Ahmet Emin Yılmaz
Ahmet Emin Yılmaz

Deprem gerçeğimiz, ama sallanınca korkup yıkılınca üzülmek yetmiyor

Şunu baştan söyleyelim… Elazığ merkezli deprem duyulduğu andan itibaren milletçe büyük bir seferberlik gözledik. İnsanımızın dayanışma ve yardımlaşma duygusu belki de toplumumuzun en önemli özelliği.

Devlet de çok hızlı davrandı ve iyi bir organizasyon gösterdi.

Depremin üzerinden birkaç saat geçmişken 3 Bakan’ın bölgeye gitmesi, arama-kurtarma ekiplerinin askeri uçaklarla taşınması, kurtarma çalışmalarına hemen başlanması organizasyon açısından çok önemli.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dün Elazığ’a gitti.

Belediyeler inanılmaz bir hızla hareket ettiler. Yalnızca bölge illeri değil, Bursa dahil Batı’daki illerden ve ilçelerden belediyeler de hemen harekete geçtiler.

Kurumlar için de aynı şeyi söylemek gerekiyor. Türkiye’nin her yanından UMKE, AFAD ve Kızılay ekipleri başta tüm kurtarma ve yardım kuruluşları daha gece yarısı olmadan deprem bölgesinde enkazların başındaydı.

Canla başla inanılmaz bir çalışma gösterdiler.

Nitekim…

Bir bölümüne televizyonların canlı yayınlarından tanıklık ettiğimiz gibi, bu hızlı hareket ve müdahaleyle enkaz altından çok sayıda vatandaşımız çıkarıldı. Enkaz altında kalanlara kısa sürede ulaşılması ve kurtarma işlemleri de bu büyüklükte bir depremde can kaybının az olmasını sağladı.

Bütün bunlar…

Büyük bir felaket sonrası devletin ve milletin gösterdiği refleks açısından elbette çok önemli. Gösterilen yardımlaşma ve dayanışma duyarlılığı elbette çok etkileyici.

Fakat, eksik olan bir şey var.

Deprem ülkemizin de, bölgemizin de gerçeği. Bu felaketle sınavımız dünya döndükçe devam edecek.

Gelin görün ki…

Herkesin bilmesine ve kabul etmesine karşın depreme hazırlıklı yaşamak konusunda büyük bir umursamazlık var. Sallanınca korkuyor, yıkılınca yardımlaşma ve dayanışma özelliklerimizi en üst seviyede gösteriyoruz, ama depremle yaşamak için gerekenleri yapmıyoruz.

Ne yazık ki…

Bireysel umursamazlığımız kentleşme anlayışımıza da yansıyor. Oysa, dünyada bizden daha ileri düzeyde deprem yaşayan ülkelerin depremle nasıl yaşadıklarını dikkate alsak, sorunun büyük bölümünü çözeceğiz.

Depremi elbette önleyemeyiz, ama yıkılmadan ayakta kalmayı başarabiliriz.

Bunu Elazığ depreminde bir kez daha gördük.

Devleti ve kurumları yıpratmak yarar getirmez

Gözümüz televizyonda… Elazığ’da enkaz altından çıkarılanları gördükçe, yaşanan sevince ekrandan ortak oluyoruz.

Buna karşın…

Sosyal medyada kimilerinin başlattıkları linç kampanyalarına ise üzülüyoruz. Yöre vergiden muaf kalmasın diye depremin şiddetini gösteren rakamın düşürüldüğünü söyleyen bile vardı.

Ülkemizin gururu olmuş yardım kuruluşlarımıza yönelik kampanyalar da üzücü.

Unutmayalım ki, devleti ve kurumları yıpratmak kimseye yarar sağlamaz. Çünkü her zaman ihtiyacımız var.

Bursa’nın fay hatlarını unutmayalım, kent olarak önlemlerimizi alalım

Gerçi… Ülkemizin tamamı deprem kuşağı üzerinde, ama Bursa’nın birinci derece deprem bölgesi olduğunu ve fay hatları üzerinde yaşadığımızı bilimsel bir gerçek.

En bilineni ise Kuzey Anadolu Fayı’nın Gemlik Körfezi’nden Mudanya’ya, oradan Bandırma’ya uzanan kolu. Bursa Ovası’nda da kısa faylar var.

Bunun yanında…

Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Engin Er’in yıllardır elinde harita ısrarla uyardığı kent merkezinden geçen fay var.

Kestel’den başlayıp Ertuğrulgazi-Değirmenlikızık’tan Heykel bölgesine ulaşan, Tophane-Altıparmak-Çekirge’den ilerleyip Dobruca’da sona eren bu fay da uyuyan faylar arasında.

Gerçi…

Fay hatlarını bir cadde gibi görmek doğru değil, birkaç kilometre genişliğinde bant, ama Kestel Kalesi ve Tophane yamaçlarının deprem kırılması ile oluştuğu da unutulmamalı.

Yapılacak olan belli…

Bursa’nın bütününü depreme göre planlamak ve her yapıyı deprem tekniği ile inşa etmek sorumluluğu hepimize ait.

Deprem toplanma alanları çok önemli

1999’daki depremde Bursalılar günlerce parklarda konaklamıştı. O depremde, kentin merkezindeki Kültürpark’ın önemi ortaya çıkmıştı.

Parklar yine çok önemli, ancak kentin her yanında deprem toplanma alanları oluşturmak da çok önemli.

Ne var ki…

Planlar üzerinde görünmesine karşın bu alanlara belediyeler de vatandaşlar da gereken önemi göstermiyorlar. Bu alanları planlamak yanında daha bilinir hale getirip vatandaşa duyurmak da belediyelerin sorumluluğu.

Enkaza ulaşma çalışmaları gösterdi ki, yolların genişliği de çok önemli

Elazığ depreminde enkazlardaki kurtarma çalışmalarını izlerken, bu sütunlardan 29 Eylül 2019 günü paylaştığımız bir uyarı aklımıza geldi.

Uyarıyı…

Deprem durumunda toplanma alanlarından hastanelere, kurtarma birimleri ve güvenlik alanlarına kadar kritik bölgelere ulaşımın açık kalmasının önemine dikkat çeken İMO Ulaşım Komisyonu ve Bursa Kent Konseyi Ulaşım Çalışma Grubu Başkanı olan İnşaat Yüksek Mühendisi M. Tözün Bingöl yapmıştı:

“Olası afet durumunda tahliye koridoru için acil ulaşım yolları belirlenmeli ve bu yollar toplanma alanları, parklar, açık alanlar, sağlık kurumları, havaalanı, çadır alanlarına hızlı ulaşım sağlamalı.”

Örneğinden yola çıkarak yol ölçüsü de vermişti:

“Kobe depremi gösterdi ki, bir binanın yıkılması halinde araç geçebilmesini sağlayacak 3 metrelik genişlik için yolun en az 11-12 metre olması gerekir.”

Bu uyarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık.

Binalarda ‘deprem izalatörü’ zorunlu olmalı

Hafta içinde… İMSİAD Başkanı Mustafa Andıç yönetimiyle ziyarete geldiğinde, deprem ve bina güvenliğini konuşurken şunu söylemişti:

“Binaların depreme hazır olabilmesi için deprem izalatörü çok önemli.”

Bu noktada…

Japonya’da zorunlu olan deprem izalatörlerini hastane gibi önemli binalarda uyguluyoruz, ama sistem yurt dışından ithal edildiği için pahalı ve maliyet arttırıcı.

Andıç da sevindirici gelişmeyi açıklamıştı:

“Deprem izalatörlerini Bursa’da üretmek için Ar-Ge çalışmaları başladı.”

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X