok fazla kurgu yapmamaya, rakibe değil kendime odaklanmaya çalışıyorum. Çünkü başkasıyla çok güzel dövüşen, aslan kesilen biri senin karşında kesinlikle öyle olmuyor. Benim amacım müsabaka esnasında yapacağım teknikleri en çabuk şekilde hedefe ulaştırmak ve ilk puanı alabilmek. İlk puanı aldığın zaman bütün oyunu kendine göre kurgulayabiliyorsun. Kesinlikle hata affetmeyen bir branş. Ava giderken avlanabilirsin. O yüzden yola çıktığın zaman asla dönüşü olmamalı.

‘SOSYAL HAYATINIZ OLMUYOR’

Bu bağlamda karatenin hayatınıza katkılarından bahsedecek olsanız…

Karate gerçekten benim hayatımı yönlendiren bir spor oldu. Çünkü ilk milli takıma seçildiğim zaman lise son sınıfa gidiyordum ve Avrupa şampiyonu olduğum için üniversitede beden eğitimi öğretmenliği bölümünü direkt olarak kazandım. Okulum biter bitmez uluslararası arenada derecem olduğu için kadrolu beden eğitimi öğretmeni olarak atandım. Bütün bunlar ekonomik özgürlüğümü erken yaşta elime almama sebep oldu. Maddi desteğin yanı sıra hiç hayal edemediğim yerleri gördüm. Bir şehrin kültürünü yakından inceledim. Dünyada hayal edemediğim kadar ülke gezdim. Nerede ne yenir, ne içilir hepsini keşfettim. Eğer başarısız olup pes etseydim bunları katiyen yapamazdım… Gezemezdim, göremezdim, gelişemezdim.

Peki nasıl fedakarlıklar gerektiriyor?

Profesyonel anlamda spor yapıyorsanız kesinlikle sosyal hayatınız olmamalı. Zaten olmuyor da… Hayatını antrenman programlarına göre yönlendiriyorsun. Disiplinli olmalısın, hayatını düzene sokmalısın. Her şey aksayabilir ama antrenmanlarını aksatmamalısın. Antrenmanların haricinde beslenmene de dikkat etmelisin. Çünkü vücut yıkıma uğruyor, dejenere oluyor. Sen gerekli vitamin-mineralleri almadığın zaman bir sonraki antrenmana hazırlıklı olamıyorsun ve sakatlıklar ortaya çıkıyor.

Çok kez sorulduğunu tahmin ederek bir kez de bizim için cevaplamanızı rica edeceğim. Bir kadın olarak dövüş sporunun başarılı bir temsilcisi olmak nasıl karşılanıyor?

Aslında bunu cinsiyet olarak algılamamak lazım. Çünkü bir bayrak adına mücadele ediyoruz ve o mücadelede kadın erkek herkes eşit şartlarda yarışıyor. Ben de başarılı bir kadın olarak bunun hiçbir zaman zorluğunu yaşamadım. Güçlü olmak zorundayım ve her zaman güçlü kalmaya devam edeceğim.

‘KADINLAR OLARAK ÜST DÜZEYDEYİZ’

Spor camiasında bir kadın olarak yer almanın Türkiye’deki karşılığı nedir? Bu anlamda dünyaya göre neredeyiz?

Türkiye’de kadın olarak spor camiasında yer almanın erkeklerden hiç bir farkı yok. Çünkü eşit şartlar altında yaşayıp eşit şartlarda mücadele ediyoruz. Aynı antrenmanı yapıyoruz. Dünyada da çok başarılıyız. Kadınlar olarak üst düzeydeyiz ama Türkiye’de istenilen yere henüz ulaşamadık. Yani popülerliği arttıramadık.

Sporcu olmak bir yaşam stili gerektiriyor. İstikrarlı olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Hayatımda hedeflerim oluyor ve hedeflerim hiç bitmiyor. Hedefime ulaşabilmek için özveri ve disiplinle çalışıyorum. Sosyal hayatım hiç yok sevdiklerime çok az zaman ayırabiliyorum. Antrenmana girdiğim zaman o antrenmanın hakkını veriyorum. Ama en önemlisi sen çalışıp işinin hakkını verdiğin zaman Allah da sana nasip ediyor. Ben çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

Yazının tamamı için tıklayın