Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

Farklılıklarımız zenginliğimizdir

Çalışma Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, farklı yaşam tarzlarına saygılı olduklarını ifade ederek, “Ben farklı yaşamak istiyorum diyenler çıkabilir, onlar da ülkemizin zenginliğidir. Biz ancak bu şekilde büyük hedeflere yürüyebiliriz” dedi.

 

Diktatörlük suçlamalarını da yanıtlayan Müezzinoğlu, sandıktan evet çıkması halinde kimsenin kaygı duymaması gerektiğini belirtti:

“İpin ucunun milletin elinde olduğu bir sistem asla diktatörleşemez.”

Müezzinoğlu’na göre, referandum sandığından ne çıkarsa  çıksın, milli iradeyi etkileyecek olağanüstü bir durum yoksa erken seçim  olmayacak.

 

Referanduma bir hafta kala Pazar Söyleşisi’nin konuğu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, referandumdan özel yaşamına kadar, önemli açıklamalar yaptı.

 

“HAYIR DİYEN DE EVET DİYEN KADAR SAYGINDIR”

 

Referanduma bir hafta kaldı. AK Parti referandumun ilk günlerinde, ‘terör örgütleriyle, hayırcıları aynı safta gördüğü” algısı yaratan bir söylem geliştirdi. Bu konuda yanlış mı anlaşılıyorsunuz? Bir de bu söylemin hayır tabanını sıklaştırdığı öne sürülüyor, ne dersiniz?

Öncelikle ümit ederim ki ülkemizin ve milletimizin kaderiyle ilgili çok önemli bir sistem değişikliğinin oylanacağı referandumda milletimizin sağduyusu ve öngörüsüyle sağlıklı karar verilecektir. Biz, bu kararın evet olması gerektiğini söylüyoruz. Sadece biz değil, geçmişte rahmetli Türkeş, Erbakan ve Özal da söylüyordu. Millet bugün ilk  kez bu fırsatı yakaladı. Değişiklik Parlamento’dan geçtikten sonra yine OLAY TV’de hayırcı cephesi  için bir analiz yapmıştım ve onları ikiye ayırmıştım.  Birincisi milletin düşmanları, ikincisi de milletin değerlerinden korkan CHP üst yönetimi demiştim. CHP üst yönetimi son 30 yılda, halktan korkan, halka  güvenemeyen ve korku yayan bir anlayışla siyaset yaptığı için aslında  kendi seçmenini de üzüyor. Cumhurbaşkanının seçimle gelmesinin ana sorumlusu da, 2007’de 367 olayıyla bu millete bedel ödeten CHP’dir. Ancak parlamentonun bazen yüzde 30-35’ini elinde bulunduran bir parti veya 3-4 siyasi partinin oluşturduğu hükümetler doğuruyor bu sistemi. Yani bu sistemin millete bedel ödetme riski var. Bu sistemi düzeltmek için ağustos ayında Başbakan, Kılıçdaroğlu’na dedi ki: “Siz parlamenter sistemle ilgili önerinizi getirin, biz de başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı sistemi için önerimizi yapalım. Halkımız hangisini takdir ederse, o sistem gelir.” Ancak CHP’den ses çıkmadı. MHP ise, “Biz özü itibarıyla parlamenter sistemden yanayız ama sistemin sağlıklı bir hale gelmesi için de millete gitmemiz gerekir” dedi. CHP ne dedi? Cesedimizi çiğnemeniz, kanımızı akıtmanız lazım. Sonra Meclis kürsüsünü işgal ettiler. Dolayısıyla milletten korktuğunu gösteren bir anlayış sergilediler. Hükümet düşmanları PKK, FETÖ ve bunları besleyenler istikrarı  bozmak için her türlü hukuk ve demokrasi dışı eylemi yapıyorlar. Diğer yandan da CHP’nin de halkla bütünleşme sorunu var. Halktan korktuğu, milletten çekindiği için hayır kampanyası yürütüyorlar. CHP Miletvekili diyor ki:  “yüzde 65 evet çıkarsa denize dökeriz.” Sen kimi denize döküyorsun? Yüzde 65, vatan, millet, bayrak ve büyük Türkiye’den yana olan millettir. Bu milletvekilinin sergilediği irade nasıl bir CHP vizyonu olabilir? Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, elini vicdanına koyup, aklıyla hareket ederek hayır diyecek olanlar da evet diyecekler kadar saygındır Cumhurbaşkanı’mızın dediği gibi.

 

Tam da ben de bu noktaya geliyordum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta hayır çadırını ziyaret etti, daha sonra da, ‘Evet diyen ne kadar saygınsa, hayır diyen de o kadar saygındır’ açıklaması yaptı. Bu iki gelişmeyi nasıl okumalıyız?

Olması gereken bu. Bursa’ya ilk geldiğimde AK Parti’den sonra CHP ve MHP’yi ziyaret ettim. Sonra onlar bana geldi mi? gelmedi mi diye bakmadan ikinci defa ziyaret ettim. Çünkü bu sokakta biz beraber yaşıyoruz. Ve biz birlikte büyük bir milletiz. Yoksa  sadece AK Parti’nin  hayalleriyle büyük  Türkiye olamaz. O yüzden Sayın Cumhurbaşkanı’nın hayır çadırını ziyaret etmesi son derece olumlu bir adım oldu.

“İPİN UCUNUN MİLLETTE OLDUĞU SİSTEM DİKTATÖRLEŞEMEZ”

Hayır blokunun temsilcileri, sandıktan evet çıkması halinde, iktidarın daha da otoriterleşeceğini iddia ediyor. Ancak siyasetçilerin açıklamalarının da ötesinde, AK Partili olmayanlar özgürce düşüncelerini ifade edemediklerini öne sürüyorlar.

15 yıllık AK Parti iktidarında bu ülkenin insanları dünya kadar özgürlük elde etti. Mesela başörtüsü bir sorundu. Benim kızım da başörtüsü  nedeniyle üniversitede sıkıntı çekti. Devletin sistematiğinde bir kişinin kıyafetiyle uğraşmak olabilir mi?  Eskiden Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi, milyonların geleceğini ilgilendiren kararlarda insanların hayatlarını karartabiliyorlardı. Ne diyorlar: “Bunlar gelince, şu yasaklar gelecek, bu yasaklar olacak.” Bunu bir tehdit olarak sunmak çok yanlış. AK Parti döneminde  ülkenin her köşesine gidilebilecek, her yerinde rahatlıkla konuşulabilecek bir noktaya gelindi. Şimdi biz yanlış yaparsak, millet bunu kabul edebilir mi? 12. kez milletin huzuruna gidiyoruz hiç çekinmeden. Çat kapı, bir vatandaşın evine, çat kapı bir kahveye giriyorum. Millete zulmeden bir hükümetin bakanı çat kapı gidebilir mi millete?  Dolayısıyla ipin ucunun milletin elinde olduğu bir sistem asla diktatörleşemez. Bu millet ne zaman diktatörlük yaşadı? Vesayet odaklarının yetkili olduğu dönemlerde, milllet bedel ödedi. Partileri kimler kapattı? Menderes’i kim astı? Otoriterleşen güç odakları. AK Parti döneminde bu güç odakları tarih oldu.

“BİZİM GİBİ DÜŞÜNMEYENLER DEĞİL DÜŞMANLARIMIZ KORKSUN”

Referandum sandığından evet çıkması halinde, tercihini hayırdan yana kullanan seçmeni rahatlatmak adına nasıl mesajlar verirsiniz?

Ben hekimim. Bizim görevimiz 80 milyonun yarınını bugünden daha iyi yapmaktır. 80 milyonun  umutlu, huzurlu ve güvenli  olmasını sağlamalıyız. Bizden korkması gerekenler ise ihanet edenlerdir. Bunlara asla prim vermeyiz. Düşmanlarımız bizden korkmalı. Ama ben farklı yaşamak istiyorum diyenler çıkabilir, onlar da ülkemizin zenginliğidir.  Biz ancak bu şekilde büyük hedeflere yürüyebiliriz. 

-Evet için birçok neden sayılabilir. Ancak 3 temel gerekçeyi kısaca özetlemek gerekirse, ne dersiniz?

Ben tek cümle söyleyeyim. Millet adına güçlü sistem. Vesayet odakları milletin kaderiyle oynayamayacak artık. Kendilerinin sefa süreceği milletin de bedel ödeyeceği dönem bitiyor.
 

“KILIÇDAROĞLU O MİLLETVEKİLLERİNİ AÇIKLASIN”

Kılıçdaroğlu, AK Parti içinde çok sayıda ByLock’çu olduğunu söyledi. Bu çok ciddi bir iddia. Kılıçdaroğlu, bu iddiasını neye dayandırmış olabilir?

Buna ne denilebilir ki? Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin kurucu felsefesini  anladığından bile şüphelenmeye başladım. Güven veren, milleti merkeze alan cümleleri yok. Hep şaibe, iftira, dedikodu cümleleri. CHP gibi köklü bir partinin genel başkanı altı boş cümleler kuramaz. Ben 180 milletvekilinden vazgeçtim, 2 Bylock’çu milletvekilini açıklasın ve çıksın desin ki, Sayın Başbakan’a: “Diğerleri de cebimde. 3 gün içinde açıklamazsan 12 milletvekilini daha ben açıklayacağım.” Nerede 180 milletvekili? Tamamen iftira ve dedikodu. Ben bunun nesine cevap vereyim?
 

“ERKEN SEÇİM OLURSA MİLLET CEZAYI KESER”

Sonuç ne çıkarsa çıksın, referandumdan sonra erken seçim olacağı konuşuluyor. Ancak özellikle, evet çıkması halinde, erken seçim olasılığı üzerinde durmak isterim. Referandumdan sonra   erken seçim olmayacağını söyleyebilir misiniz?

Erken seçim kararı alırsak, millet onun cezasını bize keser. Çünkü yapmamız gereken dünya kadar işimiz var.  Sandıktan evet çıktı diye seçime gidelim diyemeyiz. Arkamızda milli irade eksikliği yok ki seçime gidelim.  317 miletvekiliyle millete taahhütlerimiz var. Olağanüstü bir milli irade eksikliği yoksa, erken seçim gerekçemiz olamaz. Biz, “Ne kandıran, ne kandırılan olduk” diyoruz. Millet bize, “317 milletvekilin var, niye geldin bana” diye sormaz mı? Ben esnafa gidebilir miyim ondan sonra? Bugünün koşullarında ister evet çıksın, ister hayır Parlamento görevini yapacak ve zamanı gelince milletin huzuruna gidecek.

 

“ANKETLERDE SIKINTI YOK”

Son anketlerdeki sonuçları paylaşır mısınız?

AK Parti’nin en büyük özelliği anketlerle çalışmasıdır.  Diğer yandan da halkın nabzını kendimiz tutarız.  Ama ben son bir haftada anketlerde çıkan sonucu paylaşmayı doğru bulmuyorum. Kamuoyuna saygısızlık olarak görüyorum.  Neticede gelecek pazar, bu işin ağası da, patronu da olan millet karar verecek.  Ama evetler ağırlıklı ve bir sıkıntı olmadığını görüyoruz.  Anketlerde de böyle. Ben Samsun, İzmir, Adana, Bursa, Balıkesir de dahil 17 ili gezdim ve farklı kesimlerle diyaloğum oldu. Az önce de söylediğim gibi bu milletin aklı da vicdanı da çok farkı hareket  ediyor.

 

Bursa’yı konuşalım isterim. Bursa, her seçimde Türkiye ortalamasının üzerinde oy aldı. Beklentiniz nedir?

Bursa, AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana  Türkiye ortalamasının üzerinde oy verdi. Öyle umuyorum ki bu seçimde de öyle olacak.

 

Geçen haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rumeli-Balkan Buluşması gerçekleştirdiniz. Balkan ve Rumeli kökenli yurttaşlarımıza ne gibi kazanımlar sağladınız?

Balkanlar’ın insanı, Cumhurbaşkanı’nın da söylediği gibi, bu milletin asli unsurlarıdır. İster orada yaşasın, ister burada, yürekleri hep bu milletle atar.  150 yıldır ağır bedeller ödediler ama asli unsur olmanın gereğini yaparak, kan kusup, kızılcık şerbeti içtiler.  Türkiye Cumhuriyeti’nin  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, onların sorunlarını azaltmak gibi bir görevim var. İkamet tezkeresi, vatandaşlığa müracaat,  sağlık hizmeti, çalışma izni, denklik ve kayıt sorunları vardı.  Bu çok önemli sorunları hallettik ve müjdeleri verdik. Pasaport süreleri ne kadarsa ikamet süreleri de o kadar uzun  olacak. Çalışma izinlerini 15 günde halledebilirler veya  iş yeri onlar adına talep edebilir.  Sağlık hizmetlerinden  sadece 53 lira ödeyerek yararlanabilirler.

 

 “MESLEĞİMİ YAPAMAMAK İÇİMİ ACITIYOR”

 

Biraz da siyasetçi olmayan yönlerinizi sormak isterim. Siyaset ceketinizi astığınızda, özel yaşamında nasıl bir Mehmet Müezzinoğlu var?

Çok sevdiğim hekimliği  15-16 yıldır yapamıyorum. O beyaz önlüğü giymek bile beni mutlu ve huzurlu yapıyor. 

Hekimliği özlüyor musunuz yani?

Bundan sonra hekimlik yapabilmeyi  özlemiyorum. Çünkü özgüvenimi kaybettim. Hekimlik, gelişmeyi, yenilenmeyi ister. Ama hekim önlüğünü giyerek hastalara geçmiş olsun demeyi, onları mutlu etmeyi, acısı varsa dindirmeyi çok özledim.

Kaç yıl hekimlik yaptınız?

1982’den 2002’ye kadar. 30 yıl çok dolu dolu yaptım.

Zor oldu mu bırakmak?

İçimi acıtır bu mesele benim. Çocukluk hayalim olan mesleğime âşıktım. Mesleğimi severek, aşk ile yaptım, siyaseti de görev olarak yaptım. Çünkü bu ülkeye çok borçlu hissediyorum kendimi. Bu millet beni hekim yaptı, saygınlık kazandırdı. Bu nedenle siyaset görevini yapmanın hazzı ayrı. Biri  görev yapmak, diğeri sevdalı olmak. İyi bir dahiliye uzmanıyken, bugün dahiliyenin altyapısını geliştiremediğimden dolayı hekimlik yapmamak içimi acıtıyor. 

Siyasi geleceğinizle ilgili planlamanız var mı?

Çok zor bir soru. Hayatımda tutamadığım bir söz varsa o da siyasetle ilgilidir. Siyaseti bırakıyorum dediğimde, koşullar ve vicdanım buna izin vermedi.

Siyaseti bırakmaya karar verdiğiniz zamanlar oldu yani…

Evet ama başaramadım.  Kendime söz verip de tutamadığım tek alan siyasettir.
 

“SİYASETTE HEP VİCDANIMIN SESİNİ DİNLEDİM”

Siyasette kırgınlıklarınız oldu mu?

Çok oldu. Ama kalıcı kırgınlıklarım olmadı.Üzüldüğüm ve içimi acıtan şeyler oldu ama Mevlana’nın şu sözünü hep hatırladım:  “ İnsan nefsinin mahkûmu değil, vicdanının esiri olmalıdır.” Ben de siyaset yaparken hep vicdanımın esiri olmayı merkeze aldım. Nefsime ağır gelen çok şey olsa da vicdanım, “Millete çok borcun var, burada daha güzel işler yapman lazım daha kucaklayıcı olman lazım ve kırgınlıkları geride bırakıp, güzelliklere bakman lazım” diyor.

Hem gazeteci olarak gözlemlerimizden hem de yakın çevrenizin söylediklerinden yola çıkarak, güler yüzlü ve mütevazı bir siyasetçi olduğunuzu söyleyebiliriz. Siyasetin yoğun mesaisi ve yıpratıcı yönüne rağmen, hep böyle kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

Siyaset zor bir iş, hele Türkiye’de. Hekimlik yaparken, her gün acı çeken insanlar gözünüzün içine bakarak şifa beklerdi benden. Onların acılarını paylaşıyor, dertlerini dinliyordum. Hekimlik mesleği insani ve vicdani olmayı gerektirir. Siyasette de bu böyledir. Bazen CHP’liler ve MHP’liler, bana, ‘Size oy vermiyoruz ama sizi seviyor ve takdir ediyoruz” diyorlar. Hekimlik din, dil, ırk, makam, mevki farkı gözetmeksizin herkese şifa vermeyi gerektirirken, siyaset de sağcısına, solcusuna bakmaksızın 80 milyonun yarınını bugünden iyi yapmayı gerektiriyor. 

 

“BURSA’YA SORUMLULUKLARIM VAR”

 

-Partinin birçok noktasında ve Türkiye’nin değişik bölgelerinde görev yaptınız. Son olarak da Bursa’dasınız. Bursa’da kalıcı olmak gibi planlamanız var mı?

Ben dolu dolu İstanbul İl Başkanlığı yaptım, daha sonra milletvekilliği yaptım. Edirne’de hem çok yoğun hem de zorlu bir milletvekilliği dönemim oldu. Benim Bursa’yı sevdiğimden daha çok, Bursalıların beni sevdiğini gördüm.  Aslında ben Bursa milletvekilliğine kendimi hazır hissediyormuşum gibi gelmedim kente. Ama Bursa’ya geldiğimde Bursalılar beni kabullendi. O yüzden kendimi Bursa’ya çok borçlu hissediyorum. Bu insanlar ‘Müezzinoğlu da kim?’ demedi. Aksine, ‘güzel insan, mütevazi insan” dediklerini duydum. Kendimi Edirne’den çok Bursa’ya sorumlu hissediyorum. O insanların gönül dünyasının karşılığını vermek kolay değil. Bursa’da yaşamaya gelince. Rabbim ne eyler, ne eylerse güzel eyler.

 

FOTOĞRAFLAR: RABİA DENİZ 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X